- Makaleyi Paylaş
- Facebook'ta Paylaş
- Twitter'da Paylaş
- 06 October 2021, Wednesday 10:19
- 2308 kez okundu
Zeus’un oğlu Apollon, nehir kenarında Daphne (Defne) isimli genç ve güzel kızı görür. Apollon konuşmak isteyince, kız kaçmaya başlar. Işık Tanrısı Apollon kovaladıkça, Daphne kaçar. Apollon’un sevgi sözcükleri bile Daphne’yi ikna edemez ve kaçmayı sürdürür. Korkuya kapılan Daphne ile, onu yakalamak isteyen Apollon arasında amansız bir kovalamaca yaşanır. Bir zaman sonra aralarındaki mesafe kısalır ve bir an gelir ki Daphne, Apollon’un nefesini saçları arasında duyar. İşte o an kurtulma şansı olmadığını anlayan Daphne, ayağıyla toprağı kazır ve bağırmaya başlar ;’’Ey toprak ana, beni ört, beni koru, beni sakla’’
Bu içten yalvarış üzerine, Daphne organlarının ağırlaştığını, odunlaştığını hisseder. Göğsüne gri bir kabuk kaplar, kokulu saçları yapraklara dönüşür, kolları dallar şeklinde uzar ve körpe ayakları kök olup toprağın derinliklerine dalar.
Defne ağacının oluşum sürecini aktaran bu mitolojik öykünün yaşandığı Antakya topraklarında yol alıyoruz. İçinde bulunduğumuz araç, defne ağaçlarının baskınlığına direnen meyve ağaçlarının, çınarların, zakkumların ve daha envai çeşit ağaçların oluşturduğu coğrafyanın içinde, kıvrıla kıvrıla yükseliyor.
Bu kıvrımlı yükseltinin sonunda önce Yoğunoluk, ardından da Hıdırbey Köyü’ne ulaşıyoruz.
Samandağ ilçe merkezine 4-5 kilometre uzaklıkta, Musa Dağı’nın eteklerindeki Hıdırbey Vadisi’nin içinde süren yolculuğumuz, vadinin doğal devamı konumundaki Vakıflı Köyü’nde sonlanıyor.
Anadolu’nun son Ermeni köyü olan Vakıflı Köyü’nü, bu toprakların kadim halklarından olan Ermenileri tanımak, daha doğru deyimle aynı coğrafyayı paylaşan ve dolayısıyla ortak geçmişi olan halkların birbirini anlamak için önemli bir yerleşim olduğu aşikar..
Ne yazık ki, hüzün bu topraklarda da peşinizi bırakmayacak.
- ağacının koyu yeşil rengine nar, portakal, erik, mandalina, zeytin, kavak ve çınar ağaçlarının renkleri karışınca, yeşil rengin egemenliğine boyun eğmiş bir coğrafyanın içinde köye giriş yapıyoruz. Köyün mezarlığını sağ tarafta bırakıp, sol taraftaki kiliseye yöneliyorum.
Yeni inşa edilmiş görüntüye sahip olsa da, kilise 1910 yılında köylüler tarafından yapılmış. Zaman aktıkça yıpranan kilise, 1997 yılında yıkılıp binadan çıkan özgün taşlar kullanılarak yine aynı yere inşa edilmiş. Dikdörtgen bir mimariye sahip olan kilisenin güney cephesine, eski kiliseden kalan iki adet bezemeli taşın yerleştirildiği fark ediliyor.
Kiliseden çıkıp arka tarafındaki binada konuşlanan Vakıflı Müzesi’ne doğru ilerlerken Musa Dağı’nı oluşturan yükselti ile karşılaşıyorum. Ermeniler için, Musa Dağı’nın çok önemli ve hatta kutsal bir dağ olduğunun altını çizmeliyim. Zaten ulaşmaya çalıştığım müzenin diğer bir ismi de Musadağ Müzesi’dir.
