• 28 February 2018, Wednesday 22:06
H.Avni Kunduracıoğlu

H.Avni Kunduracıoğlu

Noussa Karnavalı (İskeçe / Yunanistan)

 

Hüseyin Avni KUNDURACIOĞLU / Sırtçantamdakiler

Yunanistan’a gitmek için özellikle Şubat ayını beklemem hep ‘tabiat’ın yüzünden. Yoksa Dionysos’tan dolayı mı demeliyim?

Yunan mitolojisine göre Şarap ve Bağbozumu Tanrısı olan Dionysos, Antik Yunan’da aynı zamanda bitkilerin ve hayatın yenilenmesi olarak da tapınım görmüş. Hayatın yenilenmesi demek, bitkilerin büyümesinden tutun da canlıların döl vermesine kadar uzanır. Antik Yunan’da, baharın gelişiyle birlikte tabiatın uyanması, meyvelerin olgunlaşması ve birçok canlının üremesi için et perhizi anlamına gelen ‘apokries’ gerçekleşirmiş.

Bahar, şarap ve tabiat sözcükleri yan yana gelir de Tanrı Dionysos anımsanmaz mı hiç? Dianysos’un şarabın sadece sarhoş edişini değil, aynı zamanda sosyal ve yararlı etkilerini de temsil ettiğini belirtmeliyim.

Apokries, Yunanistan’da halâ yaşanıyor. Üstelik yüz yıllardır ve hatta Osmanlı döneminde bile.

Antik Yunanda gerçekleşen apokries ile Hıristiyan inancında yer alan ‘paskalya’nın iç içe geçişi olarak değerlendirilebilecek ‘Noussa Karnavalı’ her yıl Şubat ayının ortalarında gerçekleşiyor. Bu canlılık ülkenin her yerleşiminde yaşanıyor olsa da, birkaç kentinde gerçekleşen karnavalların coşkusunun ünü biliniyor. Şu sıra Yunanistan’ın İskeçe kentinin sokaklarını arşınlamam bu yüzden. Zira karnaval Patra, Resmo, Kozani kentlerinden sonra İskeçe’de (Xanthi) yoğun yaşanıyor. Hatta bu yüzden ülkemizde İskeçe Karnavalı olarak bilindiğini eklemeliyim.

Öncelikle, karnavalın, bir inancın izlerini taşıdığını not düşmek gerek. Hıristiyan inancına göre, Paskalya (bayramı) öncesi ‘büyük oruç’ denilen süreç yaşanıyor. 40 gün tutulan bu oruçta et ve hayvansal ürünlerden uzak duruluyor. Et ve hayvansal ürünün tüketilmediği bu kırk günlük büyük orucun sonunda da paskalya yaşanıyor.

 

İşte apokries bu büyük oruç öncesi yaşandığı için de, bir nevi paskalyaya nazire olarak değerlendirilir. Apokries’te büyük oruçtan önce üç haftalık zaman dilimi vardır. İlk hafta yani profoni, sonraki haftalar yapılacak perhize hazırlık haftasıdır. İnsanlar istediğini yiyebilir. İkinci hafta yani Kreatini, Çarşamba ve Cuma günü hariç her gün istediklerini yiyebilirler. Arada kalan Perşembe günü yani Tsiknopempti et yeme günüdür. Bu gün öylesine kutsaldır ki, o gün Yunan kentlerinin caddeleri ızgara yapan ve bunları paylaşan insanlarla dolup taşar. Öyle ya, kırk gün et yenilemeyecek olan ‘büyük oruç’ yaklaşmaktadır. İsmini o gün yanan ızgaralardan çıkan dumandan alan Tsiknopemti ‘Dumanlı Perşembe’ anlamına geliyor. Üçüncü hafta yani Tirofagou, karnavalın yaşanacağı Pazar gününü içine alır. Bu haftaya ‘beyaz hafta’ denilmesinin gerekçesini ise insanların süt, peynir yumurta ve süt ürünleri tüketecek olması oluşturuyor.

