• 26 July 2017, Wednesday 20:02
A.KemalKaşkar

A.Kemal Kaşkar

Ben bunu hep yapıyorum …

A.Kemal KAŞKAR -

Hazır, henüz daha “24 Temmuz Basın Bayramı” dolayısıyla, sağolsunlar, herkesin gazeteciler ve basın hakkında güzel şeyler söylemelerinin etkisi fazlaca dağılmamışken yazasım geldi bunları …

Bugüne dek sora sora ya da haberleştire haberleştire dile, gündeme getirdiğim konu/sorun her ne ise, ne kadarında bir gelişmeye, ilerlemeye, hatta giderek çözüme vesile oldum kimbilir!

Ya da kimleri kimleri ne kadar kızdırmışımdır kimbilir … Olumlayanların da hakkını yememeliyim elbette …

Gazeteci niçin yazar?

Yazdıklarıyla “bir gelişmeye, ilerlemeye, hatta giderek çözüme vesile olmak” için değil mi!

Aslında yazmak, bir haberci ve köşe yazarı için tek kelimeyle: ‘Yaşamak’!

Bu anlamda, nefes alıp vermek gibidir her gün yazmak, yazmak, yazmak … Ya da belki de ‘küt küt’ kalp atışlarına da benzetilebilir, kimbilir …

Yıllardır o kadar çok şeyler yazmışız ki …

Geçende, ÖNDER’in internet gazetesinin arşivinde şöyle kısacık bir tur attım da … O turdan sonra geldi gündemime böylesi bir şeyler yazmak … (Hem, 24 Temmuz da bir güzel yaklaşıyordu!)

Benimkisi, yıllarcadır birlikte olduğum siz sevgili okur-yazar yurttaşlarımla bir bakıma söyleşmek gibi bir şey …

Belki biraz da ‘dertleşmek’ …

(Sevgili Türkçemizin ‘Karşılıklı İşteş Fiil’lerine -“Özneleri bir işi karşılıklı olarak yapan işteş eylemler”e- bayılırım doğrusu: ‘Söyleşmek’, ‘Dertleşmek’, …) 

Şu Milas’ın işleri, dertleri biter mi hiç!

Peki ya sevgili Muğlamızın, sevgili ülkemizin, ‘hey gidi koca dünya’mızınkiler?

Zaman zaman leyleklerden, bahar dallarından, tırnak çiçeklerinden, şundan bundan bahisle kendime özgü bir habercilik yaptığım ve hiç alışılmadık, hatta beklenmedik ifade edişlerle, sevgili okurlarımızın yüzlerinde hafiften bir gülümseme oluşturabilme ihtimali alıp götürmüştür beni …

Son dönemde bu anlamda beni en çok mutlu eden haberlerimden birinin 17 Mayıs 2017 tarihli ÖNDER’de yayınlanan, “Resmi Hizmete Mahsustur” mudur? başlıklı haberim olduğunu şuracığa not etmeliyim  … Okumayanlara tavsiye ederim … 10 Ekim 2016 tarihli ÖNDER’de yayınlanan, Hacıapti’de OHAL (Haciapti Mahallesi Fabrika Sokak’ta bir akşamüstü ...) başlıklı yazım da bir o kadar keyif vermektedir bana … (Elbette ‘bir işe yaramaları’ da önemli tabii …)

Yapabildiklerimi hep yetersiz görmenin ve telaşsız yazıp durmanın çok özel iç huzurunu ve saadetini yaşamışımdır sırf bu nedenle …

Bu anlamda, kendimi iyi ifade edebildiğimi düşündüğüm her an bayramdır bana aslında …

Ve yıllar içinde dile, gündeme getirdiklerimin “hangilerinin dosyası kapandı” sorusunun yanıtıyla çok az ilgilenmişimdir aslında …

Ama içim, için için meraktadır hep, ilk yazımdan, ilk haberimden beri:

“Bir işe yarayacak mı acaba yaptığım haber ya da yazdığım yazı?”

‘Bir işe yaramış’sa eğer ‘bayram’dır.

Yoksa …

‘Yoksunuz’ demektir zaten ...

Son yıllarda, sevgili ülkemde gazeteciliğin ‘mesafeler’le ilgili çok ciddi, çok büyük sorunlar yaşadığı kesin.

‘İktidar için’ değil ‘yurttaş için’ yapılması gereken bir meslek olarak gazetecilikten çok büyük ölçüde uzaklaşmış durumdayız ne yazık ki …

Aslında olağan-sıradan olması, karşılanması gereken gazetecilik faaliyetleri, çok garip bir şekilde ‘yiğitlik hali’ne gelmiş, getirilmiştir. Ya da ‘tam tersi’!..

Bu anlamda ‘iktidar karşıtı’ alanlardaki - konulardaki geleneksel gazetecilik halleri, doğrudan ya da dooooğruca, yani kolayca “teröristlik ve vatan hainliği” suçlamalarına vesile edilebilmektedir.

FETÖ karşıtı kimlik ve duruşları adeta ‘tescilli’ toplum kesimlerine yönelik ‘şaka gibi’ iddialarla yapılıveren operasyonlar ve ‘inanılmaz iddianameler’le açılıveren davalarla yeniden ve yeniden üretilmeye çalışılan siyaset sahnesinde ‘Tek Kişilik Oyun’ tarzı adım adım egemen kılınmıştır.

Bu adımların ‘Demokratik, Katılımcı Demokrasi” ve “Yönetişim” hikayeleriyle uzaktan yakından herhangi bir işinin olamayacağı, ilişkisinin kalmadığı da iki kere iki dört kadar nettir.

Baksanıza, ‘KIZILAY’ şubeleri bile kapatılıp duruyor ...

Örnekse, KIZILAY Milas Şubesi de pat diye kapatıldı geçenlerde …

Bu durum, “büyükşehirleştirilen kentler”de ‘belde belediyeleri’nin kapatılmasıyla yaratılan tatsız, renksiz, ahenksiz tabloyu anımsattı bana … Güzelim köylerimize ‘mahalle’ deyivermenin dayanılmaz samimiyetsizliğini de …  Şimdilerde ‘Sarıkızlara Toplu Konut Üretmek’ için reform hareketleri yapmaya çalışıyoruz … Tavuğun gezeninin makbûl olduğu muhabbetlerinin arasında ineklerin gezme tozma olanaklarını iyiden iyiye azaltacak ‘mevzuata uygun projeler’ peşindeyiz …

Önerimin ne olduğunu hemen söyleyim:

‘Küçükşehir’i öneriyorum!

Küçücük köyleri olan ‘küçükşehirler’ öneriyorum.

Bu küçükşehirlerin meydanlarına, yıkılan havuzların yerine yapılan havuzların nasıl olması gerektiğine o küçük şehirlerin insanlarının ‘yönetime doğrudan katılım yöntemi’ ile karar vermelerini öneriyorum örneğin …

Böylesi bir ‘dosya’nın tekrar tekrar açılmasında fayda olduğunu düşünüyorum.

Hep ve her yerde olduğu gibi, kimselere sormaksızın, kimselerle tartışılmaksızın ‘oldu bitti’ adımlarla ‘büyükşehir edilen’ Muğlamızda da böyle böyle varacağımız yerin, sevgili yurttaşlarımı mutsuz edeceğini düşündüğüm için yazıyorum bunları da …

Hep yaptığım gibi …

 

 


MAKALEYE YORUM YAZIN

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.


Site en altı
yukarı çık