• 07 March 2017, Tuesday 19:10
FikretÇoban

Fikret Çoban

Günler geçiyor ama aynı değil!

Fikret ÇOBAN

Bu pazar sabahı, ‘günler geçiyor ama bugün aynı geçmesin’ dedim. Çocuklara söyledim. Çıktım sokaklara, sağa sola selam vere vere ilerledim. Tabakhaneden geçtim. Tabakhane’de geçen günlerimi, orda oturup memleket meselerini tartıştığım Kadir Balık’ı, Durmuş Kafkaslı’yı düşünerek postane yokuşuna doğru yürüdüm. Tabii yürüyorum ama, kalbim zaten çalışıyor da aklım da hiç durmuyor. Sabah evden çıkarken bugünü kendine ayır, bırak şu her şeyi dert edinip duran, yalan yanlış yollara sapıp duran aklını evde dedim, hiç olmazsa bir günlüğüne ...

Ama olmadı, hemen bir şiir aklıma geldi postane yokuşunda, baktım kimse de yok, seslice okudum, sanki ara sokaklar anfi görevi gördü, kendi sesim kendime güzel geldi.

 

Karışık düşünceler içinde

ağır ağır yürüyordum,

şey kalabalıktır şimdi

önce şu mektubu mu atmalı

birdenbire

bir çiçek

bir taşın aralığından

uzatmış başını

bir çiçek yolumu kesti.

 

Cemal Süreya’nın bu şirini okurken başka bir şiiri, “beni de oku beni de” der gibi seslenip durdu, onu sona bıraktım.

Çünkü, insanlar geldi aklıma, renkler geldi, bu sokaklar, bu sarı Milas’ın arka sokakları, tarih yüzlü eskimiş yıkık binaları, duvar yüzlerine vurmuş bahar belirtileri, çiçekler, saksılar, buruşuk yüzlü güzel insanlar, henüz çocuklar yoktu daha sokaklarda, onlar belki halâ uykuda ...

Biz insanlar güneşin doğuşunu, sabahı, günün ilk saatlerini ve günün bitişini, akşamı çöken karanlığı hatırlarız da niye günün diğer anlarını, öğleyini, ikindisini, ara zamanlarını tam hatırlamayız diye düşünürken ... geçen günler ama her geçen gün aynı değil, dedim. İnsanların hep bir yüreği var, dışından göründüğü gibi değil, insanların ruhu derinlik, biraz ileri gitsen karanlık, korkunç, ne var orda, hangi planlar yapılıyor bilemeszin. Yani insanlarda yüzlerine yansımış hem güzellik hem de çirkinlik var.

“İnsan bir başka insanı ne zaman sahiden öğrenebilmiştir ki? Belki de öğrenmenin imkansızlığını kavradığı, öğrenmek arzusunu dışladığı ve en sonunda öğrenmeye ihtiyaç bile duymaz olduğu zaman, insanın sürekli ölümüyle haşır neşir bir ruh, yitik anlamlarla, yeniden yaşanmayan zamanlarla ...’’ geçer gider ömrümüz.

Günler geçiyor ama aynı geçmesin diye başladığım bir pazar sabahı yürüyüşü, ne bileyim beni böyle sonlara getirdi. Cemal Süreya’nın güzel şiiri sonlarda demiştim. İşte o güzel şiir, benim en sevdiğim kısa şiirlerinden biridir.

Şiirin adı sürgündür, şairin kendi kısa hayat hikayesi bir bakıma, o kamyonun içinde Cemal Süreya’da vardır.

 

Bizi bir kamyona doldurdular

Tüfekli iki erin nezaretinde.

Sonra o iki erle yük vagonuna doldurdular

Günlerce yolculuktan sonra bir köye attılar

Tarih öncesi köpekler havlıyordu

Aklımdan hiç çıkmaz o yolculuk, o havlamalar, polisler

Duyarlığım biraz da o çocukluk izlenimleriyle besleniyor belki

Annem sürgünde öldü, babam sürgünde öldü


MAKALEYE YORUM YAZIN

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.


Site en altı
yukarı çık