- Makaleyi Paylaş
- Facebook'ta Paylaş
- Twitter'da Paylaş
- 30 January 2017, Monday 19:51
- 3763 kez okundu
soru/yorum - A. Kemal KAŞKAR
Şimdilerde YİNE; herhangi ‘gerçek/tarihsel bir muhalefet başarısı’ bir yana, bu yönde atılmış herhangi ciddi bir tek adımı bile olmayan bazı yurttaşlarımın, ana muhalefet partisi başta olmak üzere sevgili ülkemde, çok zor koşullarda gerçek anlamda muhalefet etmeye/yapmaya çalışan muhalif partilere, platformlara, irili-ufaklı topluluklara yönelik ‘sert söylenmeler’ine sıkça tanık oluyoruz, olacağız.
Vazgeçilemeyen, adeta ‘bağımlılık’ ayarında bir alışkanlık bu. “İktidar sahiplerine karşı muhalefet”i unutmuş bir ‘komik durum’. Çok ‘komik’.
‘Gerçek/tarihsel bir muhalefet başarısı’ ve ‘söylenme’ vurgularını özellikle yapıyorum çünkü, herkesler neleri yapıp daha neler neleri yapamadığının çok açık bir biçimde farkındadır. Bu tespitte tartışılacak bir şey yok.
Bu ‘komik hâl’in en başta gelen sebebinin ‘vekaletçi/temsili sistem’ olduğunu düşünüyorum.
‘Vekaletçi/Temsili sistem’ bu bakımdan fazlasıyla kolaylıklar sağlar!? En kestirmeden ifadeyle, zahmetsizdir. Seçimlerde oy kullanmaktan ibaret, çok basit bir gerek ve yeter şartı vardır. Hepsi o!
İşler iyi gider ve oyunuzla desteklediğiniz parti yerelde-genelde iktidar olma başarısı gösterirse bir yere kadar mesele yoktur. Ama aksi durumda, vay başımıza gelenler …
Örneğin, oturduğunuz yerden, bildik deyimle “kılınızı bile kıpırdatmadan” veryansın edebilirsiniz rahatlıkla.
Öyle ya: Oyunuzu verdiniz; daha ne yapacaksınız?! (“Vergimizi de veriyoruz; daha ne yapalım, canımızı mı verelim!?” mırıldanmalarını duyar gibiyim …)
Sevgili Orhan Veli’nin “Vatan İçin” şiirini anımsattı bana, sözü getirdiğim bu yer:
“Neler yapmadık şu vatan için!
Kimimiz öldük;
Kimimiz nutuk söyledik.”
Gerçi, “gerekirse” vurgusuyla, “Vatan için -GEREKİRSE- canımızı bile veririz” kalıbını da fazlasıyla kullanırız.
Bu kullanımların ne kadarının ‘yürekten’ ne kadarının ‘işkembeden’ olduğu ile ilgili bir istatistikî veri yok elimde ama, sevgili ülkemin hali pür melaline bakınca ve elbette kişisel-tarihsel deneyimlerimi de hesaba katınca, aslında hangisinin çokluk olduğu kolayca anlaşılabilir gibi geliyor bana …
Hepimiz, belki ‘birbirimizi’ kandırabiliriz ama ‘kendi kendimizi’ kandıramayız diyorum. Bu çok net!
Başımıza gelenlerin, çok büyük ölçüde, ‘olası riskleri göze alamayan’ ya da ‘bir süre’ için alsa (daha doğru bir yazışla ‘almış görünse’) bile, en ufak engelde-zorlukta vazgeçivermekten kaynaklı ‘teslimiyetçi hallerimiz’le beslendiği açıktır. (Bu ‘teslimiyetçi hâller’e de, zaman zaman ‘sağduyu’ denebilmektedir. Elbette, gerçek anlamda ‘sağduyu’dan söz etmiyorum. Toplumsal-kişisel tarihte ‘sağduyu’nun ne denli büyük bir mana ve ehemmiyet taşıdığı tartışılmaz. Ben, “sağduyu”nun suistimal edilmiş, ‘kötü ya da kötüye kullanılmış hali’nden söz ediyorum.)
Ama, yıllarca ve yıllarca ‘herhangi bir iktidar mücadelesi’ iddiası olmayanların, AKP iktidarı koşullarında, sanki bu alanda ‘uygulamalı yüksek lisans’ yapmışcasına mimikler eşliğinde “muhalefet eleştirisi” yapmalarından da bıkmış durumdayım ve şu referandum vesilesiyle bu ‘ikiyüzlülük’ten bir ölçüde de olsa kendimizi kurtarıp arınabiliriz diye düşünüyorum, umuyorum.
Çok sıradan bir şey istiyor, bekliyor ve öneriyorum:
Lütfen ‘iktidara muhalefet ediniz’ ve muhalefete değil iktidara ‘hayır’ deyiniz!