 

Bu haftanın bitimi olan Pazar günü ise tüm Yunanistan karnavala hazır demektir.

 

Bu yılın o Pazar günü karnavala tanık olmak ya da bir parçası olmak için İskeçe’nin sokaklarından karnavalın yaşanacağı alana doğru ilerliyorum. İskeçe Belediyesi, eski askeri havaalanını, dışarıdan gelecek araçların park yeri olarak belirlemiş ve buradan kent merkezine otobüslerle taşıma işlevini üstlenmiş. Yaklaşık 15 dakikalık bir yolculuğun sonunda, otobüsler İskeçe’nin sokaklarına ulaştırıyor. Biraz önce indiğim otobüs büyük telaşla geldiği alana doğru dönüş yaparken, renkli tezgâhların arasında buluyorum kendimi. Aslında gün boyu İskeçe’nin bütün sokaklarının bu renkli tezgâhlara ev sahipliği yapmış olduğunu yaşayarak öğrenecektim. Rengârenk şapkalardan çiçekli maskelere, her türlü düdükten rengârenk perukların bulunduğu tezgâhlara olan ilgi azımsanmayacak kadar yoğun. Rengârenk giysiler içindeki kalabalığın aktığı yöne doğru gittiğimde, karnavalın gerçekleşeceği alana ulaşacağımdan eminim. Keskin müzik sesinin yoğunlaşmasıyla, yanılmadığımı anlıyorum.

 

İskeçe’nin Osmanlı’dan kalma ‘Saat Kulesi’ ve Ayasofya Kilisesi’nin bulunduğu meydan, karnaval alanı olarak kullanılıyor. Daha doğrusu, bu iki yapıya paralel olarak uzanan cadde, yaklaşık iki kilometrelik konumuyla karnaval kortejinin geçişine tanık oluyor. Caddenin iki yanına gerilmiş demir korkuluklar, bu kortej güzergâhına geçiş izni vermiyor. Cadde boyunca yığılan kalabalık, kortej güzergâhında gerçekleşecek olan yürüyüş ve gösterilere tanık olmak için bekliyor. Zaman aktıkça, kalabalık oldukça fazlalaşacak. Yaklaşık olarak 60 bin olan İskeçe’nin nüfusunun bugün 250 binin üzerinde olduğu, kulaktan kulağa yayılıyor.

 

Bu süreçte her yerin rengârenk olduğunu söylemek gerek. Gençlerin sayısı çoğunlukta gibi görülse de, kentin 7’den 70’e her yaş kuşağını bu rengârenkliğin içinde görüyorsunuz. Çizgi film kahramanlarından polis kıyafetlisine, Arap şeyhinden mafya liderine, Vakvak Amca’dan Marilyn Monroe’ya kadar onlarca kostüme bürünmüş insanları; kâh müziğin ritmiyle dans ederken, kâh arkadaşları ile şakalaşırken, kâh fotoğraf kameralarına poz verirken görmeniz olası oluyor. Yüzlere yapılmış makyajlar ise, karnavalın bir başka renkli görüntüsü olarak karşımıza çıkıyor.

 

Öğle saatlerine doğru, varlığı hissedilen bir hareketlenme ile caddeyi sınırlayan demir korkuluğa doğru yaklaşmaya çalışıyorum. Gerçekten ‘çalışıyorum’ zira önümde 6 sıra insan zinciri yer alıyor. Yaratabileceğiniz boşluktan, caddeyi görmeye çalışıyorsunuz. Bu sırada müziğin sesi biraz daha fazla çoğalıyor ya da bana öyle geliyor. Gün boyu, İskeçe sokaklarına hâkim olan keyifli bir uğultu ile arkadaş oluyorsunuz. Ve bu uğultuya egemen olan içtenlik ve özgüven her köşede karşınıza çıkıyor.

