- Makaleyi Paylaş
- Facebook'ta Paylaş
- Twitter'da Paylaş
- 30 July 2019, Tuesday 8:54
- 3029 kez okundu
Önceki yazılarımdan birinde (http://www.egitiminsozcusu.com/okullarda-ogretim-yapamadigimizi-artik-kabul-edelim-makale,22.html) "Çocuk okula başladığı andan itibaren yaptığımız en büyük yanlış şudur; çocukları sürekli ölçmek. Ama ne bildiklerini değil ne bilmediklerini ölçmek. Bütün sınavlar acaba neyi sorarsam bilemezler mantığı ile hazırlanır" demiştim. Bunun üzerine gelen yorumlarda en çok dikkat çeken “neden?” sorusuydu. Bu sorunun yanıtı aslında bütün sistemi çözümlemek demek oluyor. Bu nedenle üzerine yeni bir yazı daha yazma gereği duydum.
Anlayacağınız bu yazımızın konusu, neden çocukları sürekli ölçme zorunluluğu hissettiğimiz.
Şöyle bir gerilere gidelim. Nüfusumuzun kalabalık olmadığı, herkesin rahatça iş bulabildiği, bulduğu işle geçimini sağlayabildiği zamanlara. Hatırlayan var mı? Çok eskilerde kaldı sanırım.
Tabii ki o zamanlara dönelim diye bir öneride bulunmayacağım. Ne güzeldi o günler de demeyeceğim. Çünkü her dönemin kendine özgü zorlukları ve kolaylıkları vardır.
Ülkemiz geniş tarım topraklarına sahip bir ülke ve bu alanda, değil ülkemizi dünyanın büyük kısmını doyurabilecek bir kapasitesi var. Bakın küçücük toprak parçası ile İsrail bizi kendine tohumda bağımlı hale getirmiş. Peki, biz bu kapasiteyi kullanabildik mi? Kullanamadık. Teknoloji ile tarımı bütünleştiremedik. Öyle olunca köylü şehre göçe başladı. Öyle ya, şehir kalabalık ve iş olanağı çoktur, dedi. Ama umulan gibi olmadı ve en az köydeki yaşamı kadar kötü, alt gelir grubunda yer edinmeye çalıştı. Şehirde yaşam çok zordu ancak geri dönülemezdi. Bu kadar zorluğa katlanılmıştı ve en azından çocukları kurtulsundu. Bütün zorluklara katlanıp çocuklarını okutacaktı. Okumuş adam hiç olmazsa devlet kapısına girer ve hayatı kurtulurdu.
Okumak, eğitim almak denince lise bitirmiş olmak da büyük şanstı. İyi okuyorsa devlet kapısına girer, iyi okuyamıyorsa meslek lisesine gider ve bir iş sahibi olurdu. Sonra herkes lise diploması aldı. Kendine yer bulmak için şimdi daha fazla okumak gerekiyordu. Aynı süreç bu sefer bir üst eğitim kademesi için devam etti. Burada ülkenin meslek ve iş gücü ihtiyacını planlayamayanların günahı büyüktür. Hani bir yıl mesela patates az bulunur, çok yüksek fiyata satılır. Herkes ertesi yıl patates eker ve zengin olmayı hayal eder. Bu sefer de çok ürün olduğu için fiyat düşer, hayaller yok olur. Bu onun gibi bir şey.
Çizmeye çalıştığım tabloda, aslında insanların tek hayali var: İş ve gelecek kaygısı. İnsanlar zaten neden devlet dedikleri örgütleri oluşturmuşlar? Birlikten kuvvet doğar ve hem kendimiz hem gelecek nesillerimiz için güvenceler yaratırız demişlerdir. Sosyal devlet olmak ne demektir? Bu da modern devlet anlayışının olmazsa olmazıdır. Sosyal devlet olmak, ülkesindeki insanların gelecek kaygısı gütmeden güvence içerisinde yaşamalarını sağlamak demektir. Barınma, sağlık, eğitim, ulaşım, iş güvencesi gibi birçok alanda kaygı gütmeden birlikte yaşamlarını sağlamak demektir. Bunun için devletler gelir-gideri adil paylaşım ilkesine dayandırmalıdır. Ülke geleceğini planlayıp herkesin refah içerisinde yaşama hakkını korumalıdır.
Devletlerin sağlayamadığı bu olanakları insanlar bireysel olarak sağlama çabasına girerler. Hal böyle olunca ortaya bir yarış çıkar. Dayanışmanın yerini yarışma alır. Bundan sonrasını engellemek nerdeyse imkânsızdır. Çünkü yarışçılığın sonu yoktur.