Bu anlamda, ‘Partili Cumhurbaşkanlığı Referandumu’nda meselenin; vekalet verilmiş siyasi partileri, vekil edilmiş siyasetçileri özellikle bir yana bırakarak; doğrudan, sahici yurttaşlar olarak sahiplenmemiz gereken bir mesele olduğuna dikkat çekmek istiyorum.
İşte bu, tam da hepbirlikte kurmamız gereken GELECEĞİMİZİ doğrudan ilgilendiren bir konudur ve biz, GELECEĞİMİZE, bu çok önemli ‘referandum’dan hepimiz için ‘hayır’lı bir sonuç çıkması için vekil tayin etmeden, doğrudan sahip çıkmalıyız.
…
Ülkemiz siyaset tarihi, “referandum görünümlü plebisit”lerden çok çekmiştir.
Ülkemizin ‘demokrasi arayışı’ içinde en başta gelen ve hemen hemen her karşılaşıldığında da ‘yanlış yola girilen’ yol ayrımlarıdır “referandum görünümlü plebisit”ler. (Plebisit, belirli bir dönem iktidarı elinde bulunduranların hazırladıkları anayasa taslağını bir tartışma ortamı yaratmaksızın blok halinde evet ya da hayır olarak sonuçlanabilecek bir halk oylamasına sunmalarıdır. Kabul edildiği üzere, referandumda bir değişiklik; plebisitte ise, bir adam ya da iktidar söz konusudur. Birincisinde bir metin oylanır; ikincisinde ise, bir isim. Referandumla plebisit arasındaki diğer fark ise demokratiklik bakımından ortaya çıkmaktadır. Referandum doğru kullanıldığı zaman demokratik bir usûldür: Halk etkendir, öznedir; karar alma sürecinin başına, ortasına ve sonuna katılır. Plebisit ise, anti-demokratik bir usûldür: halk edilgendir, nesnedir; karar alma sürecinin sadece sonuna katılır. - Ekşi Sözlük’ten)
Sevgili ülkemde tanık olduğum referandumlar arasında, iktidardakilerin arzularının dışında sonuçlanan bir tek, 12 Eylül döneminde yasaklanan siyasetçilerin yasaklarının kalkması ya da sürmesi için 6 Eylül 1987 tarihinde yapılan referandumu anımsıyorum.
Uzunca süren ve asla bitmeyecek sanılan ANAP iktidarı günleri ... Başbakan Turgut Özal, sonra sonra ANAP’ın sonunu hazırlayan kilometre taşlarından biri olduğu anlaşılan ‘% 51’e % 49’ yenilgisi yaşamıştı o referandumda.
12 Eylül Anayasası için, ‘namluların gölgesi’nde yapılan “referandum görünümlü plebisit”in sonucunu ise herkes biliyor.
Milli irademizin teslim alındığı bir ‘oylama aldatmacası’ olarak o plebisite, “Namluların gölgesinde Referandum aldatmacasına HAYIR!” diyebilme özgürlüğü olan çok sınırlı sayıda yurttaşınızdan biri olduğumu bilenler bilir. Bilmeyenlere de bu vesileyle söylemiş olayım.
Özellikle ‘özgürlük’ vurgusu yapıyor ve ‘mücadele özgürleştirir’ diyorum.
Bu referandumu da mücadelemizle ‘doğrudan demokrasi’nin bir aracı durumuna getirmek elimizde ...
-
31.05.2021 Yaklaşık çeyrek yüzyıl …
-
01.11.2019 Hepimiz!
-
19.10.2019 Muğla’nın çevre sorunları Milas’ın umurunda mı değil?
-
18.09.2019 ‘Kendi basınınız’ mı?
-
02.07.2019 Bir ‘yer’ bulamayacak mıyız Milas Kan Merkezi için?
-
18.04.2019 Bu, ‘ezberlerin bozulduğu’nun mu göstergesi acaba?
-
12.03.2019 ‘Son Şiir’ diye bir şey yoktur!
-
06.03.2019 Birikmiş sorularım …
-
12.02.2019 ‘Ağa Belediyeciliği’!
-
10.01.2019 ‘Çalışan Gazeteciler Haftası’ mı olsa!!? …
-
05.12.2018 Yaşarkenki gibi!
-
23.11.2018 “Aday olmak ya da olmamak!” Bütün mesele bu mudur?
-
07.11.2018 Kömürün gerçek bedeli ne kadar ağır?
-
24.10.2018 Endüstri Meslek ve Kız Meslek Liselerinin yeni binalarında her şey yolunda mı?
-
02.10.2018 'Hedef az sayfalı az okunan gazeteler midir?'
