- Makaleyi Paylaş
- Facebook'ta Paylaş
- Twitter'da Paylaş
- 11 January 2019, Friday 8:02
- 3279 kez okundu
Sabah sabah duyduğum haberle kanım dondu, kulaklarım uğuldamaya başladı, gözerim doldu. Boğazımda kocaman bir yumru ve sanki karanlık bir çukurun dibine düştüm hızlıca…
Altı yaşında bir çocuk, ödev yapmadığı için babası tarafından dövülmüş ve hayatını kaybetmiş.
…
Altı yaşında bir çocuk, cıvıl cıvıl seslerle etrafa neşe saçacak bir yaşta, yaramazlıkları ve muziplikleri ile yakınlarını gülümsetecek yaşta toprağa karıştı gitti.
Yazarken kendimi tutamıyorum. Gözlerimde halâ yaş var. Ama vicdanım da susmuyor. Her fırsatta herkese karşı dile getirdiğim halde hiçbir şey söylememiş kadar huzursuzum. Neden daha çok kişiye anlatamadım/k bunu? Neden halâ küçücük çocukları ÖDEV yükü ile CEZALANDIRIYORUZ? Neden anne babaları, bilmedikleri halde öğretmen gibi davranmaları için zorluyoruz? Hangi başarı, hangi refah yaşam, küçük bir çocuğun gülücüğüne, dahası hayatına değer?
İnsan hakları bildirgesi, her insan yaşama hakkına sahiptir der. Çocuk hakları bildirgesi de her çocuğun yaşam hakkını ilk madde olarak almıştır. Ve devlet olarak biz bu sözleşmeleri imzalamışız. Gereğini yerine getirmek gerekmez mi? Yaşamak sadece nefes alıp vermek olarak mı görülüyor? Ayrıca çocukların başka haklarını da güvence(!) altına almışız. Yazık…
Bir baba nasıl bir psikolojiyle çocuğuna bu zararı verebilir? Sonucun böyle olacağını düşünse aynı davranışı yapar mıydı?
Bir çocuk ne bekler babasından? Sadece yüzüne gülmesini ister. Çok kızsa bile babası, gider ona sokulur, şımarıklık yapar, sırnaşır, etrafında dolaşır. Sadece yüzüne bakıp gülümsesin diye. Bir çocuktan esirgenen bir gülüş, bir hayat. Neyin karşılığında?..
Kendimi suçlamamak elimde değil. Bir öğretmenim. O çocuğun öğretmeninin yerinde olmayı hiç istemem. O öğretmenin vicdanının da susmayacağını biliyorum. Bu olayda kimsenin kötü niyetli olduğunu düşünmüyorum. Suçlamak değil niyetim. Ama kötü niyetle olmasa da, düşüncesizce ve empati kurulmadan yapılan davranışın sorumluluğu yetişkine aittir.
Olayın görünen nedeni ödev ama incelense ailenin yaşantısı ile ilgili başka nedenler de ortaya çıkabilir. Ama ben ödev konusunda ailelerin ve çocukların yaşadıkları şiddetin ve travmanın üzerinde durmak istiyorum.
Çocuk okula başladığı zaman ailelerde bir panik. İyi öğretmen arama çabası, bilirsiniz. Kimdir iyi öğretmen? Çocuklara çok ödev veren, ödevi iyi takip eden, aileyi ödevlerden sorumlu tutan, hem çocuğu hem aileyi kontrol altında tutan otoriter öğretmen iyi öğretmendir. İşte bu yanılgı ile başlar travmatik olaylar. Kimi aile ise okula başladıktan sonra zorluk çekmesin diye okula başlamadan önce çocuklara okuma yazma, matematik öğretir. Sınıfın birincisi olmalıdır o çocuk.
