• 05 August 2016, Friday 19:21
A.KemalKaşkar

A.Kemal Kaşkar

Siz affediyor musunuz?

soru/yorum - A. Kemal KAŞKAR

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, nihayet, ‘özeleştiri’ olarak kabul edilmesi gereken bazı şeyler söylemiş. “Gülen Cemaati”ne “paralel devlet” olanağı sunulmasının en büyük vebaline sahip bir siyasi figür olarak Erdoğan’ın bu konuşmasının bazı bölümlerini aktarmak istiyorum.

...

“Rabbim de milletim de bizi affetsin”

 “Özal, Demirel, Ecevit ve bizler, farklı görüşten siyasetçiler olmamıza rağmen bu yapıya destek olduk. Ben de katılmadığım pek çok yönleri olmasına rağmen her kesim gibi yardımcı oldum. Bu kesimin de istifade etmesini sağladık. Yapının başındaki kişi üzerindeki tereddütlerimize rağmen, eğitim, yardım, dayanışma faaliyetleri için müsamaha gösterdik. Allah dedikleri için müsamaha gösterdik. Bir ortak yanımız var dedik. Aslında bu yapının bambaşka niyetleri, aracı, örtüsü olduğunu uzun süre görmedik, göremedik. Aslına bakılırsa 2010 yılından itibaren bu tespiti paylaştığım üst kademe yöneticisi arkadaşlarım oldu. Tavrımız değişti. 2012 yılından sonra rezervlerimizi çok açık koymuştuk. Bu dönemde hızlanan TSK’ya yönelik operasyonlar ve davalarla ilgili ciddi şüphelerim oluştu. Uzun yıllar birlikte çalıştığım komutanlara yönelik suçlamalar beni ikna etmiyordu. Meseleyi kendi arkadaşlarımıza dahi anlatmakta güçlük çekiyorduk.

Şayet 17-25 Aralık sonrası aldığımız önlemler olmasaydı, özellikle yargıdaki önlemlerimiz olmasaydı, bu darbe girişimi TSK içindeki bir grup silahlı teröristin değil, polisin, yargının katılımıyla çok daha büyük bir tehdit olarak karşımıza çıkacaktı. Bu hain örgütün yüzünü ortaya dökememenin üzüntüsü içindeyim. Hem Rabbime, hem milletimize verecek hesabımız olduğunu biliyorum. Rabbim de, milletim de bizi affetsin.”

Konuşmanın buraya kadarki bölümünde, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kendisinden beklenen ‘özeleştiri’yi bir şekilde yaptığını görüyoruz. Yeterli gelir mi gelmez mi konusu elbette çok tartışılacaktır. Ancak bu konuşmada, dikkat çekici ifadeleri içeren başka başka birçok bölüm var. Bunları da aktarıp ardından görüşlerimi kısa kısa not ederek sürdürmek istiyorum.

...

“Bu salondan ilan ediyorum, şu saatten sonra Pensilvanya’daki şarlatanın, terörist başının hezeyanlarına kulak veren herkes başına gelecekleri kabul etmiş demektir. FETÖ mensuplarının bu yapıya bağlılıklarında samimi olmaları onların haklılığı değil, itikadi olarak yanlış yolda olduklarını gösterir. Kuran-ı Kerim de onlarca defa aklımızı kullanmamızı emrediyor. Aklını Allah’a değil, ABD’de yaşayan bir faniye ipotek ediyorsa, artık onun için yapacak bir şey kalmamıştır. Herkes kendi yolunda gitmekte serbesttir. Biz ikazımızı yerine getirdik. Bundan sonra artık tabanı ibadette bile çekinmeye başlıyoruz. O görevi yerine getirmekte bile endişe edenler var. Aklını, vicdanını, her şeyini böyle bir şarlatana ipotek eden birisine ben şüpheyle bakıyorum. Bundan sonra her anlamda mücadele, hesap sorma günüdür.”

Evet, ‘akıl’ vurgusu önemli. Sadece “Pensilvanya’daki şarlatan”la ilişkilerle sınırlı değil elbette, tüm ilişkilerimizde aklımızı kullanmamız şart! Erdoğan’ın bu noktada da özeleştiri yapması gerekmiyor mu?

...

