- Makaleyi Paylaş
- Facebook'ta Paylaş
- Twitter'da Paylaş
- 29 November 2021, Monday 15:21
- 12513 kez okundu
Girne’den Güzelyurt’a doğru uzanan karayolunda seyir ederken, Beşparmak Dağları’nın gölgesini hissetmemek mümkün değil. Beşparmak’ın görkemli görüntüsü eşliğinde süren yolculuğumuzu, anayoldan ayrılıp ara yola sapınca sonlandırmış oluyoruz. Bu sapmayla birlikte bu kez yol arkadaşımız Akdeniz oluyor. Mavi rengin her tonunu barındıran Akdeniz’in eşsiz güzelliği eşliğinde, yükseliyoruz. Bir tarafımızda Akdeniz, diğer tarafımızda da makilerin bulunduğu arazilerin arasından aldığımız yol, bizi Koruçam Köyüne götürecek.
Girne’nin 34 kilometre uzağında olan Koruçam, bir Maronit köyüdür.
Maronitler, Orta Çağ’da dinsel ve siyasi çatışmalar sonucu kaçmak zorunda kalıp Kıbrıs’a yerleşen ve günümüzde de varlıklarını devam ettiren bir topluluktur. 5.yüzyılda Konsil’de alınan kararları benimsediği için diğer cemaatler tarafından dışlanan ve baskı altında kalan Maronitler, Lübnan’ın dağlarına çıkmak zorunda kalmışlar. Bir kısmı da farklı yerlere göçmeyi seçerken, küçük bir grup da Kıbrıs’a yerleşmiş. Hristiyan Arap olan Maronitler, geleneklerine sıkı sıkıya bağlı olmalarıyla biliniyor.
1974 Harekâtı öncesi Kıbrıs’ta dört Maronit köyü varmış. Günümüzdeyse Maronitler’in yaşadığı tek yerleşim yerinin Koruçam Köyü olduğu biliniyor..
Köyün girişine ulaştığımızda, parkın içine konuşlanmış bir şapelle karşılaşıyoruz. Meryemana ve İsa peygamberin heykellerinin bulunduğu parkın içindeki şapelde yanık şekilde mumlarla karşılaşınca, köydeki yaşamın ayırdına varıyoruz. Parkın içinde bulunan bu iki kutsal heykelin yanında bir başka heykelin varlığını da fark ediyoruz ama kimliğini köye ulaşınca öğreniyoruz. Pelerinin kapüşonunu takmış şekilde tasvir edilen bu heykei, Maronitler’in kutsal kabul ettikleri Aziz Marun’den başkası değil. Kutsal Bakire Şapeli’nin bulunduğu bu parkın cenaze işleri için kullanıldığını da köy sakinlerinden öğrendiğimizi not düşeyim.
Büyük bir köyde olduğumuzu köyün girişinde algılıyoruz. Köyün sokaklarında dolandıkça da bu algımızın doğruluğuna tanık oluyoruz. 1974 Harekâtı öncesi, üç bine yakın kişinin yaşadığını öğrenince köyün büyüklüğünün nedeni ortaya çıkıyor. Günümüzdeyse köyde yaşayan kişi sayısı yüz sayısını anca zorluyor ki bu sayı da daha çok 60 yaşın üstünde. Genç Maronitler, Güney Kıbrıs Rum Cumhuriyeti’ni mesken edinmişler. Elbette iş, aş ve eğitim için. Bir de dinsel olarak o kesimi kendilerine daha yakın gördükleri için.
Aslında Koruçam Köyü’nün ilginç bir siyasi ve fiziki konumu var.
Şöyle ki, Maronitler Lübnan’dan Kıbrıs’a göç etmiş Hristiyan Araplar. Köy, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti sınırları içinde yer alıyor ama köyde yaşayanlar Güney Kıbrıs Rum Cumhuriyeti yurttaşı. Kuzey Kıbrıs’ta yaşıyorlar ama seçimlerde oyu Güney Kıbrıs’ta kullanıyorlar. Güney Kıbrıs yurttaşı ama Rum ya da Ortodoks değiller, Katolikler. Hristiyan Araplar ama Rumca konuşuyorlar. Ancak kutsal kitapları ve ibadetlerini ise Arapça yapıyorlar.
