• 09 August 2016, Tuesday 19:07
A.KemalKaşkar

A.Kemal Kaşkar

‘Muhalefet etmek’ üzerine birkaç söz ...

soru/yorum - A. Kemal KAŞKAR

Muhalefet?

Nedir muhalefet?

Nasıl yapılsa iyi yapılmış olur?

Sadece ve her şart altında karşı çıkarak mı?

Diyelim ki, çok kararlı, çok ilkeli, çok gayretli, çok çalışkan, çok akıllı, çok renkli ve dolayısıyla çok kitlesel, yani ‘iyi bir muhalefet’siniz.

Peki, hep karşı çıktığınız, hep karşı durduğunuz iktidarın sahipleriyle ve destekçisi olan milyonlarca yurttaşınızla çok özel bir tarihi anda, ‘iyi muhalif niteliklerinizi’ yitirmeksizin, aksine size ‘çok daha iyi bir muhalefet vasfı kazandıracak şekilde’ buluşabilir misiniz örneğin?

Bu anlamda bir politik ufka sahip misiniz?

Muhalefet etmek, kendi hal-i pür melalinizin yanısıra kitlelerin ruh hallerini de dikkate alarak yapılabilecek bir şey değil midir?

Koşullar ne olursa olsun ve örgütsel yeteneklerinizle sınırlı becerileriniz ne denli sizi sınırlandırırsa sınırlandırırsın hep aynı şeyleri söylemek ve netice itibariyle öylece kımıldamadan durmak mıdır muhalefet?

Yani, ‘laf’ olsun diye muhalefet olur mu?

Her koşulda ne diyeceği, ne yapacağı belli ve hiçbir sürpriz içermeyen, asla ‘yeni bir şey söylemeyen’ ve dolayısıyla ‘yapamayacak olan’ bir tür ‘tek hücreli basit organizma’ mıdır muhalefet? (Ne deyip ne yapacağı belli bir yapı, gerekli önlemler alınarak rahatlıkla kımıldayamayacak hale getirilebilir.)

Kendini kalın duvarlarla, mayınlı sınırlarla “diğerleri”nden ayırıp ‘girmek yasaktır’ tabelalarının ardında bir yerlerde yaşayıp gitmek midir muhalefet?

Ve günün birinde de ‘ölüp gitmek’ midir?

Eceliyle ya da ...

Dünya üzerinde en yaygın cinayet konusunun ‘muhalefet hareketlerinin öldürülmesi’ olduğuna dikkat çekmeme gerek var mı? Tarih, bir yönüyle böylesi cinayetlerden ibaret değil midir? (12 Eylül, bu anlamda ‘cinayete teşebbüs dönemi’ olarak da anılmalıdır.)

Ayrıca, muhalefet cinayetlerinin azmettiricileri arasında, öldürülmek istenen muhalefetin bizzat kendisinin de yeraldığının örnekleriyle doludur tarih.

“Kendi yok edilişine hizmet eden muhalefet tarzı” diye birşeyden söz etmeye ve buna dikkat çekmeye çalışıyorum.

Tarih, bildiğinizi sandığınız çözüm yollarında kolayca yürüyebileceğiniz ve her girdiğiniz yoldan hep istediğiniz yerlere varabileceğiniz bir tür gezinti alanı değildir. (Keşke tarihsel olarak yürümeyi tercih ettiğimiz yollar, bizi kolayca ve hemence gitmek-varmak istediğimiz yerlere ulaştırıverse!...)

Aksine, kahredici bir ‘kaza mahalli’dir tarih. Hiç umulmadık, hiç beklenmedik o kadar çok şeye gebedir ki ... Şaşırmak dahil birçok beklenmedik durumda bırakır sizi.

“Bu kadarı da olur mu!” diyebilecek zaman bile bırakmaz genellikle.

Ezer, çiğner, yokedip geçer gider ...

Ardından bakakalırsınız!

Kısacası, ‘muhalefet etmek’ zor zanaattır. Hariçten rahatlıkla okunabilen gazelleri de dikkate alırsanız, çok da sıkıntılı bir alandır.