İnsanların öncelikli amacı, beslenme, barınma, giyinmeden başlayıp sosyal statüye uzanan isteklere doğru bir hiyerarşi ile listelenir. İyi bir iş sahibi olmanın temelinde zorunlu ihtiyaçlar varken, görünürdeki amaç daha refah ve diğerlerinden daha iyi yaşam standartlarına sahip olmak olarak belirmektedir. Daha iyisini istiyorsan yarışmalısın ve diğerlerini geride bırakmalısın. Bunu önce insanlar bireysel olarak yaparken daha sonraları devlet eliyle yapılmaya başlanıyor. Her şey sıralama ve elemeye dayalı bir sisteme dönüşmeye başlıyor. İnsanlar kendi elleriyle oluşturdukları birliğin ve gücün esiri haline geliyorlar.
Ne yapmak gerek?
Önce toplumu, ülke olanaklarını iyi analiz edip bu toplumu götürmek istediğimiz noktanın belirlenmesi gerek. Yarın hangi alanda ne kadar iş gücüne ihtiyacımız olacak ve bunu en verimli olarak nasıl yetiştirebiliriz sorusunu tartışmak, doğru cevabı bulmak gerek.
Daha sonra hedefler için planlama yapılmalı ve meslek okulları güçlendirilmelidir. İşe yaramaz, bundan bir şey olmaz denilenlerin değil kıvrak zekaya sahip, çözüm odaklı düşünebilen bireyler kolayca iş sahibi olabilecekleri mesleklere yönlendirilmelidir.
Üniversite bir meslek/iş kapısı olmaktan kurtarılmalıdır. Bazı alanlar için tabii üniversite elzemdir. Ancak üniversiteyi işe giriş anahtarı olarak görüp diploma edinmeye yönelik algı ortadan kaldırılmalıdır. Akademik kariyer yapmak isteyenler üniversitelere gitmelidir. Şu durumda eğitim almak isteyen değil işe girebilmek için o diplomaya ihtiyacı olduğunu hatta bunun zorunlu olduğunu düşünen herkes üniversiteye girmeye çalışıyor.
Gelinen noktada yarışçılık, eleme-sıralama sistemleri kaçınılmazdır. Çünkü gereğinden fazla olan talebi karşılamak mümkün değildir. Bir mala talep fazlaysa ve mal yeterince yoksa malın fiyatı artar. Gayet düz mantık. Bunu önlemenin yolu ise ikame değeri olan malları bulmak ve o malın yerine kullanılmasını sağlamaktır.
Öyleyse yapılması gereken;
-Toplumun refah seviyesini yükseltmek (bu en zor olan ve en uzun vadede gerçekleşecek olan kısım),
-İyi bir iş ve meslek edinmek için daha erken yaşlarda yönlendirme yapmak,
-Üniversite alternatifi meslek edinme okulları açmak-geliştirmek,
-Kendini tanıma, ilgi alanlarını keşfetme yönünde eğitim sistemini düzenlemek,
-Öğrencinin ilgisine yönelik eğitim alabileceği ortamları okullarda oluşturmak,
-Çoktan seçmeli sorularla ölçme sistemini, on yaşa kadar sınavla ölçme sistemini tamamen ortadan kaldırmak,
-Uygulamaya dayalı öğrenim yöntemlerini yaygınlaştırmak.
Bütün bunlardan önce yapılması gereken başka bir şey var. Külahımızı önümüze alıp iyice düşünmek;“Acaba gerçekten, çözüm üretmek, eğitim sorunlarımızı çözmek, on yıllarca değiştirilme ihtiyacı hissedilmeyecek ve toplumun gereksinimini karşılayacak bir eğitim modeli oluşturmak istiyor muyuz?”
Bunu gerçekten istiyorsak yolun yarısını kat etmişiz demektir.
PauloCoelho: “Bir şeyi gerçekten istersen, onu gerçekleştirmek için bütün evren senin için işbirliği yapar.”
(7.7.2019)
-
13.08.2024 BEDEN EĞİTİMİ VE OYUN
-
03.05.2024 YENİ PROGRAM ÜZERİNE
-
16.01.2024 DEVLET AKLI
-
05.01.2024 EĞİTİMDE VELİNİN YERİ
-
24.12.2023 ÖĞRETİM YÖNTEMİ 'SINAV'
-
22.12.2023 SUÇLU KİM?
-
02.05.2023 ÖDEV
-
11.04.2023 SINAVLAR NEDEN?
-
27.03.2023 İLETİŞİM GÜRÜLTÜSÜ
-
01.03.2023 SARILACAK YARALAR
-
10.02.2023 BAŞARDIM, BAŞARILIYIM
-
13.01.2023 OKUMA ÖZGÜRLÜĞÜ
-
26.12.2022 ÖDÜL VE CEZA
-
06.12.2022 YENİ ÇAĞIN OKULU
-
30.11.2022 ÖZGÜRLEŞMEK Mİ KÖLE KALMAK MI?
