• 02 December 2016, Friday 18:58
H.Avni Kunduracıoğlu

H.Avni Kunduracıoğlu

Kuruyunca içini gözler önüne seren Mumcular Barajı

Sırtçantamdakiler / Hüseyin Avni KUNDURACIOĞLU -

Halikarnas Balıkçısı’na 1925 yılında, yazdığı bir yazıdan dolayı Bodrum’da kalebentlik cezası verilir. Verilen bu ceza için İstanbul’dan yola çıkan Halikarnas Balıkçısı, Bodrum’a 6 -7 ay gibi bir zaman diliminde ve epey yorucu bir yolculuklar silsilesi sonrası ulaşır. Yolculuğunun son halkasını Milas’a ulaşmak ve buradan üç jandarma eri, postacı Mustafa ve Bodrum yolcusu birkaç kişi ile birlikte atların üzerinde Bodrum’a doğru yola düşmek oluşturur.

Halikarnas Balıkçısı bütün bu süreçlerini aktardığı Mavi Sürgün isimli anı kitabında, Milas’tan Bodrum’a atla gidiş nedenlerini “… Bodrum’a niye atla geldiğimiz merak edilecek; çünkü yol yoktu. Önce de işaret ettiğim gibi, Bodrum yollarında Büyük İskender’in savaş arabalarından -yani, 2300 küsur yıldan- beri tekerlek dönmemişti…” cümleleriyle paylaşır. Her şeye rağmen büyük keyif aldığı bu güzergâhın sonraki yıllarda değiştirilip Milas-Bodrum arasına yeni yol yapılmasını 1960 yılında kaleme aldığı bu kitabında şu cümlelerle aktarır; “Ne yazık ki, o yolu işte ilk defa Bodrum’a giderken aldım. Çünkü sonra Bodrum – Milas şosesi başka yerlerden geçirildi …’’

Halikarnas Balıkçısı’nın yıllar sonra yazdığı Mavi Sürgün kitabında hayıflanarak dile getirdiği bu şose, günümüzde ‘eski Milas Bodrum yolu’ olarak dile getirdiğimiz güzergâhtan başkası değildir.

Milas’tan sonra’ Dörttepe – Karaova – Pınarlıbelen – Çamlık – Kızılağaç’ üzerinden Bodrum’a ulaştıran bu ‘eski yol’, günümüzde kullanılan karayolunun açılmasıyla birlikte yok olup gitti.

Bu güzergahın en önemli ayağını, Büyükşehir Yasası ile birlikte Bodrum’un bir mahallesi konumuna dönüşen Karaova’nın, yani günümüzde değiştirilmiş ismiyle bilinen Mumcular’ın oluşturduğu aşikardır.

Karayolu, bu güzergahtan akıp giderken Mumcular’da tütün tarlalarının arasından geçermiş. Halâ bile söylenir ki, yaz aylarında yani tütün kırma mevsiminde Karaova’dan gece vakti geçen yolcular orada büyük bir şehir olduğunu düşünürlermiş. Sıcaklarda tütün kırmak zor olduğu için, gece bitimine doğru tarlaya giden köylülerin aydınlatma için yaktıkları lüküslerin yaydığı ışıklar bu algıyı sağlarmış.

Eski Milas Bodrum yolunun Mumcular güzergâhı yani o tütün tarlaları ve zeytinlikler bugün Mumcular Barajı’nın altında yer alıyor. Demem o ki, eski yol, yani bu yola düşen bütün anılar, şimdi baraj göletinin yani suların altında kaldı.

Mumcular Barajı, 1986-89 yılları arasında Kocadere’nin sularını kontrol altına alıp, ‘Tarımsal sulama ve içme suyu’ amacıyla inşa edilmiş.

Mumcular’a Dörttepe Köyü tarafından ulaşmak isterseniz ya da Mumcular’dan bu köye doğru hareket ettiğinizde, geniş bir alana yayılmış baraj gölünün mavi suları eşlik eder yolculuğunuza.

Mevsim ya da baraj suyunun kullanma miktarı, bu göletin su seviyesini belirler. Bazen dolup taşar, sınırları aşmaya çalışır, bazen ise bu doluluktan eser kalmayıp orada bir gölet olduğunu belli edecek seviyeye iner.

Ancak bu yıl Mumcular Barajı ilk kez, deyim yerindeyse kurur. Bu kurumanın sonucunda bazı çanak bölgeler su tutarken, diğer bölgeler yıllardır kaldıkları suyun altından ‘gün yüzüne’ çıkarlar. Yaygın basına da yansıyan bu sürece yerinde tanık olmak için, Mumcular Barajı’na gidiyoruz.

Çam ağaçlarının yanından kurumuş baraj göletine indiğimizde, teknik bilgiler aklımıza düşüyor.

Toprak gövde dolgu tipi olan Mumcular Barajı’nın gövde hacmi 986.000 m3, akarsu yatağından yüksekliği 32 m, normal su kotunda göl hacmi 19,04 hm3, normal su kotunda göl alanı 1,42 km2’dir.