 

Caddenin bir köşesinden başlayıp diğer köşesine doğru cadde boyunca ilerleyecek olan kortejin ilk konukları görülmeye başladı. Ait oldukları dans okulunun flaması önde, kızlı erkekli göstericiler arkada geçişe başladıklarında, ortalık rengârenk toz bulutu ile kaplanıyor, binlerce konfeti sanki yağmur misali gökten dökülüyor. Müziğin ritmi yükseldikçe, kortejden geçen kalabalık ile demir korkuluklar ardında izleyen binlerce kişi arasında garip bir bağ kuruluyor. Eğlence tam anlamıyla tavan yapmış duruma ulaştığında, başka renkler içinde başka bir okul geçiyor ve bu geçişlerin ardı arkası kesilmeden sürüp gidiyor. Bu kortejlere bazen devasa maketler eşlik ediyor, bazen ise zıplayan prenseslerin varlığına sahne oluyor.

 

İskeçe’nin bu renkli caddesini takip ettiğimizde kentin içinden geçen nehir ile karşılaşıyoruz. Nehrin hemen kıyısına kurulan panayır ise; lokmadan pamuk helvasına, hediyelik eşyadan yine rengârenk oyuncakların satışı ile coşuyor. Karnaval boyunca kurulan bu tezgâhlardan kazanılan para, dans okullarına aktarılıyormuş ki önümüzdeki yılın giysileri için kullanılsın.

 

Rahibe kostümlü sevimli gençlerle şakalaşıyorum. Fotoğraf çekme isteğimi olumlu karşılayan gruptan Anastasia, hemen kostümünün yırtmacından file çoraplı bacağını ön plana çıkararak karnavaldaki zıtların birliğini önüme seriyor.

 

Zaman akıyor ama zamanın akışını hissetme şansınız hiç olmuyor. Sürekli eylem halini besleyen bir görsel şölenin içindeyiz. Önüm sıra biralarını yudumlayan gençlerin yüzlerine yaptıkları makyajlı süslemelere takılıp kalıyorum. Neredeyse gözbebeğinin akına kadar işlemiş bir makyajla karşımda duruyor genç kız. ‘Tam Naussa Karnavalı’na uygunlar’ diye düşünmeden edemiyorum. Zira bu karnavalın ve hatta bu karnavaldan doğduğu rivayet edilen Rio ve Venedik karnavallarının bir öyküsü var.

 

Öyküye göre; Hz İsa’nın çocukluğunu yaşadığı dönemde, ileride peygamber olacağı düşüncesi yayılmaya başlar. Bu düşünceyi de dönemin iktidarının İsa’yı öldüreceği şüphesi besler. İsa’yı iktidarın kötülüğünden kurtarmak isteyen halk, kasabada bulunan tüm çocukların (haliyle çocuk İsa’nın) yüzlerini boyayarak İsa’yı bir nevi gizlemiş olurlar. Boyalı yüzleriyle günlerce kasaba sokaklarında dolaşan çocuklar, bir Pazar günü İsa’nın artık kurtulduğuna inanan halk tarafından topluca yıkanarak ertesi sabaha yani “Temiz Pazartesi”ye uyanırlar.

 

İşte o gün bugündür; çocukların yıkandığı Pazar günü coşkuyla eğlenilir ve ertesi güne yıkanarak, kutsal yani Temiz Pazartesi’ye uyanılır.

 

Başta demiştim ya hep tabiatın yüzünden. Baharı coşkuyla karşılamanın bir başka yolu bu. Aslında makyajlı her yüzü ‘Dionysos’un yüzleri’ olarak algılamama neden oluyor.

 

Görsellik ve eğlence karnavalı ele geçirdikçe, mutluluk süreci daha da artıyor. Bölgenin gelenekleri ve folklorunun da ön plana çıktığını söylemeden geçmek istemem. Yani folklor ve modern eğlence anlayışı başarılı bir uyum olarak karşımıza çıkıyor İskeçe’de.

 

İskeçe’den ayrılma zamanı geldiğinde, bu renk cümbüşünü geride bırakmak zorunda kalıyorum. Belediye otobüsüyle aracımıza doğru giderken ‘Temiz Pazartesi’ye uyanacağım usuma düşüyor.

Gülümsüyorum.


MAKALEYE YORUM YAZIN

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.


Site en altı
yukarı çık