• 28 February 2020, Friday 8:14
İlkayKumtepe

İlkay Kumtepe

Sınıf Tekrarı

Öğrencinin bulunduğu okul kademesinde başarması gereken dersleri başaramadığı için sınıf tekrarı kararı verilmesi ile ilgili düzenleme yapıldığı açıklaması üzerine tartışmalar başladı.

Eğitimci olsun olmasın herkes konu ile ilgili düşüncesini açıklamaya başladı. Ortada bir yorum kirliliği aldı başını gidiyor. Çünkü bilgisi olmadan fikri olan herkes konu ile ilgili yorum yapmaktan çekinmiyor.

Sınıf tekrarı daha önce var olan bir uygulamaydı. Bu nedenle uygulama dönemindeki duruma bir bakalım; öğrenci sınıfta gördüğü ders için bir sınava girer ve bu sınavdan “ortalama” bir not alarak sınıf geçmeyi hak ederdi. Bu ortalama notu alabilmek için birden çok yazılı sınava ve sözlü sınava girilir, ödev notu, defter tutuma, sınıfta derse katılma gibi değerlendirme sonuçları da puan olarak eklenirdi. Bütün bunlardan sonra beklenen ortalama nota ulaşılamamışsa öğrencinin sınıf tekrarı kararı verilirdi.

Bu dönemlerde öğretmen için not, sınıf disiplini için bir araç olarak kullanılmaz mıydı? Ders çalışmayan, sınıf düzenini bozan öğrencilere sınıfta bırakma tehditleri yapılmadı mı? Sınıf tekrarı korkusu ile ezber yöntemleri ve not alma taktikleri gelişmedi mi? Karne zamanları öğretmenler odasının kapısını aşındıran öğrenciler, bir puan daha verseniz diye yalvaranlar olmadı mı? Sadece öğrenci mi veli de öğretmene baskı yapmaya başlamadı mı? Bu çocuklara ne öğretmiş olduk?

Söyleyeyim; sonuç odaklılığı öğrettik. Hedef sınıf geçmek ve bunun için gereken notu her şekilde almalıyız, düşüncesini öğrettik.

Geçmişi bırakıp günümüze bakalım; günümüz çocukları da, onların okuldan beklentileri de eskiden çok farklı. Sadece çocukların değil toplumun da gereksinimlerini düşünmek zorundayız. Gelecekte gereksinim duyacağımız insan modeli eğitim sistemimizin kurallarını oluşturmalıdır.

Okullarda verdiğimiz eğitimi farklılaştırmayıp öğrenciye göre bir model oluşturmadıktan sonra sınıfta kalmanın varlığı da yokluğu da bir şey değiştirmez. “çocuk için, çocuğa göre” anlayışı ile yine çocukların gelişim özelliklerine uygun ortamlarda kendi istek ve ilgileri yönünde çeşitlendirilmeyen eğitim ezberci eğitimdir. Bilgiyi verilen şekliyle ezberleyip sorulduğu zaman da aynı ezberi tekrar edenler geçer notu alır mantığı, sınıf geçme ve kalma tartışmasının odak noktasıdır.

Eğitim sisteminde ilk yıllardan başlayarak yapılacak köklü değişiklikler sınıfta kalma, geçme tartışmalarını bitirir.

İlkokulda hiç not verilmesin, bilgi değil beceri odaklı öğrenme modelleri uygulansın. Devlet ya da özel okulda olup olmadığı fark etmeden her çocuk okulda sanat, spor, bilim, etkinlikleri ile karşılaşsın. Hangisine ilgi ve yeteneği olduğunu fark etsin. Dersleri birbirinden ayırmak yerine disiplinler arası bir yaklaşımla öğretim, öğrenme etkinlikleri içerisine yerleştirilsin. Çocukların gelişimi hem öğretmenler hem kendisi hem de akranları tarafından değerlendirilsin. Çok yönlü değerlendirme raporları oluşturulsun. Sonra da bu raporlara dayanılarak bir üst kademede gerekli yönlendirmeler yapılsın. Herkesi aynı yöne kanalize etmenin sonucu tabi ki sınav olacaktır. Sınırı belli olan bir alana girecek kişi sayısını belirlemek için elbet sınav yapmak gerekir. Ancak sınavı geçenler gerçekten o alanda bulunmayı hak edenler midir? Birden çok alan ve kapı açmak ise sınavsız, ilgi ve yeteneklere dayalı bir geçiş sistemini oluşturur.

Sistemin üst kademelerine geçmeden istediği mesleği seçip eğitimini alabileceği ve bu eğitimle iyi bir iş bulup ortalama bir refahla yaşayabileceğini bilen kişi ille de akademik kariyer yapmaya çalışmayacaktır. Zaten üniversiteler meslek edinme yeri olmamalıdır. Üniversiteye gitmeden lise ve ön lisans programları ile kişiler meslek edinebilmelidir.

Sınıf tekrarına geri dönersek; bulunduğu sınıfın ortalama başarı düzeyini elde edemeyen öğrenciye sınıf tekrarı yaptırdığımız zaman başarısızlık nedenlerini ortadan kaldıracak mıyız? Yoksa aynı sistemle öğretmeye devam edip önceki yıl olmadı ama bu yıl olacak deyip ezber sistemde devam mı edeceğiz? Kullanılan yöntemle öğrenememiş kişilerin aynı yöntemlerle ikinci tekrarda öğrenebileceğini düşünmemize neden olan nedir? İkinci senesi bir daha sınıfta kalması doğru olmaz deyip sınıf geçirmeyecek miyiz?

Aileye çocuğunuzu zorunlu eğitim çağında okula göndermek zorundasınız, biz onu eğiteceğiz diyerek çocuğu alacağız. Sonra da bu yıl olmadı bir yıl daha aynı şeyleri öğretelim diyeceğiz. Sonra da bu olmadı alın götürün diyerek okuldan uzaklaştıracak ve ailenin eline vereceğiz. Hatırlıyor muyuz eskiden başarısız sayılan çocuklar okuldan alınıp sanayiye çırak olarak verilirdi. Sömürülen çocuk işçiler…

Şimdi çocuk işçiliğinden kötü bir durum daha var; çocuk ihmalleri. Ülkeyi sarıp sarmalamış olan cemaatler. Her yerde dini eğitim verdiğini söyleyen yapılar yok mu? Okul öncesi/kreşlerden tutun da yatılı kuran kurslarına kadar bilmem hangi cemaatin hangi kolu olduğu belli olmayan, çocuklarımızı ve toplumun geleceğini tehdit eden yapıların olası böyle bir durumdan beslenmesi kaçınılmazdır. Sınıf tekrarına kalan öğrenciyi de ailesini de ikna edip bünyelerine almaları hiç zor olmaz.

Eğitim MEB’in işidir. Eğitim eğitimcinin işidir, öğretmenin işidir. El elin eşeğini türkü söyleyerek ararmış. Kimse bizim için bizim adımıza geleceğimizi şekillendirmez. Çocuklarımız, gençlerimiz yani geleceğimiz herhangi birilerinin şekillendirmesine bırakılmayacak kadar değerlidir.

Doğru sonuçlara ulaşmak doğru yöntemlerle olur.


MAKALEYE YORUM YAZIN

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.


Site en altı
yukarı çık