Öğretmenler de aileler de çocuklar da birinci sınıfı çok stresli geçirir. Herkesin derdi çocuğun okumaya geçmesini sağlamaktır. Okulda sıkı çalışmalar yapılır. Okuma yazma sürecinde başka dersler atlanır. Onlar daha sonra da öğrenilir. Çocuk bir an önce okumalıdır. Okulda öğrendiğini hemen unutur. Bu nedenle süreç evde de devam eder. Anneye okul çıkışı gerekli talimatlar verilir her gün. Çocuğun günlük gelişimi takip edilir ve anneye bildirilir. Çocuk geri kalıyorsa herkesin içinde anneye kızılır. Çocuğunu çalıştır, denir. Öğretmen de etrafındaki diğer öğretmenlerle yarış içindedir. Sınıfı herkese örnek olmalıdır. Başarısız çocuğun hemen ailesi suçlanır. İlgisiz aile, çocuk da başarısız tabii, denir. (Ailedeki ilginin çocuğun gelişimine etkisini asla reddetmiyorum. Ders başarısının arttırılmasında ailenin öğretmen gibi davranması gerektiği fikrini reddediyorum.) Ve iddia ediyorum ki birinci sınıf hiç stres yaşanılmadan hatta çok eğlenceli ve zevkli geçecek bir yıldır. Üstelik ev ödevi olmadan.
Aileye gelince, o da büyük bir baskı altında. Çevredeki herkesin çocuğu okuyor. Kendisininki geri kalmamalı. Öğretmen herkesin içinde kendi çocuğunun iyi olduğunu söylemeli. Karnesi hep pekiyi olmalı. Ödev yapmadı denilmemeli. En iyi ve herkesin parmakla gösterdiği ödevleri kendi çocuğu yapmalı.
Oysaki çocuğun yerine bütün bunları aile yapıyor. Çocuk bu süreçte şaşkın şaşkın olup bitene seyirci sadece. İşin içinde yuvarlanıp gidiyor. Çocuğun istediği ve doğasına uygun olan, oyun oynamak. Mutlu olmak, gülüp eğlenmek. Bu yüzden suçlanan çocuklar gördüm ben biliyor musunuz? Top peşinde koşmaktan mutlu olan, dersleri ile ilgilenmeyen çocuk “Aklın onlara yetiyor, derslere gelince hiç kafan çalışmıyor, işin gücün top peşinde koş, oyna” sözcüklerini çok sık duyar etrafından. Ve bilinç oluşturulur, ders çalışmak iyi, oyun oynamak kötüdür…
Bir öğretmen sınıfta kaç satır yazı yazdırabilir? Bir derste kaç işlem, kaç problem çözülebilir?
Ortalama bir rakam söyleyeyim. Bir ders 40 dakikadır. Bunun 10 dakikasını çık, yarım saat aktif olarak yazı yazdığını düşünelim. Birinci sınıf öğrencisi bir derste bir sayfa yazı yazar. Bu ortalama değil, üst limit. İşlem yapsanız, tek tek öğrencileri tahtaya kaldırdığınızı düşünün, bir derste 6-7 öğrenci işlem yapabilir. Eline işlem kağıdı verseniz, bir derste en fazla 10 tane basit işlemi çözer. Problem deseniz bir derste üç taneden fazla çözemezsiniz. Bu durum ortada iken her öğretmen eve verdiği ödevin az olduğu ile kendini savunur. Arkasından verdiği ödevi açıklar. Bir sayfa okuma ve okuduğu ile ilgili 3-4 soruya cevap yazma. Bir de matematik çalışma sayfası ki kağıdın bir yönü işlem doludur. Çok az bir ödev evde hızlıca yapılır, der. Bu kadar çalışmayı okulda olduğu sürede bile yapamamışken, evde ne kadar sürede yapabileceğini empati yapmadan anlayamayız. Hele bir de ders çalışmayı sevmeyen bir çocuksa vay ailenin haline. O ödev saatleri uzar da uzar. Bitmez bir türlü.
Ödev bitmeden uyunmayacak.
Güzel yaz, olmadı sil bir daha yaz.
İşlemlerin cevapları söylenir, çocuk dikte eder.
Olmadı bitmiyor, anne alır kalemi eline yapar ödevi.
….
Şiddet domino taşları gibidir. Birbirini tetikler. Üstelik geçtiği yerdeki başka taşları da harekete geçirir. Zincirleme bir yıkım..
