• 21 January 2019, Monday 10:39
İlkayKumtepe

İlkay Kumtepe

Küçük yaşta evlilik olmaz

Önce bir okul müdürünün topuklu ayakkabı ile ilgili yaptıkları ve ardından Ayşe Arman’ın 9 Ocak tarihli yazısında anlattığı taciz olayı ve şimdi de Canan Güllü’nün uyarıları. Hep kadınlar üzerinden ve kadınları dizgin altına almaya yönelik uygulamalar. Bu sadece üst üste yaşadığım üç ayrı olay ama bunların daha nicesi yaşandı ve yaşanmaya devam diyor.

Kadına yönelik cinsel şiddet ve çocuklara yönelik istismar olaylarının giderek artıyor olmasındaki en önemli pay yasaların yetersiz olmasıdır. Daha önce yazdığım başka yazılarımda bu konulara değindim ama daha fazlasının olması gerekiyor. Yılmadan usanmadan aynı şeyleri de tekrar ediyor olsak söylemeye, yazmaya devam etmek gerekiyor. Ta ki bu olaylarda faillerin gereken cezayı almaya başladığı güne kadar. Ta ki yasal yaptırımlar bu konuda caydırıcı olana kadar.

Ancak yetkili ve etkili makamlar bu konuda farklı düşünüyorlar galiba. Her kadına şiddet olayından sonra, her kadın cinayetinden sonra, her çocuk istismar ve tecavüzünden sonra yükselen sesler kısa bir süre sonra kısılıyor. Olayın fail ya da failleri ceza almadan serbest bırakılıyor.

Bir suçun caydırıcı bir cezası yoksa o suç işlenmeye devam eder. Yasaların en önemli özelliği caydırıcı olmalarıdır. Caydırıcılık yoksa –mış gibi yapma vardır. Suçun cezası varmış gibi görünür ama uygulamada ceza olmadığı için suç işlenmeye devam eder.

Kadınların giyimi, kuşamı, gülüşü, gezmesi, yemesi, çalışması, doğurması neden herkesin ilgi alanıdır? Neden erkeklerin giyim kuşamları sorun olmaz? Kadınların tavrı erkekleri tahrik eder, yoldan çıkarır da erkeklerin tavrı kadınları yoldan çıkaramaz mı? Her ikisi de mümkün tabii. Çünkü genetik yapı var, hormonlar var, cinsiyet unsuru var. Ama her iki durumda da suçlu kadındır. Kadın baştan çıkarmışsa suçludur, kadın baştan çıkmışsa yine suçludur. Hiçbir durumda erkek suçlanmaz. Hem suçlanmadığı gibi mağdurdur da. Tacizde bulunan, tecavüz eden, kendini kontrol edemeyen erkek ama bunun suçlusu kadın. Bunun hiçbir izahı yok. Bizler küçücük bebeklere tecavüzleri gördük. Bunlarda da bebekler suçluydu nerdeyse.

Sadece erkekler değil böyle düşünen. Kadınlar da hemcinsleri için böyle durumlarda iyi şeyler düşünmüyor, birbirlerine sahip çıkmıyorlar. Kocası başka bir kadına sarkıntılık eden bir kadın kendi kocasına sahip çıkar da mağdur olan kadını suçlar. Kendilerine metres, ikinci eş bulmuş erkeklerin karılarına bakın suçlu olan ikinci eştir. Kendi kocaları masumdur. Kendilerine rakip gördükleri kadın kocasını yoldan çıkarmıştır.

Toplumdaki bu yanlış yargıları ortadan kaldıracak şey yasalardır. Bir toplumun geleceği yasalarla kurulur. Yasaların yeterince caydırıcı olmadığı durumlarda bütün açıklar mağdurların aleyhine işler. Toplumda suçu önlemek mümkün olmaz.

Ayşe Arman, Canan Güllü’nün açıklamalarına dayanarak yazdığı yazısında akla hayale sığmayacak bir taciz olayını anlatıyor. Mağdur ilkokul öğrencileri, fail bir öğretmen ve olay sınıfta oluyor. Bu olay bir kerelik değil, bir öğrenciyle de sınırlı değil. Failin bu cüreti nerden aldığının ötesinde durumu kimsenin fark etmemiş olması, şüphe duyulmamış olması da hiç akla hayale sığmıyor. Bu okulun müdürü hiç mi sınıfları dolaşmıyor? Hiç mi öğrencilerle konuşmuyor? Okulun rehber öğretmeni yok mu? Çocuklarla görüşmüyor mu? Öğretmenin, çocukların tavırlarından hiç şüphelenen olmamış mı? Hiçbir öğretmen bu sınıfın çocukları ile konuşmamış mı? Herkes sadece kendi işiyle meşgul olmuş ve gerisinden bana ne mi demiş? Gördükleri, hissettikleri halde olayı irdelemeyip göz yumanlar hiç mi suçlu değil?

Bu soruların ardı arkası gelmez. Ama en önemli soru şu ki; bu olayın faili nasıl bir ceza alacak? Çünkü onun alacağı ceza bundan sonra benzer olayların devam edip etmeyeceğini belirler.

Yine Canan Güllü’nün İzmir’de bir toplantı sonunda yaptığı bir açıklamaya değineceğim. Mecliste küçük yaşta evliliklere af getiren bir düzenleme hazırlandığını belirtiyor Canan Güllü. Bu ne demektir?

Bu, küçük yaşta tecavüz nedeniyle mağdur olmuş kadınların tecavüzcüsü ile evlendirilmesi demektir.

Bu, küçük yaşta kızlarımızın evliliğe zorlanarak eğitimden uzaklaştırılması demektir.

Kadınların evlere hapsedilmesi demektir.

Kadınların toplum hayatından uzaklaştırılması demektir.

Bu, kadınların erkek egemenliğine mahkûm edilmesi demektir.

Bu, kadınların sesinin kısılması demektir.

Bu, kadınların esareti demektir.

Kadını tutsak eden bir toplumun tamamı tutsak demektir.

Kadını özgür olmayan toplumlar özgür olamaz.

Kadını esir eden toplumlar geleceklerini tutsak ederler.

Sadece kadın örgütleri değil, bütün sivil toplum örgütleri bu konuda güçlerini birleştirmeli ve sesini yükseltmelidir.

Siyasi görüş, meslek, din, toplumsal sınıf ayırımı olmaksızın tüm kadınlar böyle bir düzenlemeye karşı sesini yükseltmelidir.

Af, hukuk devletinin güvenilirliğini yok eder. Suçlar cezasız kaldığı sürece çoğalır. Suçu ve suçluyu ortadan kaldırmak, yaptırım gücü yüksek yasaların istisnasız ve afsız uygulanması ile olur.

Küçük yaşta evlilikler İnsan Hakları Sözleşmesine, Çocuk Hakları Sözleşmesine aykırıdır. Bu durum göz önünde bulundurulmalı ve toplumun yüksek yararı düşünülerek, belirtildiği gibi bir düzenleme hazırlığı varsa hemen bu yanlıştan dönülmelidir.

 


MAKALEYE YORUM YAZIN

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.


Site en altı
yukarı çık