• 25 October 2016, Tuesday 19:29
FikretÇoban

Fikret Çoban

Özal’dan bugüne başkanlık tartışmaları!

Hayata Dair / Fikret ÇOBAN

Bizde başkanlık sistemi tartışmaları Turgut Özal zamanından bu tarafa süregelir. Özal’ın başkanlık sistemini gündeme getirmesinin sebebi Kenan Evren’in MGK’da sağlanan sınırsız yetkileriydi.. O zamanları olduğu gibi gerçekçi tartışmak biraz zor ama, bilincimin beni yanıltmayacağı düşüncesiyle yazıyorum.

Özal zamanlarında ben üniversite öğrencisiydim . Siyaseti, dünyanın halini az çok edindiğim analiz yöntemleriyle çözümleyebiliyordum.

12 Eylül sonrası yapılan anayasa refarandumu ile Kenan Evren ve şürekasına parlamenter rejim üzerinde güçlü Cumhurbaşkanlığı sistemi yetkileri konulmuştu.

Darbe sonrasının ilk başbakanı Özal’ın da kendi yetkileri üzerinde oluşan bu engeli aşmak için kendisini başbakan değil de ABD tipi başkan yapacak bir sistem üzerinde kurmayları ile çalıştığını o zamanlardan çok iyi biliyorum.

Başkanlık sistemini bugünkü gibi yine en iyi savunan Mehmet Barlas’tı. Çünkü Kenan Evren’in ve MGK’nın sağladığı olağanüstü darbe yetkileriyle Özal’ın üzerinde fiili durum yarattıkları az çok belliydi. Özal ve ekibi Kenan Evren ve MGK’nın Parlamenter sistem üzerinde bir vesayet tehditi oluşturduğunu biliyordu ve başbakanı “başkan” yapacak bir sistem önererek asker cumhurbaşkanlarının parlamento üzerindeki vesayetini böyle aşmak istiyordu.

Ancak bugün istenen başkanlık sistemi o günkünden çok farklı gibi duruyor. Cumhurbaşkanımız, şimdiye kadar Kenan Evren dahil hiç bir cumhurbaşkanının kullanmadığı anayasal yetkilerinin tamamını kullandığı gibi kendi ifadesiyle “fiili durum” üzerinden başbakanın ve parlamentonun uhdesindeki bir kısım yetkileri de elinde toplayarak fiilen bir başkan konumundadır. Dolayısıyla cumhurbaşkanı ve siyasi iktidar bu fiili duruma uygun hukuki anayasal düzenleme talep etmektedir. Bundan dolayıdır ki; başkanlık tartışmaları tekrar hız kazanmış yeni anayasal düzenleme için Nisan-Mayıs gibi referandum olabilir görüşü yetkili ağızlardan dillendirilmektedir.

O zaman bize, eksikleriyle bile olsa parlamenter rejimi savunmak düşer.

Çünkü bir kurula, bir heyete dayanır, sonuçta bir insan topluğuna dayanır. Ve partisi, dini, çıkarı aynı olsa bile sonuçta bu meclisi oluşturan insanlar farklı insanlardır, en azından bireydirler. E bizim demokrasimiz, siyaset kültürümüz aynı partiden insanları tek tip otoman yapmışsa o zaman hangi sistem olursa olsun, bir faydası olmaz. Yani seçtiğimiz bu insan kitlesi yanlışlar karşısında birbirleri üzerinde bir denetim sağlayamıyorsa, o zaman ne yapalım!

‘Başkanlık’ dediğimiz sistem kişi ağırlıklı sistemdir.

Tek yetkili ve ağırlık merkezi başkandır.

Parlementonun fiilen ve hukuken en yetkili makam olması bile başkanlık sisteminde bir işe yaramaz.

Kısacası, başkanlık sisteminde parlemento bir dekor görevi görür.

O zaman uzatmadan gerçeğin farkında olan her birey, örgüt, kurum, siyaset merkezleri bence, 29 Ekim’in yaklaştığı bu günlerde Cumhuriyetin armağanı olan TBMM’ye, başkanlık sistemine karşı sahip çıkmalı ve demokratik bir şekilde bizi yönetecek en üst yetkili organ olarak TBMM’de ısrarcı olmalıdır.

 

Demlenmiş sözler ...

Demokratik bir toplum olmanın gerçek göstergesi zor kullanmadan sorunları çözebilmektir.

M. Skousen


MAKALEYE YORUM YAZIN

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.


Site en altı
yukarı çık