Bu olayda da psikolojik şiddet ve çevre baskısının ailede yarattığı şiddet ortadadır. Bu olaya bakınca söylediklerimin hiç birinin abartılı olduğunu düşünmüyorum. Hiçbir başarı küçük bir çocuğun hayatından daha değerli olamaz.
Herkes kendinde suçu aramalı ve bundan sonra en azından bu tür yeni olaylar yaşanmamalıdır.
Değerli meslektaşlarım, yükünüzü hafifletin. Eğitime bakış açınızı değiştirin. Çocuğun yerine düşünüp karar vermeyin. Öğretmeye çalışmayın, öğrenmeye çalışın. Karşınızdakilerin çocuk olduğunu unutmayın. Empati yapın ve onların çocukluklarını yaşamalarına olanak verin. İlkokul çocuklarına ödev vermeyin.
Anne babalar, çocuklarınızın öğretmeni olmayın. Özellikle ilkokuldaki çocuklarınız için ev ödevi yapmayı reddedin. Çocuğunuz çalışmak istiyorsa, sizden ayrı olarak istediğini çalışsın. Ama siz onunla başka türlü zaman geçirin. Öğretmeni ödevler konusunda sizi uyarırsa, bunun sizin sorumluluğunuz olmadığını söyleyin. Çocuğunuza ders çalıştırmak gibi bir göreviniz olmadığını söyleyin. Bunları söylemezseniz aynı zincirleme şiddetin içinde bulursunuz kendinizi. Çocuğunuza iyilik etmek isterken kötülük edersiniz.
Sayın okul müdürleri, öğretmenleriniz üzerinde ders başarısı ile ilgili baskı yapmayın. Okulda çocukların mutlu olacakları ortamlar oluşturun. Öğretmenlerinizin ödev yükü ile çocukları baskı altına almasına izin vermeyin. Öğretmenler, aileler ve çocuklarla bu konuları konuşun. Onların ödev ile ilgili görüşlerini dinleyin. Değişimden ve farklı olmaktan korkmayın.
Ve sayın bakanım, 2023’ü beklemeyin. Okul müdürlerinin ve öğretmenlerin değişeceği günü de beklemeyin. Hızlı bir karar alın ve ilkokul öğrencilerine ödev verilmesini engelleyin. Ama göstermelik olmasın, takipçisi olun. Lütfen, artık şiddetle değil sevgiyle büyütülmüş mutlu ve sağlıklı bir toplumun temellerini atın. Gerisi kendiliğinden gelir.
İlkay KUMTEPE
-
10.01.2025 GÜVEN SORUNU
-
24.11.2024 24 KASIM
-
29.10.2024 CUMHURİYET NEDİR?
-
13.08.2024 BEDEN EĞİTİMİ VE OYUN
-
03.05.2024 YENİ PROGRAM ÜZERİNE
-
16.01.2024 DEVLET AKLI
-
05.01.2024 EĞİTİMDE VELİNİN YERİ
-
24.12.2023 ÖĞRETİM YÖNTEMİ 'SINAV'
-
22.12.2023 SUÇLU KİM?
-
02.05.2023 ÖDEV
-
11.04.2023 SINAVLAR NEDEN?
-
27.03.2023 İLETİŞİM GÜRÜLTÜSÜ
-
01.03.2023 SARILACAK YARALAR
-
10.02.2023 BAŞARDIM, BAŞARILIYIM
-
13.01.2023 OKUMA ÖZGÜRLÜĞÜ
-
26.12.2022 ÖDÜL VE CEZA
-
06.12.2022 YENİ ÇAĞIN OKULU
-
30.11.2022 ÖZGÜRLEŞMEK Mİ KÖLE KALMAK MI?
