• 29 July 2016, Friday 19:27
A.KemalKaşkar

A.Kemal Kaşkar

‘Yüzleşmek’ şart!

soru/yorum - A. Kemal KAŞKAR

15 Temmuz darbe girişimiyle ilgili olarak TBMM’nde tüm siyasi partilerin oylarıyla kabul edilen ‘Meclis Araştırma Komisyonu’ kurulması adımı, o tarihten bu yana atılmış birçok önemli adımın en önemlisi bence.

Sevgili ülkemi 14 yıldır, 7 Haziran-1 Kasım 2015 tarihleri arasında ortaya çıkan ‘kesinti ihtimali’ne de izin vermeden kesintisiz bir şekilde iyi-kötü yönetmekte olan AKP iktidarının başımıza açtığı ‘bütün belalar’dan ötürü ‘özür dilemesi’ni, ‘özeleştiri yapması’nı ısrarla bekliyoruz.

Elbette bu ‘özür’ ya da ‘özeleştiri’nin, ‘sıradan birkaç cümle kurmak’la sınırlı olmaması, kalmaması gerekiyor.

Bu bakımdan ele alındığında, durumumuzun, sevgili ülkemin sosyal-siyasal tarihinde hiç denecek denli az rastlanan bir ‘yüzleşme’yi gerektirdiğine dikkat çekmek istiyorum.

İşte TBMM’nde oluşturulması oybirliğiyle kabul edilen Meclis Araştırma Komisyonu, bu anlamda çok önemli, çok hayati bir fırsattır.

İşte Türkiye, böyle bir beklenti içinde.

Bu tablo içinde Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, 15 Temmuz darbe girişimiyle ilgili olarak TBMM’de Meclis Araştırma Komisyonu oluşturulması görüşmelerinde yaptığı konuşmaya, “Burada kurulacak araştırma komisyonunu çok önemsiyorum” diyerek başlamış ve “Devlet içerisine nasıl sızıyorlar, nerede nasıl örgütleniyorlar? Elde ettikleri bilgileri ne yapıyorlar? Devlete hakim olmak için niye bu kadar çırpınıyorlar? Bizim devleti ele geçirmek isteyenlere karşı el ele mücadele etmemiz lazım. Bu devlet hepimizin. Biz gideceğiz başkaları gelecek. Bu devlet milletin olmaya devam edecek. birileri ‘benimdir’ diyorsa karşısında durmak gerek” diyerek sürdürmüş.

Buraya kadar söylediklerinin bir kısmı tartışılabilir de olsa herşeye rağmen anlaşılabilir ve kabul edilebilir olan Bakan Özdağ’ın konuşmasının devamında söylediklerine bakar mısınız:

“Geçmişte dostlarımız bu Fethullahçı yapı için çok şey söylediler, biz onlara inanmadık. 17 Aralık’tan sonra biz çok şey söyledik. Sayın Kılıçdaroğlu’na da söyledim, siz bize inanmadınız. Artık biz birbirimize inanarak, söylediklerimizi check ederek devam edersek böylesi yapılar tehdit ve tehlike oluşturmazlar.”

Sayın Bakan bunları demiş ve üstelik bir de gülümsemiş?...

İlk bakışta; ‘iktidar ile muhalefet arasındaki bu karşılıklı ‘güvensizlik’ ya da ‘inanmazlık’ın, başımıza gelenlerin sebebi olduğu şeklinde bir yorumu zorlanarak da olsa yapmayı deneyebilirsiniz.

Ama hayır.

Sevgili ülkemde tüm bu olup bitenlere, “17 Aralık’tan sonra muhalafetin iktidara inanmaması”nın sebep olduğuna kim inanır Allah aşkına!

Söyler misiniz lütfen: Ülkemin içine sokulduğu acınacak hallerin nedeni bu mudur yani?

Böylesi ‘bomboş laflar’la hiç bir yere varılamaz, varamayız.

