• 10 February 2023, Friday 9:05
İlkayKumtepe

İlkay Kumtepe

BAŞARDIM, BAŞARILIYIM

Başarmak eyleminin kullanımı ile ilgili bir değerlendirme yapmak istiyorum. Özellikle çocuklar üzerinde hangi kullanımın nasıl etki yaptığını sorgulamak gerekir.

Çocuklar okula başladığı zaman ailelerin de en büyük endişesi olur “başarmak” fiili. Oysa her an yanı başındadır bu eylem. Ama gözümüze batmaz, kaygı da yaratmaz.

Okula başladığında, okuma yazmayı başaracak mı, sorusundan sonra sınıfın başarılı öğrencisi olacak mı, sorusu ile kaygılar oluşturur.

Çocukta oluşturduğu kaygı ise “başaramamak” korkusuna dönüşür ve çoğunlukla bu korku beraberinde; okula gitmek istememe, karın ağrısı, huzursuzluk, mutsuzluk gibi durumları getirir. İşin asıl nedenini anlamadan bu sorunları çözmek mümkün olmaz. Korkular ve kaygılar geçici çözümlerle bastırılmaya çalışılır ve çocuk genelde kaygısını devam ettirerek ve başarısız olarak okul yaşamına devam edebilir. Her zaman bu şekilde sonuçlanmaz tabi, şanslı olan çocuklar da vardır.

Eğitim, planlı programlı yapılan bir iş olduğuna göre çocuğun kaygılarını gidermek onun şansına mı kalmalıdır?

Çocuklar okula aynı düzeyde başlamazlar. Her birinin farklı özellikleri vardır. Ancak sınıf içinde bir bütündürler. Öğretmen onları tanımadan onlara bütün bir sınıf olarak bakar. Onları tanıdıkça bireysel farklılıklarını bilir ve onlara göre çalışmalar yapar. Bu süreçte kendilerini ön plana çıkarabilen, aktif, tabiri caizse “göze girebilen” çocuklar vardır.

Bu tür çocuklar hemen fark edilir. Sınıfın parlak öğrencileri olurlar. Buraya kadar bir sorun görünmüyor.

Biliyoruz ki bütün sistemimiz yarışmacı anlayış üzerine kuruludur. İlk andan yarıştırmaya başlarız; “okumayı ilk öğrenen” “yazısını ilk bitiren” “sınıfa ilk gelen” “sırayı ilk kapan” “aferin alan” “haftanın yıldızı” “günün en sessiz öğrencisi” “örnek öğrenci” ve dahası.

Bu yarışta kazanan ile kaybeden aslında kimdir?

En başarılı olarak bir grup öğrenciyi belirledik ve sınıfa örnek gösterdik diyelim. Bu gurup değişmez. En sondaki öğrenci asla o gruba girebileceğini düşünmez. Diğer öğrencileri motive etmek için tamamen iyi niyetle yapılan iş diğer öğrencilerin kendilerini hep “başarısız” olarak nitelemelerine neden olabilir. Kaş yapayım derken göz çıkarmak buna denir sanırım. Kendinin hiç en iyiler listesine giremeyeceğini düşünen çocuk “öğrenilmiş çaresizlik” içinde kaybolur.

Oysa örnek öğrencileri gösterip diğerlerinin de onun gibi başarılı olmasını hedefliyorduk değil mi? Zaten okula kaygılarla gelmiş olan çocuk için bu tür örnekler ona itici güç olmaz, önünde aşılması zor bir engel olur.

Peki, hep en iyi listesine giren çocuk kazançlı mıdır? Değildir. Gereksiz bir “Başarılıyım” öz güveni gelişir. Her şeyi bildiğini düşünür. Üzerine giydirilen gömleğin hakkını vermeye çalışır ve hata yapmaktan korkar. Arkadaşları arasında çok sevilir mi? Genelde diğerlerinin antipatisini kazanır.

Ne yapacağız?

Yarışmacılıktan vazgeçip işbirlikçiliği benimseyeceğiz. Yaftalamayı bırakıp sübjektif değerlendirmeler yapacağız. Her çocuğun farklı olduğunu bir an bile unutmadan her birine “başardım” dedirteceğiz. Başaramadıkları değil başarabildiklerini görmeye çalışacağız.

“Ben başarılıyım” genellemesi yerine, bu işi “başardım” özeline inmeliyiz. Birincisinde harcadığı emeği, çabayı önemsemeyen ve zaten bu kaçınılmaz anlayışı vardır. İkincisinde ise emek ön plandadır ve her seferinde başarmak için mücadele etmesi gerekir. Mutlak başarı diye bir kavram yoktur. Mutlak başarı anlayışının devamında “zeki ama çalışmıyor” yaftalaması gelir.

“Başarmak” bir eylemdir. Eylemin kişiliğe dönüşmesine gerek yoktur.


MAKALEYE YORUM YAZIN

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.


Site en altı
yukarı çık