• 31 December 2019, Tuesday 7:55
İlkayKumtepe

İlkay Kumtepe

DUYGU YİTİMİ

Bu terimle karşılaştığım ve üzerine düşünmeme/yazmama neden olan kitaptan alıntı ile başlamak istiyorum.

“...Çocuğun parmakları donmuştur ve doktor elindeki pensle, kangren olan parmak uçlarını keser. Tiksinti, dehşet, acıma: Bu olayı izleyen bir tutuklu artık böyle şeyleri hissetmez. Duyguları körelmiş ve izlediği şeyden etkilenmez olmuştur.”

Viktor E. Frankl “İnsanın Anlam Arayışı” kitabında değiniyor bu konuya. İnsanlık dışı olayların yaşandığı Auschwitz kampında hayatını geçirdiği dönemdeki olaylar üzerinden insanın nasıl duygu yitimine uğradığını anlatmış.

Günümüzde kanıksamak, duyarsızlaşmak olarak da tanımladığımız bir durum. Alışmakla başlıyor her şey aslında. Oysaki bir alışkanlığı edinmenin de bırakmanın da zor olduğunu düşünürüz. Meğer öyle değilmiş, insan her şeye çok kolayca alışıyormuş. Her duruma adapte oluyor ve ondan sonra da duyarsızlaşma dönemi başlıyor. En tehlikeli dönem, çünkü tepkisizlik baş gösteriyor.

Ağır savaş koşullarında kullanılan bu yöntem bilinerek mi uygulanıyordu yoksa uygulamalar daha sonra incelenerek mi bu durum tespiti yapıldı bilmiyorum ama kitleleri kontrol etmenin ve onları çaresizlik içinde kendine mahkûm etmenin etkili bir yolu olduğunu anlamış bulunuyorum.

Kamptaki kötü koşullara önce direnen tutsaklar zamanla durumu kabullenmeye başlıyorlar. Bir süre sonra da kötünün iyisine razı olmaya hatta kötünün iyisinden hoşnut olmaya başlıyorlar. İşte bu döneme geçiş duygu yitimi ile oluyor.

Aynı şeyleri görmek, aynı olaylara tanık olmak insanı tepkisiz olmaya doğru itiyor. Durumu kanıksamaya, duruma alışmaya başlıyor. Ne kadar kötü olursa olsun duyarsız ve tepkisizce izliyor. Belki de çaresizlikten.

Duygu yitimi bencilce görünebilir ama insanın kendini korumasının bir yolu. Çaresiz ve baş edilmez bir duruma karşı savunma olarak duygularını köreltiyor ve kendini korumaya alıyor. Doğru mu değil mi diye tartışmak istemiyorum. Sadece var olan bir durum tespiti.

Tartışmak istediğim toplumsal bir duygu yitimi mi yaşadığımız.

Basın ve sosyal medya aracılığı ile duyduğumuz ve normal şartlarda çok tepki verilecek durumlara karşı genel olarak tepkisiz kalınması bana toplum olarak duygu yitimi yaşadığımızı düşündürdü.

Gün geçmiyor ki bir çocuk taciz ve tecavüzü olayı duymayalım. Herhangi bir şahıs tarafından ya da herhangi bir kurumda emanet olan çocuklara karşı kurum çalışanları tarafından yapıldığını duyduğumuz bu olaylara karşı toplumun bir kesiminden tepki gelirken bir başka kesiminden ses gelmemesi. Taraftar bilinci ile görmezden gelindiğini düşünüyordum ama artık bir duygu yitimi yaşadığımızı düşünüyorum. Başka türlü bir açıklama bulamıyorum çünkü. Bunu da benim duygu yitimim olarak kabul edebiliriz.

Yine her gün gelen kadına şiddet olayları ve kadın cinayetleri ile ilgili de aynı şekilde bir duygu yitimi yaşandığını düşünüyorum.

Başka nasıl açıklayabilirim ki?

Küçücük çocukları, geleceğimiz, her şeyimiz dediğimiz göz bebeklerimizi emanet ettiklerimiz ve emanetçilerin onlara yaptıkları…

Müslüman emanete hıyanet etmez değil mi? O zaman bunu yapanlar Müslüman değil!

Müslüman haksızlığa karşı sessiz kalmaz değil mi? Sessiz kalanlar da Müslüman değil!

Son günlerde duygu yitimi yapamayan kaç çocuk öldü biliyor musunuz?

Sayı önemli değil. Bir tane bile yetmeli örnek almaya. Duygu yitimi yapamadığı için yaşadıklarına duyarsızlaşamayan, acılarına katlanamayan bir çocuğun ölümü bile toplumu yaşadığı duygu yitimi durumundan çıkarmıyorsa toplum zaten ölmüş demektir…


MAKALEYE YORUM YAZIN

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.


Site en altı
yukarı çık