• 11 November 2016, Friday 19:20
H.Avni Kunduracıoğlu

H.Avni Kunduracıoğlu

Belen Camii ile Bütünleşmiş Bir Müezzin: Yılmaz Hoca (SİDAL)

Bazen... / fotoğrafların peşinden ... - Hüseyin Avni KUNDURACIOĞLU

14. yüzyıla tarihlenen Belen Cami, tuğla ve antik dönem taşları kullanılarak inşa edilmiş. Hisarbaşı Tepesi’nde bulunan bu camiye, ‘tepe, yüksek yer’ anlamına gelen ‘Belen’ sözcüğü uygun görülmüş. Bulunduğu yer düşünüldüğünde, gerçekten bir tepenin üzerinde olduğu görülür.

Farklı zaman dilimlerinde onarım gören Belen Cami, Milas’ın neredeyse merkez camisi konumundadır. Bu konumunu, Milas’ın bir dönem ‘kalbi’ görevini üstlenen Milas Arastası’nın hemen üstünde yer alması sağlar. Belediye binasının, Çöllüoğlu Hanı’nın, Ziraat Bankası’nın ve Arastanın sarmalında bulunan bu cami için, böylesi bir yakıştırmada bulunmak sanırım yanlış olmaz.

Caminin minaresinden yükselen ezan sesi ya da Cuma namazından bir saat önce okunan selâ, Arasta sokaklarında yankılanır. Hele vefat duyurusu için vakit namazından önce okunan selâ sırasında, tüm Arasta pürdikkat kesilir, hocanın selâ sonrası yapacağı ‘ölüm ilanı’ beklenirdi.

Caminin minaresinden yükselen ezan sesinin ya da selânın, Yılmaz hoca tarafından okunduğu iyi bilinir, vefat duyurusunu tane tane okumaya özen gösterdiği sezilirdi. Zira Yılmaz hoca, hemen hemen herkesin birbirini tanıdığı bu küçük kasabada, geleneksel dokuların yerli yerinde ve herkesin sevinçlere olduğu kadar acıya da yakın olduğunu çok iyi bilirdi. Yılmaz hocanın, selânın sonunda ‘Allah rahmet eylesin’ cümlesiyle birlikte, selâda okunan isim, birbirine bitişik karşılıklı dükkânlardan oluşan Arastanın sokaklarında uçuşuverirdi.  Öyle ya, cenaze törenine katılmak elzemdi. Öyleydi o yıllar.

Belen Cami, sahip olduğu tüm tarihsel görkeme karşın, nedense benim için Yılmaz hoca ile bütünleşmiş bir ibadethanedir. Elbette, bu yaklaşımımda çocukluğumu bıraktığım Arastanın Belen Cami ile olan iç içeliği ve Yılmaz hocanın bu camide uzun yıllar görev yapmış olmasının katkısı yadsınamaz.

Vakit namazları sonrası özellikle ikindi sonrası Arasta sokaklarına iner, kendine yakın hissettiği esnaflarla bir adaçayı içimi yarenlik eder, yeri geldiğinde gürültülü kahkahasını koyuverirdi. Tabii bu sürecin öncesi ve sonrasında, hemen hemen her dükkâna ‘hayırlı iş’ dileğini yansıtırdı.

Yılmaz hoca, dinin istediği vasıfların dışına taşmayan bir yaşam şeklini benimsemiş, dürüstlüğünden hiç ödün vermeyen bir din adamı izlenimi bırakmıştır. Bağnazlık bataklığına saplanmamış ve ‘Din, kul ile Allah arasında’ yaklaşımından taviz vermemiştir. Din adamlığını ‘görev’ olarak algıladığı için de, mütevazı bir yaşamı tercih etmiştir. Katıldığı mevlit okumalarında ya da camideki Cuma vaazlarında ‘Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşları’nı hiç unutmamış ve deyim yerindeyse ‘Cumhuriyet ilkeleri ışığı altında’ din adamlığını sürdürmüştür.

Aslına bakarsanız, bütün bu süreçler o yıllarda bir ayrıntı olarak kabul görmezdi. Ancak içinde bulunduğumuz dönemler; dinin ticarete ya da siyasete alet edildiğine tanık ettikçe, önemli bir vasıf olarak karşımıza çıkıyor.

Yılmaz hocanın yukarıdaki siyah-beyaz fotoğrafından nerelere geldim.

Fotoğraf, Belen Cami’nin içinde çekilmiş. Fotoğraf kenarına güzel bir yazı ile düşülen nottan öğreniyoruz; ‘2 Eylül 1977 Belen Cami minberi önü’ …

Yaz bitmiş, güz gelmekte. Yılmaz hoca, minberi arkasına almış ve yerdeki Milas halılarının üzerinde kadraja kilitlenmiş. Doğum yılı  5 Haziran 1936 olduğuna göre, 41 yaşında o an.

Fotoğrafı çeken kişi, o sıra Hacettepe Üniversitesi Sanat Tarihi Bölümü’nde okuyan bir öğrenci.

22 Kasım 1977 tarihinde ‘Şeker Bayramı’nı kutlama niyetine gönderdiği bu fotoğrafın arkasına düştüğü iyi dileklerden öğreniyoruz. Tabii ‘’Değerli müezzine … yardımlarından dolayı teşekkür’’ edilmesi unutulmadan. Yılmaz hocanın tanıdığımız kişiliği, fotoğraf arkasına düşülen ‘yardım ve teşekkür’ sözcüklerini doğrular.

Yılmaz hocanın bu fotoğraf öncesini anımsadığım gibi, sonraki yıllardaki görüntüsü de belleğimdedir hep.

Kısa boylu, her daim beyaz saçları ve gülümseyen yüz ifadesiyle.

Kâh caminin içinde cübbesini bürünüp sarığı başında hutbe okurken, kâh evinin bulunduğu Hayıtlı Mahallesinde beyaz fanila ve çizgili pijamasıyla asma ağacını budarken ya da evinin bahçesinde beslediği kuzuyu kapı eşiğinde yemlerken anımsadığım Yılmaz hocamızı sevgi ve saygıyla anıyorum.


MAKALEYE YORUM YAZIN

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.


Site en altı
yukarı çık