“Pişman olduklarını söyleyenler konusunda ciddi tereddütlerimiz var. Gerçekten pişman mı oldular? Yoksa ihanet şebekesinin, riyakarlığı içindeler mi, anlamakta zorlanıyoruz. Hiç kusura bakmasınlar gardımızı indirmeyeceğiz. Çünkü mümin bir sokulduğu delikten bir daha sokulmaz. Hırsızlık kötüdür, ama en büyük hırsızlık insanların dinini, inancını, ümidini çalmaktır. FETÖ tarihin en büyük hırsızlık şebekesi olarak onbinlerce insanın geleceğini çalmıştır. İsmailiye mezhebinden çıkan Haşhaşiler bunun en çarpıcı örneğidir. FETÖ gibi iyi eğitimli, kariyer sahibi, kendisini gizlemeyi bilen kişilerden oluşuyordu. Bu durum aynı kişilerin zamanı geldiğinde liderlerinden emir aldıklarında canlı bombaya, suikastçıya dönmesinden çekinmezler.”

Bütün bu ifadeler, aklın egemenliğinin değil ‘biat-itaat kültürü’nün tipik örneklerini özetleyip eleştirir gibi ... Peki Cumhurbaşkanı’nın da arzu ettiği bir ilişki tarzı ve toplumsal paradigma değil mi bu? O zaman nerde özeleştirisi? Kamusal alanı bütün ‘cemaat ilişkileri’nden, biat-itaat ilişkilerinden, dinsel kutsalların bilek güreşi arenası olmaktan kurtarmamız gerekmiyor mu?

...

“Bunların faili meçhul infazları var”

“Bunların faili meçhul infazları var. Hepsi çıkıyor. Vatandaşına F-16’larla bomba yağdıranların, bir insanın ölümünden tüm insanlığın ölümü murat edildiğine göre başka bir şey beklenebilir mi? ...”

Konuşmanın bu bölümü de, ülkemiz siyasi tarihinin emperyalist çıkarlarla provake edilmiş kanlı geçmişine işaret etmesi bakımından çok önemli. Sevgili ülkemde 14 yıl iktidar olmanın sorumluluğuyla bu insanlık dışı yol-yöntemle de yüzleşmek ve en derin özeleştiriyi de bu alanda yapmak gerekmiyor mu?

...

“Ben milletimizin bu terör örgütüne prim vereceğine inanmıyorum. Biz kardeşiz. Ama bunları en ideal işleyecek olanlar bölgedeki kanaat önderleri ve imam, müeezin kardeşlerim.15 Temmuz gecesi minarelerden selalar okunmasaydı, o manevi hava eksik kalırdı. Birilerini de rahatsız etti. İzmir’de müezzine saldıranlar oldu. Biz de yolumuza kararlı bir şekilde devam edeceğiz. Bu musibet bizim için bir fırsat olmuştur. 1400 yıllık birikimi en güzel şekilde değerlendirerek, bünyemizi kontrolden geçirecek, hatalarımızı düzeltecek bir süreci başlatmalıyız. Bunu bugün yapmazsak, yarın benzer sapkınlıklarla mücadele ederiz. Bu millet ne şanlı bir millet. Ülkemizin birikimlerine sahip çıkarak, dini, etnik, ideolojik tehdide karşı vahdette birleşmeliyiz.”

Burada da Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “biz”inde halâ kocaman bir sorun olduğunu açıkça görebiliyoruz... “Biz”de sorun algısı olmasa, “Bu musibet bizim için bir fırsat olmuştur” cümlesi elbette umut ve mutluluk verici bir cümle olabilecekti! Ama ... Bu anlamda millet kendisinden, ayrıca ve özel olarak “ayrıştırıcı biz”i konusunda da özeleştiri bekliyor.

...

Sonuç olarak, başta Cumhurbaşkanı Erdoğan olmak üzere, ülkemizin son 15 yılında siyaseten başroldeki AKP’nin, daha ‘yüzleşmesi gereken’ çok şey olduğunu söylemeli ve ‘af dilenen millet’in bir parçası olarak da bütün bu yaşananların ‘sorumluları’ olarak kendilerini affetmediğimi belirtmeliyim.


MAKALEYE YORUM YAZIN

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.


Site en altı
yukarı çık