Eski isminin Vakıf olduğunu bildiğimiz bu köy, 19. Yüzyıl başlarına kadar yörenin büyük yerleşimlerinden Yoğunoluk Köyüne bağlı bir mezradır. Mezra, II. Mahmut tarafından bölgede ondalık vergisini toplayan Mihail isimli Hristiyan Arap mültezime vakfedilmesinin ardından ‘Vakıf ‘ismini alır. Vakıf Köyü gibi Musa Dağı’nın farklı yükseltilerine yerleşmiş altı Ermeni köyü daha vardır; Yoğunoluk, Hıdırbey, Batı Ayaz, Kapısuyu, Eriklikuyu ve Azir.
1915’in 1 Haziran günü yürürlüğe giren Sevk ve İskan Kanunu ‘tehcir’, yani zorunlu göç demektir. Yasanın uygulamaya başlandığı ve bunun sonunda Anadolu’da büyük can kayıpları yaşandığı haberi bu bölgeye ulaştığında Gabriel Bağratyan Yoğunoluk köyündedir. İyi eğitimli, Paris’te yaşayan, Fransız bir kadınla evli, Balkan Savaşı’na topçu olarak katılıp madalyalar alan Bağratyan, İttihatçıların bu tehchir kararının kendilerine de geleceğini sezinler ve köylüleri örgütleyip direnme kararı almalarını sağlar. Tehcir kararının tebliğ edilip ‘her an yola çıkılacakmış gibi hazır olmaları’ emri verildiği gün, yedi köyden yaklaşık 4 bin 500 kişi Musa Dağı’na çıkar. Bu çıkış sırasında evlerden alınabilecek kap kacak, erzak alınması unutulmaz. Savunmaya elverişli dağın zirvesinde siperlere yerleşen halk, 40 gün 40 gece sürecek olan umutsuz bir direnişin içinde yer alır. Son derece ağır doğa ve savaş koşullarında 40 gün Musa Dağı’nda yaşam savaşı veren köylülere, Akdeniz’in açıklarında gördükleri Fransız savaş gemisi umut olur. Bir şekilde iletişim kurdukları bu gemi sayesinde, 10 Eylül 1915 günü dağın eteğindeki bir koya beş savaş gemisi yanaşır. Bu gemiler, Musa Dağı’na sığınıp sağ kalmış halkın tamamını Mısır’ın Port Said Limanı’na taşır. Böylece Musa Dağlı göçmenler için dört yıl sürecek olan kamp hayatı başlamış olur; Musa Dağı’nda 18 kayıp vererek.
Vakıflı Köyü, 1918 yılına kadar Osmanlı, bu tarihten 1938’e kadar Fransız ve 1938-39 arasında da Hatay Cumhuriyeti yönetiminde kalır. Hatay, 29 Haziran 1939 yılında Türkiye’ye katılma kararı alınca, bölgedeki Ermeni yurttaşlara Türkiye’de kalma ile göç etmeleri arasında bir seçenek sunulur. Musa Dağı’nın eteğinde konuşlanan yedi köyden 70 aile kalmayı diğerleri ise gitmeyi seçer. Kalan 70 aile de yedi köyden Vakıflı Köyü’nü mesken edinecektir.
Yani Vakıflı Köyü kalanların köyüdür.
Müze görevlisi Elena hanımla bir yandan müze içerisine özenle yerleştirilmiş objeleri inceliyoruz, bir yandan da sohbet ediyoruz. Üç oğlunun en büyüğü İstanbul Veterinerlik Fakültesi’nde okuyan Elena hanım, bir camekanın önünde duruyor. İçinde yemek kazanları ve çeşitli mutfak gereçlerinin bulunduğu camekanın üzerinde ‘hirisi’ yazıyor. ‘Hirisi’nin Türkçe karşılığı keşkek. Ermenice harisa olan keşkek Musa Dağı Ermenecesinde hirisi sözcüğüne dönüşmüş. Harisa her ne kadar Ermenilerin çok sevdiği bir yemek olsa da, Musa Dağı köylüleri için çok daha anlamlı hatta kutsal olarak kabul görüyor. Zira 1915 yazını Musa Dağının zirvesinde geçirmek zorunda kalanların temel yiyeceği Hirisi olmuş. Topluca hazırlanıp hep beraber yenilen Hirisi, dağda yaşam savaşı verenlerin dayanağıymış. ‘’Kutsal günlerde’’ dedi Elena hanım ve devamla ekledi: ‘’yedi kazan hirisi yaparız. Her kazan Musa Dağı’ndaki yedi köyü temsil eder.’’