-
23.11.2022 AMAÇ NE?
-
07.11.2022 Çocukların çığlıklarını duyun artık
-
17.10.2022 AKILLI TAHTALAR GERÇEKTEN AKILLI MI?
-
13.10.2022 ÇOCUKLAR VE SORUMLULUK
-
04.08.2022 UZMAN ÖĞRETMEN BAŞÖĞRETMEN
-
10.01.2022 EĞİTİM GÜNDEMİ
-
04.01.2022 Öğretmenlik Meslek Kanunu
-
07.12.2021 Şura Sonrasında Okul Öncesi Eğitimi
-
24.08.2021 OKULLARI AÇALIM
-
10.08.2021 Bakan Ziya, Öğretmen Ziya,
-
02.08.2021 Yangınlar, Yangınlar…
-
27.07.2021 DOĞADAN ALDIKLARIMIZI GERİ ALIR
-
10.06.2021 BİR SINAV SONRASI
-
21.05.2021 Okul ve Çocuklar 3
-
20.05.2021 Okul ve Çocuklar 2
-
19.05.2021 OKUL VE ÇOCUKLAR
-
13.04.2021 SALDIM ÇAYIRA
-
30.03.2021 EĞİTİMİ BİTİRDİK
-
26.01.2021 NELERİ TELAFİ ETMELİYİZ?
-
31.12.2020 KÖTÜLÜĞÜN ANATOMİSİ OLUR MU?
-
14.12.2020 ÖZEL EĞİTİM
-
24.11.2020 YENİ EĞİTİM ANLAYIŞI
-
29.09.2020 UZAKTAN EĞİTİMİN DİYETİ
-
21.09.2020 SALGINDA KAYIPLAR VE ADİL EĞİTİM
-
16.09.2020 BAŞIMIZA İCAT ÇIKARMA
-
14.09.2020 CORONADA BİRİNCİ SINIF OKUTMAK
-
29.05.2020 NASIL BİR NORMAL?
-
04.05.2020 SALGINDA ÖĞRETMEN
-
20.04.2020 Öğretmenliğin Ödülü
-
30.03.2020 UZAKTAN EĞİTİM
-
28.02.2020 Sınıf Tekrarı
-
30.01.2020 “GÖL 1938” İnanç ve Azmin Öyküsü
-
31.12.2019 DUYGU YİTİMİ
-
25.12.2019 ULUSAL DEĞERLER
-
17.12.2019 ÖZEL OKUL VE TÜKETİM TOPLUMU
-
04.12.2019 EĞİTİMİN ANA AKTÖRÜ ÖĞRETMEN
-
01.11.2019 KURULUŞ FELSEFESİ
-
02.09.2019 OKUL MÜDÜRÜ MÜ EĞİTİM LİDERİ Mİ?
-
26.08.2019 EĞİTİM BATAKLIĞI
-
20.08.2019 Sendikacılık
-
22.07.2019 Tersine Taşımalı Eğitim
-
15.07.2019 Kalkınma Planında Eğitim
-
06.07.2019 Eğitimin Yönetimi
-
03.05.2019 Yine Kadınlar Yine Çocuklar
-
22.02.2019 Toplumsal Cinsiyet Eşitliği
-
06.02.2019 Eğitim ve Değerler
-
21.01.2019 Küçük yaşta evlilik olmaz
-
11.01.2019 Şiddet ‘domino taşı’ gibidir
-
09.01.2019 Toplumsal yara: Şiddet
-
02.01.2019 Bu ülkede ‘Kadın’ olmak …
-
25.12.2018 Lider Öğretmen
-
17.12.2018 Değişim Öğretmenle başlar
-
30.11.2018 Öğretmenliği öğrenmek
-
20.11.2018 Okullar ve Kurumsallık
-
30.10.2018 Mesele ‘ders saatleri’ mi?
-
19.10.2018 Süresiz Nafaka
-
14.09.2018 TECAVÜZ
-
08.08.2018 Eşitlik mi Adalet mi?
-
24.07.2018 Gelişmiş ailelerin az gelişmiş çocukları!
-
05.07.2018 İstismar
-
02.06.2018 Eğitim ve Seçim / 2
-
26.05.2018 Eğitim Sistemi ve Seçim
-
23.05.2018 Sevgi
-
08.05.2018 Zorbalık
-
01.05.2018 ‘Ensest’in resmî hali …
-
14.04.2018 ‘Öğretmeni Değerlendirmek’
-
28.03.2018 “Öğretmenlere şiddeti durdurun” demek yeter mi?
-
21.03.2018 Karar verme özgürlüğü
-
09.03.2018 ‘Kadınlar Günü’
-
27.02.2018 Ne Yap(ma)malı …
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.