-
25.07.2018 Keşke ‘bayram’ edebilsek!
-
20.06.2018 Oldu mu ya Hulusi Bey? Olmadı, hem de hiç olmadı!
-
11.05.2018 ‘Büyük İnsanlık’ soru/yorum
-
01.05.2018 Tarihte “Üsküdar”ın rolü ve önemi!
-
07.02.2018 Başka bir Ortadoğu mümkün değil mi?
-
10.01.2018 ‘Hatıra Fotoğrafları’
-
30.12.2017 Bir varmış, bir yokmuş …
-
29.11.2017 Adaletin halleri hakkında küçücük bir not
-
25.11.2017 ‘Zeytin Hasat Şenliğimiz’ bugün başlıyor …
-
14.10.2017 Demokrasi tarihimiz ya da ‘Talihsiz Demokrasimiz’ için kritik öneme sahip bir soru: Kadir Topbaş neden istifa etti?
-
02.10.2017 ‘ÜNAL ABİ’ için …
-
30.08.2017 Çok mu zor?
-
11.08.2017 Kimi bağlar?
-
01.08.2017 ‘Yüksek Vicdan Sahibi’ Dr. Mete Ersoy’a Saygıyla …
-
26.07.2017 Ben bunu hep yapıyorum …
-
12.07.2017 Milas İlçe İnsan Hakları Kurulu’na ne oldu?
-
11.07.2017 “Neden Yürüdük?” ve “Maltepe/Adalet Çağrısı”
-
04.07.2017 unutMADIMAKlımda!
-
20.06.2017 ‘Sağlıklı bir Demokrasi’ için ya da ‘Sevgili Demokrasimizin Sağlığı’ için Yürümek iyidir!
-
05.06.2017 Ne yapacakmışız zeytinlikleri?
-
31.05.2017 “MAYBİR Milas Şubesi” için bir anımsatma yazısı!
-
30.05.2017 “Tutuklandık Ey Halkım! …”
-
29.05.2017 Yaşar Yılmaz’a saygıyla …
-
06.05.2017 Tarihi tarih yapan tüm devrimcilere saygıyla … Var mısınız, Yok musunuz!?
-
02.05.2017 Artık rahatlıkla, ‘yazısız köşeler’ de ‘GEÇERLİ’ sayılabilir!..
-
18.04.2017 Referandum sonrasına ilişkin birkaç söz …
-
15.04.2017 ‘16 Nisan Bayram Olsun’ diye …
-
27.03.2017 ‘Kıdemli’ hemşehrilerimiz için daha daha neler neler yapabiliriz?
-
25.03.2017 Dursun Girgin’in sesini ne zaman duyacağız?
-
23.03.2017 Bir ‘yer’ bulamayacak mıyız Milas Kan Merkezi için?
-
14.03.2017 ‘Milas Fuar ve Kongre Merkezi’
-
11.03.2017 Ayhan Çıkın’a “veda”!
-
01.03.2017 “Daha başka ne/neler yapabilirim?”
-
22.02.2017 ‘Ortak akıl’ derken?
-
14.02.2017 ‘HAYIR’ deme hakkı!
-
06.02.2017 “Kimse yok mu?!..”
-
04.01.2017 Su gibiydi sözleri …
-
30.12.2016 2016’yı uğurlama ve 2017’yi karşılama niyetine ... “Milas’a doğalgaz neden gelmedi?”
-
06.12.2016 Nasıl yorumlayıp nerelere çeksek bilemedik?
-
25.11.2016 Zeytine ve Zeytin Dostlarına saygıyla …
-
17.11.2016 ‘Demokratik-Özerk Üniversite’!..
-
31.10.2016 ‘Bilen’ bilmiyorsa?
-
10.10.2016 Hacıapti’de OHÂL?!..*
-
03.10.2016 Sorular ... Sorular ...
-
05.09.2016 ‘Arıza Kayıt Servisi’ de arızalıysa!?
-
24.08.2016 İnadına düğün, inadına barış!
-
20.08.2016 Ceylanpınar’ı aydınlatmak!
-
09.08.2016 ‘Muhalefet etmek’ üzerine birkaç söz ...
-
05.08.2016 Siz affediyor musunuz?
-
29.07.2016 ‘Yüzleşmek’ şart!
-
21.07.2016 ‘Ortaklaştırıcı’ siyasi hamleler şart!
-
13.07.2016 ‘Yelki’ diye bir yerde ...
-
24.06.2016 “Ben nereye park ettim”!?...
-
20.06.2016 Teşekkürler ...
-
13.06.2016 Yolumuz ve yumruğumuz ...
-
06.05.2016 Geçmiş zaman resimleri ...
-
04.05.2016 “Beçin Kalesi yanındaki arazi”ye mi?
-
28.04.2016 Yazılacak onca konu varken ...
-
23.04.2016 Devrimler bayramlarımdır benim!
-
20.04.2016 Babek Zencani’nin “komisyon verdiği kişiler”in kimler olduğuyla ilgilenen var mı?
-
07.04.2016 ‘Panama Belgeleri’ni merak ediyor musunuz? Yoksa, bu konuyla da ilgilenmiyor musunuz?
-
25.03.2016 Zarrab’ın yaptıkları sizi ilgilendiriyor mu?
-
18.03.2016 Becerebilirseniz, ‘istifa’yı düşünsenize bir de!..
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.