Bütün bunlar, Koruçam sakinlerinin Kuzey’den Güney’e rahat bir şekilde giriş çıkışlarını sağlıyor. Elbette Maronitler’in Doğu Katolik Kilisesi ve Batı Suriye ayinine bağlı olmakla birlikte topluluk olarak Roma Katolik Kilisesi’ne mensup olmalarının etken olduğu tahmin edilebilir. Sonraki süreçte tanışacağımız Maria’nın 1974 savaşı sırasında köyün etkilenmediğini söylerken ‘çünkü Roma’ya bağlılık ve barış gücü’ sözcüklerini kullanmasından Maronitler’in sahip oldukları ayrıcalık anlaşılıyor. Maria’nın sözcüklerine ‘her şeye rağmen savaş çok çok kötü’’ şeklinde devam ettiğini de belirtmeliyim.
Arada zamanın akışına dayanamayıp yıkılan bir-iki ev olsa da, evler oldukça bakımlı. Rengârenk boyanmış bu evler çoğunlukla tek katlı ve bahçeli. Bahçesi olmayan evler ise balkonlarını bahçeye çevirmiş. Çiçeğe dönüşmüş balkonlarda ya da sarmaşıkların sarıp sarmaladığı verandalarda karşılaştığımız Koruçamlı kadınların tavırlarından çok sıcakkanlı insanların arasında olduğumuzu anlıyoruz. Ayaküstü sohbetimizi renkli gülücüklerle süsleyen Tanya hanım ya da balkonundaki ihtişamlı çiçeğinden dikmem için koparıp veren Elena hanımın içtenliği köydeki varlığımızı gönendiriyor.
Yokuş aşağı inen ya da yokuş yukarı çıkan sokakların arasında pervasızca dolaşıyoruz.
Ahşap kapılar, renkli pencereler, teras damlı evler, Frenk incirleri, kapı tokmakları, bizimle köşe kapmaca oynayan kertenkeleler, çiçeğe dönmüş keçiboynuzu ağaçları, yaşlı şoförlerin kullandığı araçlardan gelen selam kornaları, kaktüsler ve sayısız saksıların oluşturduğu ayrıntıların arasındaki bu pervasız dolanma açıkçası iyi geliyor. Rengârenk boyalı bu evlerin ortak özelliği olarak bembeyaz badana edilmiş ‘tandır’ların varlığı oluyor. Badanalı irili ufaklı tandırları köyle o kadar çok özleştiriyoruz ki, Tanya’ya sorma gereksinimi hissediyoruz. Tanya hanımın söylediğine göre, her ev ekmeklerini ve et yemeklerini tandırlarda pişirirmiş ama günümüzde artık sadece özel günlerde kullanılıyormuş.
Koruçam Köyü, ada’nın en fazla yağış alan bölgesi olmasından dolayı bitki örtüsü olarak yeşil bir yerleşim. Köye gelirken gördüğümüz zeytin ağaçları başta olmak üzere birçok ağacın varlığı bu durumun göstergesi gibiydi. Her ne kadar günümüzde yaşlı nüfus köyü oluştursa da, tarım ve hayvancılık köyün önemli gelir kaynağı. Tepede konuşlanan köyün son sokağından meydana doğru inerken, aşağıdaki tarım arazilerini seçebiliyoruz.
Köy meydanında, bizi tüm görkemiyle St. George Kilisesi karşılıyor. Bir katedral olarak da görebileceğimiz iki çan kulesine sahip bu yapı, gerçekten de görkemli ve etkileyici bir konuma sahip. Giriş kısmında bulunan mızrağıyla ejderha öldüren kişinin katedrale ismini veren Aziz George olduğunu tahmin etmek zor olmuyor. Ayinler dışında bu görkemli yapı kapalı oluyormuş, ancak hemen biraz ötesindeki daha küçük ama daha eski Maronit Kilisesi ibadete açık.
