• 29 March 2016, Tuesday 19:51
FikretÇoban

Fikret Çoban

Ömür çoğaltmak!

Hayata Dair / Fikret ÇOBAN

Köydeki evimizde, sonradan ekleme -kapıları kapalı- odama uğrayınca halimi görür gibi oldum.

Masam toz içindeydi.

Kitaplar, dergiler, gazeteler, sararmış sayfalar, fare artıkları, darmadağınık, perişan bir durumda.

Olsun, yaşanmışlığın izleri var.

Çay bardağı, su maşrapası, duvarda devrimci önderler, gemici feneri, mumlar, şişeler, ne şişeleri?

Yan tarafta beklemekten eskimiş keçi kılından dokunma büyük bir yazgı, anacığımın çeyizliği belki, durduğu yere dökülmüş, sıcaklardan, börtü böcekten olsa gerek.

Çuvallar, halâ kimisi buğday dolu çuvallar, kelebeklenmiş.

Babamın askerlik tahta bavulu öyle duruyor, ayakta kalan sadece o.

Bazen kalabalık olunca bavulu dik yapar üstüne otururdum, öyle ordan oraya konuşur ve tartışır dururdum.

Galiba bir vakitten sonra eskimiş ne varsa kıymetli oluyor, görmek istiyor insan.

Dökülmüş bir halı bile olsa sevesi geliyor insanın.

Ben böyle olacağını bilmezdim. Hiç böyle olacağını bilsem, kara bir hasretin gelip gelip yüreğime oturacağını bilsem, başımı alır alır gider miydim.

Bitecek olan günleri ayrılığa dahil eder miydim?

Hep böyle midir bu bilmem, bir vakitten sonra insanın içine çöken hasret gitmek bilmiyor.

Büyümüş bile olsak, ellerimiz yüzlerimiz eskimiş bile olsa, insanın kalbi hep çocuk.

Saatlerce oturur mu insan bir tahta bavulun başında.

“Beni de alın ne olur koynunuza hatıralar

dolanıp kalayım bir an boynunuza hatıralar

duyuyorum sesinizi, bazen derin bir kuyudan

bu ömür tükenecek yolunuza hatıralar” (S. Pınar’ın şarkısı)

Belki o anları yaşıyorum ve ömür çoğaltıyorum!

Andre Gide, “insan anılarını yaşamaya başlamışsa, bilin ki ömür çoğaltıyordur” der.

Ömür çoğaltmak, çok hoşuma gider benim.

Bu söz, en uzun yaşayan ile en kısa yaşayanın da ömrü sonuçta belli. Saysan sayılacak kadar az, demek istiyor .

Peki bu ömür nasıl çoğaltılabilir, gün 24 saat nasıl 30 saat olabilir, mesele bu kardeşim.

Ben ömür çoğaltmayı seviyorum.

Günlük rutin işleri yapıp durursak, bize çizilen sınırların içinde dönüp durursak, ortalama ömrümüz tabii ki istatistiklerdeki gibi olur.

Ama onun dışına çıkarsak, sayıları, kuralları yerine göre kanunları ve günlük siyaseti yok sayar da yaşarsak, inan olsun ki insan iki misli yaşamış gibi olur.

Bir hayatın yanında başka hayatları da yaşamış olur.

Kendimde denemişim ben bunu.

Aha bak duvarda sararıp gitmiş, sinek boklarının bile sanki şiire dahil olmuş, halleri...

Titrek el yazımla yazmışım. Şiir ne kadar güzelse yazım o kadar çirkin.

Ece Ayhan’ın ‘üç gencin kalbi’ şiiri,

‘devlet dersinde öldürülen çocuklar’ gibi duvarda asılı duruyor.

“Bir gemici tanırım

kalbini bir limanda bırakmış

ya kaybolursa?

ağlar çocukluğundaki gibi

kalbini almaya gidecek halâ

 

bir oğlan tanırım

derin yeşil gözlü

gönlü güney denizlerinin dibi

kalbi ise yerinde

 

bir şair tanırım

onunki içler acısı

kalbini asla vermemiş

çalmışlar

kalbi eski bir efsanede saklı.”

Ne yapıyorum ben, neyi diriltmek istiyorum.

Sanki 100 yaşındaymışım gibi dönüp dönüp çocukluğuma, gençliğime gidiyorum.

Ne var orda, nasıl bir hayat yaşanmış ki; odalarda kalır gibi anılarda kalıyorum.

 

Demlenmiş sözler ...

“Ben hep kendime çıkan yokuştum”

                                                           Özdemir ASAF


MAKALEYE YORUM YAZIN

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.


Site en altı
yukarı çık