-
23.11.2022 AMAÇ NE?
-
07.11.2022 Çocukların çığlıklarını duyun artık
-
17.10.2022 AKILLI TAHTALAR GERÇEKTEN AKILLI MI?
-
13.10.2022 ÇOCUKLAR VE SORUMLULUK
-
04.08.2022 UZMAN ÖĞRETMEN BAŞÖĞRETMEN
-
10.01.2022 EĞİTİM GÜNDEMİ
-
04.01.2022 Öğretmenlik Meslek Kanunu
-
07.12.2021 Şura Sonrasında Okul Öncesi Eğitimi
-
24.08.2021 OKULLARI AÇALIM
-
10.08.2021 Bakan Ziya, Öğretmen Ziya,
-
02.08.2021 Yangınlar, Yangınlar…
-
27.07.2021 DOĞADAN ALDIKLARIMIZI GERİ ALIR
-
10.06.2021 BİR SINAV SONRASI
-
21.05.2021 Okul ve Çocuklar 3
-
20.05.2021 Okul ve Çocuklar 2
-
19.05.2021 OKUL VE ÇOCUKLAR
-
13.04.2021 SALDIM ÇAYIRA
-
30.03.2021 EĞİTİMİ BİTİRDİK
-
26.01.2021 NELERİ TELAFİ ETMELİYİZ?
-
31.12.2020 KÖTÜLÜĞÜN ANATOMİSİ OLUR MU?
-
14.12.2020 ÖZEL EĞİTİM
-
24.11.2020 YENİ EĞİTİM ANLAYIŞI
-
29.09.2020 UZAKTAN EĞİTİMİN DİYETİ
-
21.09.2020 SALGINDA KAYIPLAR VE ADİL EĞİTİM
-
16.09.2020 BAŞIMIZA İCAT ÇIKARMA
-
14.09.2020 CORONADA BİRİNCİ SINIF OKUTMAK
-
29.05.2020 NASIL BİR NORMAL?
-
04.05.2020 SALGINDA ÖĞRETMEN
-
20.04.2020 Öğretmenliğin Ödülü
-
30.03.2020 UZAKTAN EĞİTİM
-
28.02.2020 Sınıf Tekrarı
-
30.01.2020 “GÖL 1938” İnanç ve Azmin Öyküsü
-
31.12.2019 DUYGU YİTİMİ
-
25.12.2019 ULUSAL DEĞERLER
-
17.12.2019 ÖZEL OKUL VE TÜKETİM TOPLUMU
-
04.12.2019 EĞİTİMİN ANA AKTÖRÜ ÖĞRETMEN
-
01.11.2019 KURULUŞ FELSEFESİ
-
02.09.2019 OKUL MÜDÜRÜ MÜ EĞİTİM LİDERİ Mİ?
-
26.08.2019 EĞİTİM BATAKLIĞI
-
20.08.2019 Sendikacılık
-
30.07.2019 Eleme Sistemi
-
22.07.2019 Tersine Taşımalı Eğitim
-
15.07.2019 Kalkınma Planında Eğitim
-
06.07.2019 Eğitimin Yönetimi
-
03.05.2019 Yine Kadınlar Yine Çocuklar
-
22.02.2019 Toplumsal Cinsiyet Eşitliği
-
06.02.2019 Eğitim ve Değerler
-
21.01.2019 Küçük yaşta evlilik olmaz
-
09.01.2019 Toplumsal yara: Şiddet
-
02.01.2019 Bu ülkede ‘Kadın’ olmak …
-
25.12.2018 Lider Öğretmen
-
17.12.2018 Değişim Öğretmenle başlar
-
30.11.2018 Öğretmenliği öğrenmek
-
20.11.2018 Okullar ve Kurumsallık
-
30.10.2018 Mesele ‘ders saatleri’ mi?
-
19.10.2018 Süresiz Nafaka
-
14.09.2018 TECAVÜZ
-
08.08.2018 Eşitlik mi Adalet mi?
-
24.07.2018 Gelişmiş ailelerin az gelişmiş çocukları!
-
05.07.2018 İstismar
-
02.06.2018 Eğitim ve Seçim / 2
-
26.05.2018 Eğitim Sistemi ve Seçim
-
23.05.2018 Sevgi
-
08.05.2018 Zorbalık
-
01.05.2018 ‘Ensest’in resmî hali …
-
14.04.2018 ‘Öğretmeni Değerlendirmek’
-
28.03.2018 “Öğretmenlere şiddeti durdurun” demek yeter mi?
-
21.03.2018 Karar verme özgürlüğü
-
09.03.2018 ‘Kadınlar Günü’
-
27.02.2018 Ne Yap(ma)malı …
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.