Köyün ismi olan Koruçam, sonradan köye uygun görülmüş. Aslında köyün ismi Kormachit. Burada yaşayan Maronitler, Kıbrıs’a Lübnan’ın ‘Koura’ isimli yerleşiminden gelmişler. Bu köye isim olarak da, özlem duydukları kasabalarından dolayı ‘Koura-Macisi’ ismini koymuşlar. Kouramacisi ismi zamanla Kormachit’e dönüşmüş. Açıkçası Kouramacisi’nin anlamı oldukça etkileyici geliyor bana ;’Koura’dan geldim ama toprağım gelmedi’
Başta yazdığım gibi ibadetlerini Arapça yapıyorlar. Ötesinde kendi aralarında da Arapça konuşuyorlar. Diğer yandan Rumcayı iyi bildikleri gibi İngilizceye de oldukça egemenler. Bu da ada’nın İngiliz sömürgesi olduğu yıllardan kalma olmalı. Kaynaklar, 1900’lü yılların başlarındaki İngiliz raporlarında ‘Maronitler’in adadaki varlıklarından söz edilmesinin ötesinde, ibadetlerini gizli saklı yaptıklarının’ altının çizildiğini yazıyor.
İşte Kuzey Kıbrıs’ta böylesine renkli bir köyün içindeyiz. Köydeki bir başka renk de, meydanda yani büyük kilisenin tam karşısında yer alan Yorgo Restaurant-Kasap isimli mekân oluyor.
Dışarıdan oldukça sıradan görülen bu mekânın içine girilince ve hele akşamı edince oldukça sevimli oluyor. Mekânın duvarları irili ufaklı onlarca çerçeveyi barındırıyor. Mekâna gelenler, KKTC liderleri, aile fotoğrafları, kutsal resimler, tablolar ve Atatürk’ün farklı fotoğrafları bu çerçevelerin içinde yer alıyor. Elbette Maronit azizlerinden Ayos Şapel’in resmi de başköşede yerini buluyor. Otuz yıla yaklaşan bir geçmişi olan bu restoranı Cristina ve ellili yaşlardaki kızi Maria Skoullou işletiyor. Mekanın isminin Yorgo olması, babadan kalma olup ailece işletildiği izlenimi veriyor ama gerçeği Maria’dan öğreniyoruz. Babasının terzi olduğunu söyleyen Maria, işletmenin sahibinin ve dolayısıyla kasabın annesi olduğunu söylüyor. İşletmenin kuruluş aşamasında, aradıkları ismin kaybettikleri baba ’Yorgo’ olması önerisine sıcak bakıyorlar. Maria servise bakarken, Cristina de mutfakla ilgileniyor.
Rum müziklerinin çaldığı mekânı tipik bir Rum meyhanesi olarak görebiliriz. Zaman aktıkça mekâna alışmak, işletmecileri ve müdavimleriyle sıcak bir diyalog kurmak kolay oluyor. Öncelikle Yorgo Restoran’da menü kavramı asla yok. İçeceklerinizi söyledikten sonra, gerisi Maria’ya kalıyor. Mutfaktan elindeki tabakla masaya doğru yöneldiğini fark ettiğinizde, masaya yeni bir meze ekleneceğini anlıyorsunuz. Masanın olgunlaşması ve Maria’nın masanın o mezeye gereksinimi olduğunu düşünmesi yeterli oluyor. Izgara hellimle başlayan bu şölen pancar turşusu, mevsim salatası, karnabahar ve kereviz turşusu, kuru cacık, humus, ciğer kavurması, yoğurt ve çakistas ile devam ediyor. Sıra ana yemeğe geldiğinde ise, gündüz gördüğümüz tandırların benzeri bir tandırda çevirme usulü pişirilmiş kuzu eti ikram ediliyor. Maria’nın gururlu bakışları, etin lezzetini ortaya seriyor. Ayva tatlısına kahve, sohbete fotoğraf çekilmeleri ekleniyor. Açıkçası restorandaki tüm mezeler kendi yemek kültürlerine uygun olarak hazırlanmış. Sadece et yemek için buraya gelenler olduğunun altını çizmeliyim.