Boğazımın düğümlendiğini fark ettiğini göstermemek için başka bir camekanın önüne geçti hemen. Bu camekanın içinde çeşit çeşit iğne oyası var. Her biri Vakıflılı yaşlılardan toplanmış bu iğne oyalarının köy için özel bir anlamı var. Zira iğne oyasının geçmişi 1915-1919 yıllarını geçirdikleri Mısır Port Said Göçmen Kampı’nda kadınlar için açılan beceri kurslarına dayanıyor. Önceleri kız çocuklarına çeyiz düşüncesiyle başlayan bu el işi, sonraki süreçte geçim kaynağı olmuş. Müze, köylülerden toplanmış objelerin sergilendiği bir alan olmasının ötesinde görsel malzemelerle de zenginleştirilmiş. Her biri bir anıyı temsil eden gelinlik, nişanlık, üzüm sepeti, tabaklar, kazanlar vb’nin sergilendiği duvarları ardımda bırakıp bahçeye çıkıyorum.
Müzenin bahçesinde oynayan 12 yaşlarındaki Armin’le bu kez tanışıp, şakalaşıyoruz. Müzeyi bulmam konusunda yardımcı olmuştu zira. Ardıma Musa Dağı’nı alarak Armin’e poz veriyorum.
Köyün ortasındaki ana yol, yokuş aşağı bir konuma sahip. Vakıflı Köyü eğimli bir araziye sahip olduğu için, köy arazisi ekilebilir alanlar, bahçeler elde etmek üzere teras edilmiş. Yine köyün yerleşim dokusunu, coğrafya şekillendirmiş. Bu şekilleniş evlerin bir arada değil de seyrek ve dağınık yerleşmesini sağlamış. Bahçelerin içinde yer alan Vakıflı evlerinin birkaç tanesi eski taş işçiliğini günümüze taşıyor. Sadece bu bir-iki evde Ermeni taş ustalarının elinden çıkma ustalığı yakalayabiliyoruz. Bir ya da iki katlı olan bu eski evler güneye bakıyor.
Bahçelerin iki yanını çevrelediği ana yol, beni köy kahvesine ulaştırıyor.
Portakal ağaçlarının altında çayımı yudumlarken, kahvede oturan yaşlı amcalarla küçük sohbetler ediyoruz. Günümüzde Vakıflı Köyü, 35 hane ve 135 kişiden oluşan bir nüfusa sahipmiş. Aslında bu sayı altmışlı yıllarda oldukça fazlaymış. Ancak Almanya’ya işçi göçü, anadilde eğitim için ya da yükseköğrenim için İstanbul’a öğrencilerin gitmesiyle birlikte ailelerin göç etmesi köyün nüfusunu her yıl azaltmış. 1980’li yıllara gelindiğindeyse köy neredeyse boşalma aşamasına gelmiş ama ileri gelenlerin telkinleriyle köy ayakta kalabilmiş..
Tarım özellikle narenciye temel geçim kaynağı. Gerçek anlamda organik tarım da yapılıyor bir dönem. Hatta o kadar ilerliyorlar ki bu konuda, ihracat bile yapılıyormuş. Ancak yükselen maliyetler organik tarımın yerini, geleneksel tarıma bırakmış. Köyün bir-iki yerinde açılan stantlarda bu ürünler karşımıza çıkıyor; nar ekşisi, reçel çeşitleri, defne sabunu, defne yağı ve likör çeşitleri gibi.
Açıkça yazmak gerekirse, Vakıflı Köyü hükümetler tarafından Avrupa Birliği’ne karşı hep vitrin olarak kullanılmış. Ancak vitrinin arkasındaki ekonomik, sosyal ve siyasal sorunlar sohbet ettikçe ya da ‘okudukça’ algılanabiliyor. Bir Vakıflılının ‘’İstanbul’da sokağa çıktığında, etnik yapılar kalabalığın içinde kayboluyor. Burada ise her yerde öyle devam ediyorum. Sokakta Ermeni kimliğimi bırakarak yürümüyorum.’’ cümleleri vitrinin arkasını görmek için yeterli oluyor.
