• 17 November 2016, Thursday 19:04
A.KemalKaşkar

A.Kemal Kaşkar

‘Demokratik-Özerk Üniversite’!..

soru/yorum - A. Kemal KAŞKAR

Sevgili ülkemin bir sorunu daha OHAL-KHK yöntemiyle halledildi!?

Bu ‘sorunu’ şöyle anımsatayım:

12 Temmuz’da rektörlük seçimini yapmış olan Boğaziçi Üniversitesi, hemen hemen ittifakla (ya da çok uzak ara ile) Prof. Dr. Gülay Barbarosoğlu’nu Rektör adayları listesinin en başına yerleştirmişti.

Seçim sonucunda adayların aldığı oylar şöyleydi:

Prof. Dr. Gülay Barbarosoğlu 348 oy, / Prof. Dr. Vedat Akgiray 40 oy, / Prof. Dr. Esra Battaloğlu 1 oy, / Prof. Dr. Betül Tanbay 1 oy, / Prof. Dr. Cem Say 7 oy ve Prof. Dr. Levent Kurnaz 2 oy almıştı.

Bu sonuca, başta adaylar arasından olmak üzere hiç kimsecikler de itirazda bulunmamıştı.

Boğaziçi Üniversitesi’ne rektör ataması, ülkemizin 15 Temmuz darbe girişiminin ardından girdiği “olağanüstü dönem”de -doğal olarak- ‘bir süre gecikir’ diye düşünülüyordu.

Günler geçti. Haftalar, aylar geçti.

Önceleri pek çok kez yaşandığı gibi mi olacaktı yine?

% 86 gibi çok yüksek bir oranda oy alan ve YÖK tarafından tek isim olarak Cumhurbaşkanlığı’na gönderilen  Prof. Barbarosoğlu’nun atanmaması ihtimali konuşulmaya başlanmıştı ki …

Malûm:

29 Ekim 2016 tarihinde, 676 sayılı KHK ile rektörlük seçimleri kaldırılıverdi.

Bunun üzerine, Boğaziçi Üniversitesi öğretim üyeleri, seçilmiş rektörün atanmamış olmasının “kabul edilemez” olduğunu vurguladıkları bir açıklama yapıp:

“OHAL’in hukuki çerçevesinin dışında kalan yeni rektör belirleme yöntemi; ülkenin bilimsel, demokratik ve ekonomik gelişmesine zarar verecek niteliktedir.

Özerk üniversitelerin gelişmiş toplumların güvencesi olduğunu hatırlatarak, rektör seçimini düzenleyen KHK’nın iptalini kamu yararı adına talep ediyoruz” dediler.

Veeee seçimlerde aday olmayan Prof. Mehmed Özkan, Boğaziçi Üniversitesi Rektörlüğüne atandı.

Böylece, Boğaziçi Üniversitesi’nin iradesi hiçe sayılmıştı.

Baştan sona tam bir skandaldı.

Ama olmuştu.

Son iki Cumhurbaşkanı, seçim sonuçlarına rağmen buna benzer atamaları hep yapmıştı.

Artık, ‘kapı gibi KHK’ fermanı da vardı.

Kimsenin, “ileri-geri / işler-işlemez” gibi işlerle uğraşacak hali kalmamıştı.

Hazır seçimler yapılmışken -önceki örneklerde olduğu gibi- hiç olmazsa seçime girmiş olanlar arasından bir atama yapılabilirdi.

Olabilirdi.

Ama yapılmadı, olmadı.

Peki ya ‘hükümet’in ortaya çıkan tabloya ilişkin savunması nedir?

Hükümet Sözcüsü Numan Kurtulmuş, gerekçelerini şöyle dile getirmiş:

“Geçtiğimiz dönemlerde her rektör seçimi sırasında hemen hemen maalesef üniversitede kamplaşmalar olur. Şu tarafın adamı, bu tarafın adamı. Rektörlük seçimi bittikten cumhurbaşkanı tarafından atandıktan sonra bile bu tartışmalar devam ederdi. Bunların ne kadar çok üniversitelere zarar verdiğini biliyoruz. Bu anlamda KHK çerçevesinde seçimler dolayısıyla öğretim üyesi arkadaşlarımızın arasında uçurum diyebileceğimiz farklılıkların, husumetlerin ortaya çıkmamasını temin etmek bakımından böyle bir KHK çıkarıldı. Sayın Cumhurbaşkanımız da KHK çerçevesinde önüne konulan isimlerden birini seçmiş oldu. Mesele budur.”

İşte bu!

Bu kadar basit.

“Husumetlerin ortaya çıkmaması için”miş!?..

Son 15 yıldır, sevgili ülkemi adeta ‘husumetler cehennemi’ne çeviren bir siyaset yapma tarzının ‘üniversite rektörlerinin, seçimi de içeren bir yöntemle belirlenmesi yolundan tümüyle çıkılmasına bulduğu gerekçe, hiç şaşırtıcı değil aslında.

Birincisi, zaten çok büyük bir oranda seçilmişler atanmıyordu.

Yani teamül ‘demokratik’ değil ‘anti-demokratik’ yönde oluşmuştu.

İkincisi, ‘katılımcı, demokratik, özerk yönetim’ modeline tahammül edilemiyordu.

Bunun öyle ya da böyle ortadan kaldırılması için “darbeciye bak” fırsatı değerlendirilmiş oldu.

“Seçimler üniversitelerde kamplaşma ve husumet yaratıyor” denilip seçimli model ortadan kaldırılabilmişse eğer, başkaca pek çok alanda, pek çok başka başka şeyler denilerek seçimli model neden ‘askıya alınamasın’dı. (Örnekse pekalâ: “Seçimler, ‘kaosun’ ortaya çıkmamasını temin etmek bakımından kaldırılmıştır” denilemez mi?)

Sevgili ülkemizin ‘raydan-yoldan çıkmış’ hallerine bakıp bakıp da çaresizliğe düşülmesin sakın.

Yapılacak olan şey: Demokrasimizi güçlendirecek adımları tereddütsüz atmaktır.

Bunun için de, -kendimi yazımın konusuyla sınırlarsam- üniversitelerde özerk-demokratik model için mücadeleye devam diyorum.

Ve şunu anımsatarak tamamlamak istiyorum:

‘Demokratik-Özerk Üniversite’ mücadelesi, (üniversiteli yıllarımın 1750 sayılı üniversiteler kanununa karşı, 1980 sonrasında ise Yüksek Öğretim Kanunu / YÖK’e karşı) dünden bugüne süren bir mücadele olarak bugünden yarına güçlenerek başaracaktır.


MAKALEYE YORUM YAZIN

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.


Site en altı
yukarı çık