• 20 September 2016, Tuesday 19:45
FikretÇoban

Fikret Çoban

Şöhret dünyasının politik yakışıklısına veda!

Hayata Dair / Fikret ÇOBAN

“... belki uzak bir günde,

büsbütün başka insanlar olarak,

tekrar karşılaşırız

ve belki gülüşerek birbirimize

ellerimizi uzatırız…”

 

Tarık Akan’ın ölümünü duyunca, dilime Sabahattin Ali’nin bu dizeleri düştü. Köydeki evimizin bahçesinde, uzaklara çok uzaklara bakarak bu dizeleri yanık yanık söyledim. Böyle ağır bir hastalığa yakalandığı daha bir ay önce basına yansımıştı. Demek ki öncesi var, duyulsun istememiş.

Yaşantısı ve ölümü hakkında pek haber olmak istemediğini düşünüyorum. Bence de doğrusunu yapmış.

Bekir Coşkun, “bir köy kahvesinde buluşuruz belki” yazısında hiçliğin ve nerden gelip nereye gittiğimizin yazgısını ele vermişti.

Tarık Akan, tabii ki popüler sanatın içinde popüler bir yakışıklı olarak yıldızı çabuk  parlayan, sinema sektörünün bir dönem belki de en çok kazandıran artistiydi.

Ama o şımarmadı, geldiği yeri unutmadı. Yaptığı işleri unutmadı, babasının mesleği sayesinde tanıdığı Anadolu insanını unutmadı.  Gösteriş ve şöhret dünyasının yarattığı şımarıklığı elinin tersiyle itmesini bildi.

Deyim yerindeyse popüler yakışıklılıktan, şöhret dünyasından, politik hayata geçişi bile hissedilmedi. İnsanlar, gayet sıradan bir olay gibi onun politik duruşuna onay verdi. Sanki filmleriyle gerçek dünyamızda yarattığı Tarık Akan imgesi zaten o başkası olamazdı, ancak bizim gibi olurdu dedirtti çoğumuza.

80 öncesi Türkiye’sinde sinema emekçilerinin örgütlenmesi mücadelesini sınıf  ekseniyle buluşturmada görev alıyor.

O zamanların kayıtlarına bakarsak Tarık Akan’ı 1 Mayıslarda, Taksim’de o uzun boyu ve devrimci bıyığıyla ben burdayım deyip durduğunu görürüz.

12 Eylül darbe uygulamalarına karşı  yaptığı bir konuşmadan dolayı İstanbul sıkıyönetim komutanlığı şikayet üzerine hakkında soruşturma başlatır, 15 yıl hapis cezasıyla yargılanır, 2,5 ay tutuklu kalır.

Bu hapis günlerini ve askeri darbenin işkence gerçeğini “Anne Kafamda Bit var” adlı kitabında anlatır.

Herkesin bir yana kaçıp savrulduğu o günlerde Tarık Akan hayatın içine içine sokulur, işkenceye karşı, sıkıyönetim uygulamalarına karşı aydın buluşmalarına katılır, Aziz Nesin’in yanında yer alır, aydınlar dilekçesine ilk imza atanlardan olur.

O zamanlar kaçak ve yasaklı olan Yılmaz Güney’in ‘Sürü’ ve ‘Yol’ filmlerinde baş rollerde yer alır. Yaptığı işler zor iştir ama o zorun yanında yer alır. Bu sayede belki benim gibi gençliğe yeni adım atan binlerce insana rol model olur, umut olur.

Yakınlara gelirsek; ‘Gezi’de görüyoruz onu, ağacın yanında saf tutan gençlerle beraber, günlerce süren Tekel işçilerinin direnişinde, Soma’da diri diri toprağa gömülen işçilerin acısında ve ailelerinin yanında görüyoruz O’nu  ...

Zaten, nereye gitsek o yakışıklılığı ve uzun boyuyla gösteriyor kendini, gösteriyor nerde durduğunu!

Bir ay önce kaybettiğimiz edebiyat insanı Vedat Türkali’nin eşi ne güzel söylemişti , ben onunla devam edeyim. “İnsan ölmez insana geçer, fikirleri geçer, sanatı geçer, masumiyeti geçer sonuçta o kadar olay yaşamış, hapis yatmış insan, tarihe geçer’

Devamında:

“böyle insan ölür mü, çağları aşar ...” demişti.

Gösteri dünyasının şöhretini-şımarıklığını değil de politik bir duruşu tercih eden Tarık Akan için de  öyle:

“İnsan ölmez insana geçer” ...

 

Demlenmiş sözler ...

Herşeyden biraz kalır

kavanozda biraz kahve

torbada biraz ekmek

insanda biraz acı!

                   Turgut Uyar


MAKALEYE YORUM YAZIN

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.


Site en altı
yukarı çık