• 26 April 2016, Tuesday 19:13
FikretÇoban

Fikret Çoban

Kitap mı Tablet mi?

Hayata Dair / Fikret ÇOBAN

Cep telefonları hayatımıza gireli çok oldu, hayatımızı olumlu olduğu kadar olumsuz etkilediği de açık. Sokaklarda, evlerde, iş yerlerinde, okullarda herkesin elinde tablet telefonlar, gözleri ve parmakları orda.

Öyle bir hastalık ki bu, bir süre sonra elinden düşmüyor insanın, her an her yerde bir tık ötede. Eskiden olsa insan kitap okur, şiir okur, sohbet  eder ya da  uyurdu. Şimdi nerde o dünya, aklımız orda o bir tık ötedeki dünyada. Öyle  bir dünya ki bu ceplerdeki, siz artık onun kölesisiniz.

Elinizdeki aletin kölesisiniz.

Siz onu değil o sizi kullanıyor!

Evet, bu kadar kolay ve gerçek.

İnsanın kağıt beyni ile ekran beyni farklıdır diyor uzmanlar.

Ne demek bu?

Bir metni, kağıttan okurken ile aynı metni tablet ekranlarından okurken aynı beyin bölgesi harekete geçmiyor diyorlar.

Üstelik bu durumu deneyleyerek ölçmüşler.

BİR: Kağıt metin okurken, kitap okurken çizgisel beynimizi kullanıyormuşuz ve düşünerek analiz etme devreye giriyormuş, derin düşünme denilen süreç böyle başlıyormuş.

İKİ: Fakat diyor uzmanlar, ekran karşısındaki beyin metne odaklanmıyor, konsantre olmuyor, kısa sürede ilgi dağılıyor, beyin bir tık ötede ne var onun merakı içinde. Metne odaklanma olmayınca tam öğrenme de gerçekleşmiyor. O zaman da başlıklarla, kulaktan dolma bilgilerle yetiniyor insan, diyor uzmanlar.

Kendi akıl süzgeçlerinden geçirmeden hemen, kendi görüşleriymiş gibi bu başlıktan okudukları cilalı sözleri savunmaya başlıyorlarmış.

Yani derin düşünme yoksa, analiz etme yoksa ne yapacak insan; hazır olana konacak, değiştirmek-dönüştürmek gibi bir derdi de kalmayacak.

Demek ki internet ortamına bağlanabilen cepler, laptoplar, tabletler aslında bizi kendine bağımlı hale getiriyor. Ve o sanal dünyanın esiri oluyoruz.

Stephan King, 2014’te sinemaya aktarılan ‘Cell’ adlı romanında işte bu cep telefonlarını konu etmiş.

Her gün yeni modelleriyle karşılaştığımız bu cep telefonları gerçekten medeniyetin, modernliğin habercisi mi yoksa kıyametin habercisi mi? Onu sorgulamış bu  kurgusal romanında.

Bu roman 2000’li yılların başında ‘Cep’ adıyla Türkçeye çevrilmişti.

Özetlersek:

“Bir sonbahar günü öğleden sonra bütün cep telefonları aynı anda çalar. Telefonlarını açan insanlar, duydukları sinyalin etkisiyle birden akıllarını ve insanlıklarını yitirirler.

Cep telefonlarını açan insanlara bir kötülük hastalığı bulaşır. Birden bir tür zombiye dönüşürler. Bu insanlar ölmüyor, sadece mekanikleşmiş olarak insandırlar.

Söz konusu sinyal cep telefonlarına gönderildiği an telefonlarını açmayanlar, yanında telefon taşımayanlar bu kötülükten kurtuluyor fakat bunlar o kadar az ki, işte roman kahramanlarımız bu sinyallerden etkilenmeyen insanlardan oluşuyor. Bu az sayıdaki normal insanlar öyle bir kötülüğün ortasında kalıyorlar ki, esas mücadele burda başlıyor. Maalesef az sayıdaki bu normal insanların çoğunun yakını da gelen sinyale cevap verdikleri için zombiye dönüşmüştür ve onlar da düşmandır artık, kendi kardeşlerine, analarına, babalarına, sevgililerine karşı kötülüğü yenme savaşı başlar.’

Peki kazanırlar mı?

Şansları var mı?

Sizce var mı?

İşte, Cell romanı bunu sorgular.

İnsanların giderek düşünmeden hareket ettiği, eleştirel düşünceyi, özgür düşünceyi ötelediği yeni bir çağ eşiğinde gibiyiz.

Kimbilir Stephan King’in Cell romanındaki gibi cep telefonlarımıza gönderilen her sinyali açmayan az sayıdaki insanlarızdır biz.

Dünyamıza ve içimize yerleştirilen kötülüklere karşı umutsuz gibi görünse de insan kalabilmenin mücadelesini veriyoruzdur!

 

Demlenmiş sözler ...

Kalp ne ile doluysa dudaklardan o dökülür gider.

Goethe


MAKALEYE YORUM YAZIN

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.


Site en altı
yukarı çık