• 22 January 2019, Tuesday 8:24
H.Avni Kunduracıoğlu

H.Avni Kunduracıoğlu

Güllük’ün Geçmişinde Kalan Bir Kültür; GECE PAZARI

Yerleşim yerlerinde haftanın belirlenmiş bir günü kurulan pazarların önemi yadsınamaz.

Her ne kadar günümüzde bu pazarların yerini alacak seçenekler oluşmuş olsa da, irili ufaklı yerleşim birimlerinde kurulan pazarın yerini doldurmaları zor görülüyor. Elbette bu pazarların mihenk taşını sebze meyve gibi zorunlu gereksinimlerin karşılandığı ve bu yüzden daha çok ‘sebze pazarı’ olarak isimlendirilen bölümü oluşturur.

Pazarın tarihsel geçmişine doğru yolculuk yapıldığında, çıkış noktasını üreticiden tüketiciye ya da sınıflandırma yolunu seçersek köylüden kentliye oluşturduğu görülür. Dolayısıyla gereksinimlere taze ve uygun fiyata ulaşma şansı doğar. Günümüzde bu sürecin yerini manav ismi verilen esnaflar alıyor olsa da, (özellikle) küçük yerleşimlerde çıkış noktasının özelliğini yakalamak mümkündür.

Bugün satıcıların araçlarına koydukları ürünleri çevre pazarlara yani her yerleşimin belirlenmiş günü olan pazarlara götürdükleri ve bu şekilde ürünlerini paraya dönüştürdükleri biliniyor. Bu süreç manavların yani aracıların doğmasını sağlıyor. Dolayısıyla çok fazla satıcıdan oluşan bir seçenek zinciri karşımıza çıkıyor.

Bu yazıda her şeyin bu kadar kolay olmadığı yıllara doğru gitmek istediğim için, böylesi bir girişe gereksinim duydum.

Köy, belde derken günümüzde Milas’ın mahallesi olan Güllük’teyiz.

1950’li yıllar.

Milas’a olan 20 km uzaklığıyla, gözlerinizi kapatıp açana kadar bir yakınlık hissi veren bu yerleşimden Milas’a ulaşmanın ‘fizana gitmek’le eş görüldüğü yıllar.

Bu yüzden de bu yerleşim için Cuma günleri kurulan bu pazar çok önemli.

Satıcıları çevre köylerden gelen köylüler oluşturuyor. Ürettikleri ne varsa, yani mevsim neyin üretilmesine olanak veriyorsa, Güllük pazarına taşınıyor.

Zaten küçük bir yerleşim olan Güllük’e gelen satıcı sayısı da az oluyor elbet. Öte yandan satıcı konumundakiler üretici olduğu için, ürünlerini bir an önce bitirip işlerinin başına gitme telaşı yaşanıyordur. Bu arada pazara ulaşma çilesi bir başka sorundur onlar için.

Bu yüzden bu pazar Güllüklüler için çok önem taşıyor.

Zira daha sabah ezanı okunmadan yani daha gün ışımadan pazar oluşmuş olur, Güllük’te.

Şimdiki Belediye binasının olduğu alanda kurulan pazarda, ışığının altına sığındıkları için meydanda bulunan tek sokak lambası büyük önem taşır.

Gün, daha yüzünü göstermemiştir çünkü.

Gerçi bu ayrıntıya da elektriğin yerleşime geldiği yetmişli yılların başlarında tanık olacağız. Önceki yıllar ise, tam bir karanlık. O gece, ayın yüzünü gösterdiği günlerdense eğer, ne alâ..

Güllük ahalisi de, satıcılardan biraz daha farklı olsa da yine aynı telaşın içindedir.

Pazar dağılmadan, ürünler bitmeden meydana inmek gerek…

Bu yüzden saatler kurulur, komşular uyarılır ve Cuma gecesi sair günlere oranla biraz daha erken yatılır.

Şimdiki kadar dağınık bir yerleşim olmayan Güllük’ün ,meydana ulaşması pek de zor değildir elbet. Girit Mahallesi olarak bilinen küçük tepeye konuşlanmış mekânlardan, Mahfel’in bulunduğu taşlı caddeden, Çamlık ve Fener bölgesindeki mekânlardan çıkanlar pazara doğru yol alır. Gerçi son saydığım bölgelerdeki yerleşimler, iki elin parmaklarını geçmez.

Güllük balıkçı köyüdür. Her ne kadar yetmişli yıllarda liman ve Etibank, madenci köyünü andıran bir hareketi ve toz bulutunu yaratmış olsa da.

Turizm ise çok sonra.

Bütün bu ayrıntılar, Güllük’te oluşan pazarın konumunu aktarmak için elbet. Perşembe günü Cuma gününe devrilmek üzereyken, Güllük, pazarın kurulacağı geceyi yaşayacak demektir.

Avşar’dan, Baharlı’dan, Kocakışla’dan ve bilumum civar köylerden ; önceleri binek hayvanları aracılığıyla sonralarıysa ciplerle taşınan ürünler pazarı oluşturur. Yere serilen örtülerin üzerinde yer alan mevsim ürünleri, gecenin karanlığında tüketicilerini bekler.

Löküs (sonraları el feneri), pazarı bir nebze de olsa aydınlatacaktır. Yere serilen çulların üzerine dökülen mevsim sebzeleri, keletirlere tepelemesine doldurulmuş meyveler, mevsim yaz ise at arabalarının römorklarında getirilen karpuzlar görücüye çıkmaya hazır olduğunda, ahali yavaş yavaş pazara dökülmeye başlayacaktır. Her ne kadar satıcılar ürününü paraya çevirmek, alıcılarsa mutfaklarının gereksinimlerini karşılama telaşı yaşasalar da, yarım uykunun yarattığı mahmurluk, hâl ve hareketlere yansıyacaktır. Ne de olsa zaman, deyim yerindeyse daha ‘sabahın körü’ bile olmamıştır. Bir de pazara gelmek zorunda olan çocukların durumu gülümsetecek cinstendir. Ne için orada olduklarının ayırtına varamayacak kadar uykuludur gözleri.

Çocuklar ayırtına varana kadar biz alana dönelim.

Taşıma aracı olarak kullanılan kollara takılmış ya da sapından tutulmuş irili ufaklı sepetlerin birbirlerine çarpması kaçınılmazdır. Telaş ve karanlık bu durumu neredeyse zorunlu kılar. Bu iki olgunun yarattığı bir başka olgu da vardır ki, günümüzde gülümsetecek cinstendir. Almak istenilenle, sepete girenin farklı olması yani karışıklık da elbette kaçınılmaz olur. Salatalık niyetine alınan kabaklar ya da domateslerin sepetten elma olarak çıkması hoş bir ayrıntıdır. Dökülen yoğurt keseleri ise daha komik görüntüleri oluşturacaktır.

Bütün bu telaş ve karmaşalar içinde, Güllük’te kurulan gece pazarları tamamlanır ve ertesi hafta kurulacak pazarda yine aynı görüntülerle karşılaşmak zorunlu olacaktır. Sabah olduğunda pazarın biteli epey olmuştur bile.

Akan zaman bu süreci geride bırakır tabi.

Bugün bir turizm kenti durumuna dönüşen Güllük’te, bu süreci anımsayanların sayısı elbette azdır. Ama anımsayanların bu yazı ile yüzlerine bir gülümseme yerleşeceğinden hiç kuşku yoktur.

 

 

 


MAKALEYE YORUM YAZIN

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.


Site en altı
yukarı çık