Yetkililer, yaklaşık olarak 1 milyon 500 bin metrekare yüzölçümü ve 81 metre derinliğe sahip bu barajdaki su seviyesinin 8 metreye kadar inmesinin nedenini, tarımsal su kullanımının yanı sıra yağışların oldukça azalmış olmasından kaynaklandığı söylüyorlar.

Barajın içine indiğimizde, susuzluğun izlerini gözlerimizin önüne seren çatlamış toprak zeminle karşılaşıyoruz. Uçsuz bucaksız izlenimi veren bu görüntüyü, soldaki su birikintisi bozuyor. Geçmişte Mumcular’a elektrik dağıtan beton elektrik direği, bu su birikintisinin içinde adacık olarak kalmış bir toprak parçasının üzerinden tüm azametiyle göğe doğru yükseliyor. Halbuki, bu beton elektrik direği en tepesindeki traplezler dahil suyun içinde yer alıyor ve varlığı da bilinmiyordu. Kuru barajın içinde bir süre yürüyoruz. Küçük küçük tepecikleri aşıp yeniden düzlüğe ulaşıyoruz. İşte o sıra, yılan gibi kıvrılıp giden ‘yorgun yol’ görüş alanımıza giriyor.

‘Eski Milas – Bodrum yolu’nun izini bulmuştum.

Ortasındaki beyaz yol çizgileri halâ belirginliğini korusa da, iki aracın yan yana geçmesi zor denilecek kadar bir genişliğe sahip. Yolun üzerinde bir süre yürüdüğümde, sol yanımızda barajın kalan suyu eşlik ediyor. Sağ tarafımızaysa belli bir düzlük ve sonrasında irili ufaklı küçük tepecikler.

Sağ tarafımıza eşlik eden düzlükte, dikili iki demir direk gözümüze çarpıyor. Çürüyüp düşmüş, profil parçalarından anlıyoruz ki, bu direklerde önceleri bir reklam panosu asılıymış. Olasılıkla varlığını bildiğimiz ve şu an ulaşmaya çalıştığımız kiremit fabrikasının tabelası olmalı.

‘Eski yol’un üstünde asfalt kaplama olsa da, bu kaplamanın kırıldığı bazı bölümlerin altındaki ‘taş döşeme’ görülüyor. Yolun ilk döşemesi olmalı diye düşünürken, ilerideki tümseğin altındaki yıkıntı dikkatimizi çekiyor. Bir baca yıkıntısı bu. Kiremit fabrikasına ait fırının bacası olmalı.

Tümseğe çıktığımızda, kiremit fabrikasının binası görüş alanımıza giriyor. Binanın hemen yanındaki barajın suyu, binayı sanki sayfiye evi gibi gösteriyor. Viran yapıya doğru giderken, ortalığa saçılmış kiremitlerle karşılaşıyoruz.

Marsilya kiremidi çeşidinde olan bu kiremitler, sanki dün üretilmiş gibi yeni. Üzerlerine vurulan ‘ Güneş K. F. Mumcu 1955’ damgası dikkat çekici. Yapıya ulaşıyoruz, yani ‘kiremit fabrikası’ na. Dört duvarı sağlam yani olduğu gibi duran diktörtgen şeklindeki yapıya, bir süre kenar duvarlarının üzerinden bakıyoruz.

Karşılaştığımız tuhaf görüntüler, bizi tuhaf duyguların içine sokuyor.

Tuhaflık şurda; Baraj 1991 yılında çalışmaya başladığına göre, yaklaşık olarak 25 yıldır su tutan bir gölet burası. Yani şu an gördüğümüz yapılar, objeler yıllardır bu suyun altında. Ancak öyle bir manzara ile karşılaşıyoruz ki, mekân sanki sahiplerini / çalışanlarını bekler gibi. Biraz ötedeki düzgün kiremit yığınları, suyun hemen yanındaki kesilmiş ağaç dipleri ve fabrikanın önünden uzanıp giden eski yol. Herşey yerli yerinde.

Yöre halkına göre, Milas ve yöresinin kiremit gereksinimini yıllarca bu fabrika karşılamış. Tabi ‘eski Bodrum – Milas’ yolu üzerinden.

Kocadere üzerindeki değirmenler ve başka yapıların da gün yüzüne çıktığını duymuş olsak da, fazla oyalanmadan barajın içinden çıkmaya hazırlanıyoruz. Çatlamış ve suya aç toprağın üzerinden.

Barajlar; tarımsal sulama, içme suyu ve enerji için gerekli olan yatırımlar elbette. Gerçi dünya, barajların gerekli olup olmadığını tartışıyor ama… Neyse..

Demem o ki, gerekli görülen bu yatırımlar, her su kaynağını baraja dönüştürmeyi gerektirmiyor. Kısa vadeli bu yatırımlar, ilk başta çözüm gibi görülse de yok ettiklerini düşündüğünüzde acı bir tablo ile karşılaşıyoruz.

Kuruyan Mumcular Barajı bunu çok iyi gözler önüne seriyor.

Gördüm çünkü.


MAKALEYE YORUM YAZIN

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.


Site en altı
yukarı çık