Aslolan ‘yüzleşmek’tir. Yüzleşmeliyiz.

Hatalarınızla, yanlışlarınızla yüzleşeceksiniz. Bu -yine- yapılmaz, yapılamaz, becerilemezse demokratik-laik-sosyal bir hukuk devleti olabilmekte yine sınıfta kalınacağı kesindir.

Anlatmaya çalıştığım ‘yüzleşme zorunluluğu’ üzerine, darbe girişimi ile ilgili olarak Meclis Araştırma Komisyonu’nun kurulması görüşmelerinde HDP Mardin Milletvekili Prof. Dr. Mithat Sancar’ın yaptığı konuşmadan yararlanmak istiyorum.

Sayın Sancar, konuşmasında bakın neler söylemiş:

Bugün darbeyi araştırmak üzere bir komisyonun Meclis’te kurulması konusunda ortak bir görüş çıkması son derece önemlidir. Ortak komisyon kurulması darbecilikle mücadele adına atılmış son derece değerli bir adımdır. Çünkü bu tür darbelere engel olmanın başlıca şartı, geçmişte yaşanmış olan bu tür örneklerle samimi bir şekilde yüzleşmektir, hesaplaşmaktır. Eğer bunlarla yüzleşmezseniz, hesaplaşmazsanız bir süre sonra tekrar eder. Tarihimiz bunun örnekleriyle doludur. Yüzleşemediğiniz felaketler tekrarlanır.

15 Temmuz darbesine gelirken yaşananları kısaca bu çerçevede hatırlamaya çalışalım.

15 Temmuz’da insanların üstüne gözünü kırpmadan ateş eden, yüzlerce insanı acımasızca katleden kolluk görevlileri bundan önce hiç böyle şeyler yapmamışlar mıdır?

Buna benzer uygulamaların sık sık gerçekleştiğine dair örnekleri dikkatlerinize sunduk. “Bu pratikler gelişirse, sadece belli bir bölgeyle ve belli bir hedefle sınırlı kalmaz, ülkenin bütününü tehdit eden ciddi bir sebebe dönüşür” diye defalarca söyledik. Suruç’ta, Ankara’da ve ülkenin başka yerlerinde bombalar patlarken, insanlar katledilirken “Devletin sorumluluğu yok mudur, bunu araştıralım” diye çıktık sorduk, taleplerde bulunduk. Bize sürekli söylenen şey “Güvenlik zafiyeti yoktur, Hükümet’in burada hiçbir sorumluluğu bulunmamaktadır” şeklinde oldu.

Sokağa çıkma yasaklarının uygulamaya konmasından itibaren orada katliamcı bir grubun gözünü kırpmadan insanları ve yaşadıkları mekanları hedef aldığını hem Meclis kürsüsünde, hem de kişisel görüşmeler yaptığımız bakanlarla konuşmalarımızda sık sık dile getirdik. Hatta şu açıklıkta bile uyarıda bulunduk: “Bakın, bunlar yarın sizin de, ülkenin de başına çok ciddi belalar açar.” Roboski’deki katliamı her gündeme getirişimizde susturmaya çalıştınız.

Bundan sonra ne yapılmalı? “Yüzleşme nasıl yapılır?” diye çok genel sıralayayım: Bir defa, kutuplaştırma ve gerilim politikasıyla yüzleşme olmaz. Yüzleşme, siyasal diyalog ve toplumsal uzlaşma arayışıyla olur. Antidemokratik yöntemlerle yüzleşme olmaz, demokrasiyi işleterek yüzleşebilirsiniz ancak. İntikamcılıkla yüzleşme olmaz, hakikat ve adaletle yüzleşme olur. Her şeyi konuşmaya açık olmak gerekiyor. Hepimiz buna açık olmak zorundayız.

...

Bence şimdilik bu kadarı yeterli ...


MAKALEYE YORUM YAZIN

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.


Site en altı
yukarı çık