• 30 December 2017, Saturday 18:34
A.KemalKaşkar

A.Kemal Kaşkar

Bir varmış, bir yokmuş …

soru/yorum -            A. Kemal KAŞKAR

2017’nin içinde de zaman zaman: “Yaz yaz yaz, nereye kadar!” diye düşündüğüm anlar oldu. Kim nasıl anlar bilemem ama, neyse ki o anları: “Yazma yazma yazma, nereye kadar!” duygu ve düşüncelerimin itkisiyle aştım, aşabildim, yani az-çok bir şeyler yazabildim. 

Haksız mıyım. O kadar çok şey, öylesine yakalanamayacak bir hızla olup bitiyor ki! Yakalayabilene aşk olsun.

Yıllar yıllar, başka türlü nasıl geçer! Bir yakalama-yakalanma halidir gidiyor hep.

Yıllarcadır neleri yakalayabildiniz? Ya ıskaladıklarınız, kaçıp gidenler? Yılların ‘tutulamaz hali’ ise sürüyor.

İşte yine, “koskocaman” bir “yeni yıl” daha ‘eskidi’, bitti ve gidiyor …

Bu yıldan aklımızda neler kaldı diye bir düşünseniz … Neler neler, elbette ne çok şeyler. Aramızdan ayrılanlar, ama ille de aramıza katılanlar. İyi-kötü ne çok şey yine!

Yıl içinde yazabildiklerime küçücük bir ek olarak, notlarım arasında öylece kalmış olan ama yeni yıla bırakamayacağım bir ikisini paylaşarak bitirmek istedim bu yılı. Yazılabilecek birçok şeyi bırakarak geride …

Gazeteci olmanın çok ağır sorumluluklarının altında ezile büzüle …

Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekçi’nin, akaryakıt zamları ile ilgili olarak: “Biz yapmıyoruz, otomatik olarak oluyor” sözü örneğin … Unutulmaz bir söz ama ben -her ihtimale karşı- yine de not etmişim.

Bir de “var mıymış yok muymuş”  ya da “bir varmış bir yokmuş” olduğu giderek belirsizleşen şeylerimiz oldu bolca 2017’de. İşte onlara birkaç örnek: En tazesi, 696 sayılı Kanun Hükmünde Kararname. Kararnameci hükümetimizin en son marifetlerinden. Lafı hiç uzatmadan neler sorabilirim?

Örneğin: TBMM var mı? TBMM, bir süredir bir tür enkaz mı? … Öyleyse eğer, bir türlü sesimizi duyan olmamasının, seslerimizi bir türlü duyuramayışımızın nedeni kabak gibi ortaya çıkmış olmaz mı?.. 

Bir başka notum, Adalet Bakanı Abdülhamit Gül’ün, ABD’de görülen Reza Zarrab davasına ilişkin şu sözleri: “… Bizim, ‘o kişi masumdur, sudan çıkmış ak kaşıktır’ diye bir şey söylememiz imkansız. Biz burada Türkiye’nin çıkar ve menfaatlerini savunuyoruz. Türkiye’de mahkemeler yok mu ki gidip başka yerde dava açılıyor …”

Malûm konuyla ilgili olarak, “Türkiye’de mahkemeler yok mu ki” diye ‘tepki gösteren’ bir Adalet Bakanımız var… Ne hoş! … Biraz daha ‘tepkisel davransa’ küsüp gidecekmiş gibi bir his doluyor içime …

Hüzün verici bir durum ama, 2017’nin en iyi sorularından biri şu: Türkiye’de mahkemeler var mı?

Soruyu biraz daha büyütürsem: Sayın Adalet Bakanı, sizin bakabildiğiniz kadarıyla ne kadar var ya da nerelerde kalmıştır bilmiyorum ama, sevgili ülkemde ‘Ne kadar Adalet kalmıştır dersiniz!’ Bi’ bakıverseniz!.. 

“… Hiç kimsenin suç işleme özgürlüğü yok. Olmamalı. Elbette gazetecilerin de. Ancak suçlama konusu yapılanlar mesleki faaliyetler. Hâlbuki gazeteciler, kasıtlı biçimde yalan haber üretiyor, gerçeklerin üzerini örtüyorsa, başka bir ifadeyle mesleğini güç odaklarının arzuladığı ve emrettiği biçimde rıza üretimine, algı yönetimine hasretmişse etik bir suç işlemiş olurlar. Ancak bu suçu yargılayacak ve cezalandıracak olanlar terör mahkemeleri değil, bizzat okurlar/izleyiciler ve gazetecilik meslek örgütleridir ...”

Bu sözler Ahmet Şık’ın, 25 Aralık 2017 tarihli duruşmada tamamlamasına tahammül edilemeyen savunmasında söylediklerinin, notlarım arasına aldığım küçücük bir bölümüdür.

Ve 2017’ye, “Gazetecilik suç değildir!” vurgusuyla, yine Ahmet Şık’ın savunmasının son bölümünü aktararak veda etmek istedim:

… Kanımca, verecek olduğunuz hükmünüze yönelik ihsas-ı rey anlamına gelen tensip zaptınızda tek doğru olan, “Serbest bırakılmamız halinde benzer suçları işlemeye devam edeceğimiz” ile ilgili tespitinizdi.

Bu kez de endişelenmekte haklısınız.

Çünkü ne yaparsanız yapın ne hakikati aramaya devam etmekte, ne de hakikati bulduğumuzda sahibi olan halka teslim etmekte bir an bile tereddüt etmeyeceğiz. Çünkü biz gazeteciyiz.

Devletin, güç odaklarının karanlık yüzünü ortaya koymaktan hiçbir zaman korkmayan Uğur Mumcu’nun yolumuzu aydınlattığı gazetecileriz.

Savaşın değil, barışın dilini bu ülkede hâkim kılmaya çalışan Musa Anter’in takipçileriyiz.

Güvercin tedirginliğinde yaşarken bile halklar arasında kardeşlik köprüsü kurmaya çalışan Hrant Dink’in kardeşleriyiz.

Adalet, eşitlik ve özgürlük için atılan tohumların bu topraklarda boy verip filizlenmesi için mücadele eden Metin Göktepe’nin yoldaşlarıyız.

Çünkü hem tavrıyla, hem karakteriyle eğilip bükülmeden, dimdik, doğrunun ve hakikatin çizgisinden vazgeçmeden mesleğimizin hakkının verilerek yapılması gerektiğine inanan gazetecileriz. Bu yüzden geçmişte olduğu gibi katletseniz de, şimdi olduğu gibi hapsetseniz de hakikati söylemeye devam edeceğiz …


MAKALEYE YORUM YAZIN

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.


Site en altı
yukarı çık