• 21 November 2017, Tuesday 17:55
FikretÇoban

Fikret Çoban

Yazı bir işe yaramalı!

Hayata Dair / Fikret ÇOBAN

Birden geldi yağmur, zeytinliklerin içinde derenin kenarındayız, dere kuru, çöplük yığınına dönmüş, plastik ne varsa, büyük market ambalajlarının hepsi dere içinde … Çalıların arası naylondan, pet şişelerden, çocuk bezlerinden geçilmeyecek kadar çok ...

Çocukluğumun deresi, içinde ot yıkadığımız, durul durul sesli sesli akan dere, tarlamızın baş ucundan hiç olmazsa kış aylarından bahar başlarına kadar akan bir dereydi, nerde bir derinlik, bir göletliği varsa soğuk demez girerdik içine. Bizim yaramazlığımızı bilen şimdi hatırlamaktan ve sevmekten başka elimizden bir şeyin gelmediği büyüklerimiz, ellerinde çımkıyla gelir koştururlardı bizi çırılçıplak, ellerimizde elbiselerimizle ...

Bakın dedim çocuklarıma, bu ne? Aaa gökkuşağı!.. Ellerinde telefon hemen selfi çekmeler ... Ama dedim diyemedim de, gökkuşağı lokal yağmurların işaret fişeğidir, şimdi sizi ıslayacak bile diyemeden bir hışıltı koptu, müthiş sulu bir yağmur, gökten boşanırcasına ...

Herkes yakınındaki bir zeytin ağacının dibine sığındı. Zeytinler korudu bizi.

Ben ıslanmaya devam ediyorum, ıslanmak özeldir, anlatırım size diyerek şiirleri patlatıyorum, bizim tüfeğimiz aşk meşk şiirdir diyen Can Yücel’den başlıyorum, sevgi duvarını aştık, diyorum, Her hayat bir gün biter, her aşk da biter, ama bu hayattan, aşklardan geriye kalan şiirler, öyküler bitmez diyorum.

Ve ‘Kalbim Acıyor’ adlı anı-anlatı çalışmama imge topluyorum, sözcük yağdırıyorum, iz sürüyorum, zeytin ağaçlarının belinde. Çakı uçlarıyla kazınan harfler ne hale gelmiş, nasıl değişik şekiller almış onlara bakıyorum, kimisinin hikayesini çocuklara anlatıyorum, kimisi bana kalıyor.

Eğer başka bir yaştaysanız artık, her mekan, çocukluğunuzun geçtiği her yer size bakıyor, sen yine mi geldin, sen benim bağrımda büyüdün, dallarımda salıncak kurdu baban, şimdi yalnızlığı kuruyorsun, yanında çocukların ama aklın bende, geçmişte; anı değil anıları yaşıyorsun ... Kulağım çınlıyor, 20 yıldır hiç durmadan çınlıyor, kulak çınlamalarımla baş edememişken bir de anıların yükü biniyor omuzlarıma, kaldıramaz haldeyim … Eşek gibi ağır ağır yere çöküyorum. Islak zeytin dallarına dokuna dokuna, kararmış, daha dün buruşuk kuru keçi boku gibi olan zeytin tanelerine baka baka yokuş yukarı yürüyorum. Yokuş başında kendimle vuruşuyorum.

Yazı bir işe yaramalı, sizce bu yazı bir işe yaradı mı?

“Yazı, bizi eşsiz şiirlere, resimlere, hüzünlü odalara, romanlara, heykellere, siyah beyaz filmlere, mağara duvarlarındaki çizgilerden gerçeküstücülere, eski çağlara, gelecek zamanlara, bulutlara, insanın içine bakan ağaçlara, ince yağmurlara, yıkıcı rüzgârlara, bizden önce yaşamış iyi ruhlara, bizden sonra gelecek geniş kanatlı ufuklara, hiç bilmediğimiz kapılara, çöllerdeki kumlara, meraklı insanlara, yaratıcı zihinlere, dünyayı anlayan ama bizi anlamayan delilere, evsizlere, çiçeklere, vicdanları çağları aşanlara, bizi iyileştirenlere ulaştırmalı, yazı bir işe yaramalı.”

Haydar Ergülen

 

Demlenmiş Sözler ...

Beni de alın, ne olur, koynunuza hatıralar

dolanıp kalayım bir an boynunuza hatıralar ...

(Selahattin Pınar – Şarkı)


MAKALEYE YORUM YAZIN

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.


Site en altı
yukarı çık