• 15 November 2017, Wednesday 18:25
H.Avni Kunduracıoğlu

H.Avni Kunduracıoğlu

Ulu Cami’nin güney cephesi

Bazen... / fotoğrafların peşinden ... / Hüseyin Avni KUNDURACIOĞLU

Birçok yerleşimde karşımıza çıkan ‘Ulu Cami’ler, Anadolu’ya yayılmış olan ‘Beylikler’ dönemi mimarisinin eserleridir.

Böylesine bir tespit yerinde olmakla birlikte, Selçuklu mimari özelliklerini yenileyerek devam ettiren yapılar olduklarını da belirtmek gerek. Bölgelerdeki güçlerini artırmak ve varlıklarını göstermek isteyen Beylikler, bu camileri bulundukları bölgenin ve dönemin şartlarına göre oldukça büyük inşa ettirmişlerdir. Zira bu camilerin inşa gerekçelerini, yörede yaşayanların Cuma ve bayram namazlarını bir arada yani toplu bir şekilde kılmalarına olanak tanıması oluşturur. ‘Cami-i Kebir’ olarak tanımlanan bu camiler, bölgelerin dini konumunu göstermesinin yanı sıra, Beylikler’in getirdiği özgürlüğü belirtmesi açısından da tasarlanmış yapılardır.

Balavca Deresi’nin hemen yanında bulunan Ulu Cami’nin Milas’ın en büyük camisi olma özelliği, yukarıdaki bilgilerle örtüşür.

Ahmet Gazi, 1378’de Ulu Cami’yi inşa ettirdiğinde, bölge Menteşe Beyliği’nin egemenliğindedir. Cami, antik taşların arasına yerleştirilmiş tuğlalarla inşa edildiğinden, bu taşların üzerindeki kitabeler ya da çeşitli kabartmalar, sıvasız yapının duvarlarında geçmişten gelen sessiz tanıklardır.

Görkemli görüntüsünün aksine oldukça mütevazı bir içyapıya sahip olan Ulu Cami’nin geniş bahçesini de not düşmek gerek. Bahçeden camiye baktığınızda, yapının güney kısmındaki payandalar dikkatinizi çeker. Payandaların peşine düşmeye niyetlenirseniz eğer, yaya ve araç trafiğine açık bir sokağa yani Cami Sokak’a çıktınız demektir. Zira kemerli olan bu iki payanda, bu oluşuma olanak verir. Caminin bu yüzeyine baktığınızda alt kısımda büyükçe taşlarla beslenmiş iki pencere ve yine üst kısımda bu iki büyük pencereyi ortalamış daha küçük bir pencere ile karşılaşırsınız.

Kemerli iki payandanın altında oluşmuş bu sokak, farklı bir huzur, garip bir keyfe ortak eder. Sokak, bu payandalar sayesinde güvende olduğunuzu hissettirir ya da ben öyle düşünenlerdenim.

Yukarıdaki fotoğraf, Ulu Cami’nin payandalı güney cephesini kadrajına almış.

Oldukça eski bu siyah beyaz fotoğraf sayesinde, caminin güney cephesi tam olarak görüş alanımıza giriyor. Üstelik payandaların üst kısmı da.

Kubbenin ve kubbe üstündeki alemin de görüş alanına girdiği bu fotoğrafın, cepheyi karşıdan gören bir mesafeden çekildiğini tahmin etmek zor değil. Alttaki iki pencere, öndeki yükseltinin altında kalmış.

Fotoğrafçının bulunduğu yerden -ki olasılıkla Aplangeç Köprüsü civarı- günümüzde bu kadrajı oluşturmanız mümkün değil. Bu duruma engel olan mekânların varlığı, bu fotoğrafın çok eskiliği ve bu kadrajın günümüz için önemini bildirir. İki önemli restorasyon geçirdiğini bildiğimiz Ulu Cami’nin yine irili ufaklı dokunuşlar yaşadığını fotoğraftan algılayabiliyoruz. Payanda üstleri, pencereler ve çatı pervazları bu dokunuşların habercisi oluyorlar.

Ulu Cami’nin en sevdiğim fotoğrafıdır bu.

Otların arasından görüntüye giren güney cephesiyle, Milas’ın geçmişine doğru yolculuk yaptırır bu fotoğraf. Caminin boşluktaki görüntüsünü, fotoğrafın sağ üst köşesindeki çam ağacının dalı bozar.

Üstelik bu çam ağacı ile Ulu Cami halâ birbirlerini gözetlerler. Yıllardır olduğu gibi …


MAKALEYE YORUM YAZIN

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.


Site en altı
yukarı çık