Vakıflı’nın dağınık yerleşimi içinde dolaşıyorum. Bazen yokuş aşağı, bazense yokuş yukarı. Narenciye ya da nar ağaçlarının bulunduğu bahçeleri geçiyorum. Kah kahvehanenin altında, ocakta biberli tandır pişiren kadınların yanında, ya da kah bahçede tavla oynayan yaşlıların yanında buluyorum kendimi.
Nereden bakarsanız bakın hüzün hep kol geziyor bu köyde. Hatta içinizi acıtacak cinsten bir hüzün hem de.
Araca doğru yönelirken içimin acıdığını hissediyorum.
-
24.06.2024 BUTİK MURAT
-
14.11.2023 KADDAK DEVE BAYRAMI / PINARCIK KÖYÜ
-
03.10.2023 RUM MAHALLESİ’NDEKİ ‘OSMANLI ÇEŞMESİ’
-
28.07.2023 YENİ MİLÂS HALKEVİ DERGİSİ 1936-1937
-
07.07.2023 MİLAS HALKEVİ
-
04.07.2023 TİFTİK ETİ
-
20.06.2023 ESKİ MEZARLIK
-
09.06.2023 ÇAPUTCU HANI’NDA BİR ODA
-
06.06.2023 SABİHA TEYZEM
-
30.05.2023 ÇAPUTCU HANI
-
23.05.2023 SAKARYA İLKOKULU’NUN KUZEY CEPHESİ. YIL 1938
-
06.10.2022 MİLAS ‘KIZ MEKTEBİ’
-
04.10.2022 MİLAS ‘ERKEK MEKTEBİ’
-
03.10.2022 ERMENİSTAN’DAKİ PENCERE…
-
29.11.2021 KIBRIS’TA BİR MARONİT KÖYÜ ; KORUÇAM / GİRNE
-
23.10.2021 NİYAZİ YALÇINKAYA’YI UĞURLARKEN…
-
14.10.2021 YAHUDİ HALKASI
-
06.08.2021 CO MEHMET, öldü.
-
28.07.2021 BAHADDİN AĞA KONAĞI’NDAN EMİN AĞA KONAĞI’NA; DUVAR RESİMLERİ
-
06.07.2021 Güneydoğu’daki ‘Süryani’ Köylerinden; HABERLİ KÖYÜ / İDİL
-
22.06.2021 ANADOLU’NUN UNUTULAN KAVMİ ‘NASTURİLER’İN PEŞİNDE; ÇUKURCA / ŞIRNAK
-
15.06.2021 YALNIZLIĞA TERK EDİLMİŞ BİR EZİDİ YERLEŞİMİ; MAĞARA KÖYÜ / İDİL
-
08.06.2021 KATO DAĞI’NIN ZİRVESİNDE BİR ‘KELDANİ ‘ KÖYÜ; CEVİZAĞACI / BEYTÜŞŞEBAP
-
23.10.2020 TARİHİ AYAKKABICILAR ARASTASI / ÇORUM
-
01.01.2020 ŞİİLİĞİN KUTSAL KENTİ ; MEŞHED
-
30.12.2019 ÖMER HAYYAM’IN NİŞABUR’U
-
24.12.2019 LUT ÇÖLÜ’NÜN GÜZEL İNSANLARI…
-
18.12.2019 İran’da Bir Dünya Yurttaşı; ALİ AMCA
-
16.12.2019 İRAN’DA BİR EMANETÇİ
-
23.09.2019 KROMNİ VADİSİ / GÜMÜŞHANE
-
21.09.2019 SANTA / GÜMÜŞHANE
-
16.09.2019 SARIÇİÇEK KÖY ODALARI / GÜMÜŞHANE
-
09.09.2019 EKMEĞİN PEŞİNDEN - 4 KÜRTÜN HARÇ EKMEĞİ / GÜMÜŞHANE
-
02.09.2019 15 AĞUSTOS MERYEM ANA PANAYIRI / GÖKÇEADA
-
27.08.2019 GÖKÇEADA’NIN (ESKİ) RUM KÖYLERİ…
-
14.06.2019 AĞLAYAN GELİN ( TERS LALE) / HAKKARİ
-
12.06.2019 AĞLAYAN GELİN ( TERS LALE) / HAKKARİ
-
22.01.2019 Güllük’ün Geçmişinde Kalan Bir Kültür; GECE PAZARI
-