Cristina’nın asil gülümsemesine, Maria’nın sıcak dostluğu ekleniyor.
Zaman akıyor. Geceyi aydınlatan sokak lambalarının ışığı altında Koruçam’ı geride bırakırken, bu köyün ada’daki bir zenginlik olduğunu düşünmeden edemiyorum.
‘Kendim döndüm ama Kormachit orada kaldı’
-
24.06.2024 BUTİK MURAT
-
14.11.2023 KADDAK DEVE BAYRAMI / PINARCIK KÖYÜ
-
03.10.2023 RUM MAHALLESİ’NDEKİ ‘OSMANLI ÇEŞMESİ’
-
28.07.2023 YENİ MİLÂS HALKEVİ DERGİSİ 1936-1937
-
07.07.2023 MİLAS HALKEVİ
-
04.07.2023 TİFTİK ETİ
-
20.06.2023 ESKİ MEZARLIK
-
09.06.2023 ÇAPUTCU HANI’NDA BİR ODA
-
06.06.2023 SABİHA TEYZEM
-
30.05.2023 ÇAPUTCU HANI
-
23.05.2023 SAKARYA İLKOKULU’NUN KUZEY CEPHESİ. YIL 1938
-
06.10.2022 MİLAS ‘KIZ MEKTEBİ’
-
04.10.2022 MİLAS ‘ERKEK MEKTEBİ’
-
03.10.2022 ERMENİSTAN’DAKİ PENCERE…
-
23.10.2021 NİYAZİ YALÇINKAYA’YI UĞURLARKEN…
-
14.10.2021 YAHUDİ HALKASI
-
06.10.2021 ANADOLU’NUN SON ERMENİ KÖYÜ; VAKIFLI / ANTAKYA
-
06.08.2021 CO MEHMET, öldü.
-
28.07.2021 BAHADDİN AĞA KONAĞI’NDAN EMİN AĞA KONAĞI’NA; DUVAR RESİMLERİ
-
06.07.2021 Güneydoğu’daki ‘Süryani’ Köylerinden; HABERLİ KÖYÜ / İDİL
-
22.06.2021 ANADOLU’NUN UNUTULAN KAVMİ ‘NASTURİLER’İN PEŞİNDE; ÇUKURCA / ŞIRNAK
-
15.06.2021 YALNIZLIĞA TERK EDİLMİŞ BİR EZİDİ YERLEŞİMİ; MAĞARA KÖYÜ / İDİL
-
08.06.2021 KATO DAĞI’NIN ZİRVESİNDE BİR ‘KELDANİ ‘ KÖYÜ; CEVİZAĞACI / BEYTÜŞŞEBAP
-
23.10.2020 TARİHİ AYAKKABICILAR ARASTASI / ÇORUM
-
01.01.2020 ŞİİLİĞİN KUTSAL KENTİ ; MEŞHED
-
30.12.2019 ÖMER HAYYAM’IN NİŞABUR’U
-
24.12.2019 LUT ÇÖLÜ’NÜN GÜZEL İNSANLARI…
-
18.12.2019 İran’da Bir Dünya Yurttaşı; ALİ AMCA
-
16.12.2019 İRAN’DA BİR EMANETÇİ
-
23.09.2019 KROMNİ VADİSİ / GÜMÜŞHANE
-
21.09.2019 SANTA / GÜMÜŞHANE
-
16.09.2019 SARIÇİÇEK KÖY ODALARI / GÜMÜŞHANE
-
09.09.2019 EKMEĞİN PEŞİNDEN - 4 KÜRTÜN HARÇ EKMEĞİ / GÜMÜŞHANE
-
02.09.2019 15 AĞUSTOS MERYEM ANA PANAYIRI / GÖKÇEADA
-
27.08.2019 GÖKÇEADA’NIN (ESKİ) RUM KÖYLERİ…
-
14.06.2019 AĞLAYAN GELİN ( TERS LALE) / HAKKARİ
-
12.06.2019 AĞLAYAN GELİN ( TERS LALE) / HAKKARİ
-
22.01.2019 Güllük’ün Geçmişinde Kalan Bir Kültür; GECE PAZARI
-
16.08.2018 Açılışı gerçekleşen Milas Uzunyuva’dan ilk izlenimler …
-
12.07.2018 Keçiborlu’nun Kuyucak Köyünde Lavanta Zamanı