Bütün bunları, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun, İstanbul Yenikapı mitingine katılacağı açıklamasının ardından dile getirilen bazı tepkilere karşı tepkimi tarihe not ederek, sevgili ülkemde 15 Temmuz 2016 tarihinde yaşanan darbe girişimi sonrasında ‘sosyalist muhalefet’in bilhassa ‘kitlesel siyaset kültürü’nden ne denli yoksun olduğuna dikkat çekmek için yazıyorum..

Neden CHP’ye de, ülkemizdeki kendine özgü muhalefet renklerinden biri olarak bakabilmekte bunca zorlanılıyor? Herkesin kendi rengiyle sürdüreceği bir yoldaşlığın kolayca kazanılabilecek bir yetenek olmadığı kesin. Dünyanın pekçok yerinde bu anlamda becerebilenleri yapabilmemiz için daha kimbilir kaç fırın ekmek yememiz gerek?

...

Tarih sahnesine ‘davet yöntemi’yle çıkılmıyor arkadaşlar. CHP’nin Yenikapı’dan içeri girdiği sırada örneğin siz de girebilirdiniz ya da başka başka kapılar açıp da ‘demokrasi hemen şimdi’ diyebilirdiniz, halâ daha diyebilirsiniz. Bu anlamda, CHP’ye hiza-istikamet verme niyetiyle yapılan bazı açıklamalar bir yandan gereksiz, öte yandan da çok zayıf kalıyor. Ayrıca, Kılıçdaroğlu’nun Yenikapı mitinginde yaptığının çok yüksek bir siyaset becerisi gerektirdiğine de bu vesileyle dikkat çekmek istiyorum.

‘Cilalı Ezber Devri’nden kalmış ve çok yüksek bir ‘arşiv değeri’ olduğunu kimsenin yadsıyamayacağı bazı sözlerinizin tarihsel olarak muhalif değeri ne yazık ki çok düşüktür. Çünkü yaşamın içinde yeterince bir karşılık bulamamaktadır. Ve korkarım ki, bulabileceği karşılıkla da tarih hiç ilgilenmeyecek ve o sözleri ihmal ede ede yürüyüşünü sürdürecektir.

...

Siyasi mücadele, zaman zaman çok sinir bozucu tablolar çıkarabilir karşınıza.

Ama siz siz olun sakın ha bu tablolardan uzak durmayın. Uzaklaşmayın.

Çünkü siyasal tarihte de ‘uzak diye bir yer yoktur’!

Kaçmayın. Kaçıp kurtulamazsınız çünkü.

Giderek uzaklaşan görüntünüzle birlikte duyulmazlaşan sözleriniz bir süre sonra hiç duyulmaz olacaktır çünkü.

O sözlere her zamankinden daha çok ihtiyaç duyulacak bir sonraki dönem için ‘kayıpsınız, kayıplardasınız’dır artık.

Sözleriniz güçsüzleşir. Sözlerinizi güçlü kılacak olan yürüdüğünüz yol ve yürüyüşteki kararlılığınız-dayanıklılığınız kadar ‘yoldaşlık’ becerilerinizdir de.

Yoksa ‘yolun kıyısına oturup kalmanız’ an meselesidir.

Tarih, soluğunuzun normale dönmesini beklemez.

Tarih sizi unutur gider. Unutulursunuz.

Tarih koşar gider. Yetişemezsiniz.

...

Tüm yazdıklarımı, sevgili ülkemde yıllarcadır darbe üstüne darbe vurulan devrimci-yurtsever-sosyalist muhalefet güçlerinin kitlesel anlamda tarih sahnesinde yeniden ve yeniden güçlenerek yerini alması ve etkili olması yönünde içten dileklerimle yazdığımdan hiç kimsenin şüphe etmesini istemem.

İnancım odur ki, sevgili ülkem Türkiye, devrimci-yurtsever-sosyalist muhalefetin arzu ettiği aydınlık günlere kavuşacaktır.


MAKALEYE YORUM YAZIN

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.


Site en altı
yukarı çık