16.08.2018 Açılışı gerçekleşen Milas Uzunyuva’dan ilk izlenimler …
-
12.07.2018 Keçiborlu’nun Kuyucak Köyünde Lavanta Zamanı
-
06.07.2018 Zampara Altını
-
28.02.2018 Noussa Karnavalı (İskeçe / Yunanistan)
-
18.12.2017 Hikâyesi Olan Şeyler Dükkânı / 2 - ‘Devrim Yüzüğü’
-
12.12.2017 Ekmeğin Peşinden – 3 / Taban Gevreği (Gölcük / ÖDEMİŞ)
-
23.11.2017 Hikâyesi Olan Şeyler / 1 - Zeytin Jetonları
-
15.11.2017 Ulu Cami’nin güney cephesi
-
24.10.2017 Kentin ileri gelen zevatı, 30 Ağustos’ta …
-
19.10.2017 Bazen... / fotoğrafların peşinden ...
-
06.10.2017 ‘Vitrindeki Kaplan’ın peşinden Samos’a …
-
12.09.2017 Terzizadelerin Evi’nin balkonundan Sakarya İlkokulu
-
06.09.2017 Ekmeğin Peşinden -2- / İslamköy Ekmeği / Isparta
-
29.08.2017 Karahöyük Ekmeği / Acıpayam
-
06.05.2017 6 Mayıs ve Anneler ...
-
19.04.2017 Menderes Yolu’nda 3 gün …
-
07.03.2017 Bodrum’un geçmişinde kalan bir yerleşim: Girelbelen Köyü
-
28.02.2017 “Ütopya Hayallerin Prensesidir”
-
12.01.2017 Allahuekber Dağı’nda Üç Gün / Sarıkamış - Kars
-
10.01.2017 Milas’ın geçmişinde kalan şerbet: Sübye
-
02.12.2016 Kuruyunca içini gözler önüne seren Mumcular Barajı
-
24.11.2016 Manolya ve Nail Şaylan
-
16.11.2016 Bakkal Cavit
-
11.11.2016 Belen Camii ile Bütünleşmiş Bir Müezzin: Yılmaz Hoca (SİDAL)
-
09.11.2016 Terkedilmiş Tarihi Bir Mekân: ‘Eğirdir Garı’
-
03.11.2016 Tarih Öncesi Kaya Resimleri için; Latmos’un emanetlerinin peşinde bir yolculuk
-
28.10.2016 Phaselis Antik Kenti (Antalya)
-
20.10.2016 Geçmişten Geleceğe uzanan 800 yıllık Kültür: Pınar Pazarı
-
18.10.2016 Gelidonya Feneri’nde bir gece
-
23.09.2016 Bir ritüelin peşinden: Eren Günü (Sandras Dağı)
-
09.09.2016 Salda Gölü’nde zaman / Burdur
-
18.08.2016 Sırtçantamdakiler / H. Avni KUNDURACIOĞLU
-
08.06.2016 ‘Milas Arastası’nın 70’li yıllarına güzellemeler / 2 - Tüccar Terzi Hasan Budakoğlu
-
27.05.2016 Tarih 15 Nisan 1933; Milas’ın ‘Umumi Kuşbakışı Manzaralı’ Fotokartı
-
12.05.2016 2. Latmos Doğa Şenliği’nden izlenimler …
-
28.04.2016 İncirliin Mağarası ve Yarasalar
-
19.04.2016 Şefik Seren’in ‘Fotoğrafla Milâs’ının gölgesinde; BARDAK
-
31.03.2016 ‘Bodrum Leleg Yolu’ açılırken …
-
28.03.2016 PTT Memuru mührü basar: MİLÂS 26 EYLÜL 1967
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.