-
06.07.2018 Zampara Altını
-
28.02.2018 Noussa Karnavalı (İskeçe / Yunanistan)
-
18.12.2017 Hikâyesi Olan Şeyler Dükkânı / 2 - ‘Devrim Yüzüğü’
-
12.12.2017 Ekmeğin Peşinden – 3 / Taban Gevreği (Gölcük / ÖDEMİŞ)
-
23.11.2017 Hikâyesi Olan Şeyler / 1 - Zeytin Jetonları
-
15.11.2017 Ulu Cami’nin güney cephesi
-
24.10.2017 Kentin ileri gelen zevatı, 30 Ağustos’ta …
-
19.10.2017 Bazen... / fotoğrafların peşinden ...
-
06.10.2017 ‘Vitrindeki Kaplan’ın peşinden Samos’a …
-
12.09.2017 Terzizadelerin Evi’nin balkonundan Sakarya İlkokulu
-
06.09.2017 Ekmeğin Peşinden -2- / İslamköy Ekmeği / Isparta
-
29.08.2017 Karahöyük Ekmeği / Acıpayam
-
06.05.2017 6 Mayıs ve Anneler ...
-
19.04.2017 Menderes Yolu’nda 3 gün …
-
07.03.2017 Bodrum’un geçmişinde kalan bir yerleşim: Girelbelen Köyü
-
28.02.2017 “Ütopya Hayallerin Prensesidir”
-
12.01.2017 Allahuekber Dağı’nda Üç Gün / Sarıkamış - Kars
-
10.01.2017 Milas’ın geçmişinde kalan şerbet: Sübye
-
02.12.2016 Kuruyunca içini gözler önüne seren Mumcular Barajı
-
24.11.2016 Manolya ve Nail Şaylan
-
16.11.2016 Bakkal Cavit
-
11.11.2016 Belen Camii ile Bütünleşmiş Bir Müezzin: Yılmaz Hoca (SİDAL)
-
09.11.2016 Terkedilmiş Tarihi Bir Mekân: ‘Eğirdir Garı’
-
03.11.2016 Tarih Öncesi Kaya Resimleri için; Latmos’un emanetlerinin peşinde bir yolculuk
-
28.10.2016 Phaselis Antik Kenti (Antalya)
-
20.10.2016 Geçmişten Geleceğe uzanan 800 yıllık Kültür: Pınar Pazarı
-
18.10.2016 Gelidonya Feneri’nde bir gece
-
23.09.2016 Bir ritüelin peşinden: Eren Günü (Sandras Dağı)
-
09.09.2016 Salda Gölü’nde zaman / Burdur
-
18.08.2016 Sırtçantamdakiler / H. Avni KUNDURACIOĞLU
-
08.06.2016 ‘Milas Arastası’nın 70’li yıllarına güzellemeler / 2 - Tüccar Terzi Hasan Budakoğlu
-
27.05.2016 Tarih 15 Nisan 1933; Milas’ın ‘Umumi Kuşbakışı Manzaralı’ Fotokartı
-
12.05.2016 2. Latmos Doğa Şenliği’nden izlenimler …
-
28.04.2016 İncirliin Mağarası ve Yarasalar
-
19.04.2016 Şefik Seren’in ‘Fotoğrafla Milâs’ının gölgesinde; BARDAK
-
31.03.2016 ‘Bodrum Leleg Yolu’ açılırken …
-
28.03.2016 PTT Memuru mührü basar: MİLÂS 26 EYLÜL 1967
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.