• 30 July 2019, Tuesday 8:54
İlkayKumtepe

İlkay Kumtepe

Eleme Sistemi

Önceki yazılarımdan birinde (http://www.egitiminsozcusu.com/okullarda-ogretim-yapamadigimizi-artik-kabul-edelim-makale,22.html) "Çocuk okula başladığı andan itibaren yaptığımız en büyük yanlış şudur; çocukları sürekli ölçmek. Ama ne bildiklerini değil ne bilmediklerini ölçmek. Bütün sınavlar acaba neyi sorarsam bilemezler mantığı ile hazırlanır" demiştim. Bunun üzerine gelen yorumlarda en çok dikkat çeken “neden?” sorusuydu. Bu sorunun yanıtı aslında bütün sistemi çözümlemek demek oluyor. Bu nedenle üzerine yeni bir yazı daha yazma gereği duydum.

Anlayacağınız bu yazımızın konusu, neden çocukları sürekli ölçme zorunluluğu hissettiğimiz.

Şöyle bir gerilere gidelim. Nüfusumuzun kalabalık olmadığı, herkesin rahatça iş bulabildiği, bulduğu işle geçimini sağlayabildiği zamanlara. Hatırlayan var mı? Çok eskilerde kaldı sanırım.

Tabii ki o zamanlara dönelim diye bir öneride bulunmayacağım. Ne güzeldi o günler de demeyeceğim. Çünkü her dönemin kendine özgü zorlukları ve kolaylıkları vardır.

Ülkemiz geniş tarım topraklarına sahip bir ülke ve bu alanda, değil ülkemizi dünyanın büyük kısmını doyurabilecek bir kapasitesi var. Bakın küçücük toprak parçası ile İsrail bizi kendine tohumda bağımlı hale getirmiş. Peki, biz bu kapasiteyi kullanabildik mi? Kullanamadık. Teknoloji ile tarımı bütünleştiremedik. Öyle olunca köylü şehre göçe başladı. Öyle ya, şehir kalabalık ve iş olanağı çoktur, dedi. Ama umulan gibi olmadı ve en az köydeki yaşamı kadar kötü, alt gelir grubunda yer edinmeye çalıştı. Şehirde yaşam çok zordu ancak geri dönülemezdi. Bu kadar zorluğa katlanılmıştı ve en azından çocukları kurtulsundu. Bütün zorluklara katlanıp çocuklarını okutacaktı. Okumuş adam hiç olmazsa devlet kapısına girer ve hayatı kurtulurdu.

Okumak, eğitim almak denince lise bitirmiş olmak da büyük şanstı. İyi okuyorsa devlet kapısına girer, iyi okuyamıyorsa meslek lisesine gider ve bir iş sahibi olurdu. Sonra herkes lise diploması aldı. Kendine yer bulmak için şimdi daha fazla okumak gerekiyordu. Aynı süreç bu sefer bir üst eğitim kademesi için devam etti. Burada ülkenin meslek ve iş gücü ihtiyacını planlayamayanların günahı büyüktür. Hani bir yıl mesela patates az bulunur, çok yüksek fiyata satılır. Herkes ertesi yıl patates eker ve zengin olmayı hayal eder. Bu sefer de çok ürün olduğu için fiyat düşer, hayaller yok olur. Bu onun gibi bir şey.

Çizmeye çalıştığım tabloda, aslında insanların tek hayali var: İş ve gelecek kaygısı. İnsanlar zaten neden devlet dedikleri örgütleri oluşturmuşlar? Birlikten kuvvet doğar ve hem kendimiz hem gelecek nesillerimiz için güvenceler yaratırız demişlerdir. Sosyal devlet olmak ne demektir? Bu da modern devlet anlayışının olmazsa olmazıdır. Sosyal devlet olmak, ülkesindeki insanların gelecek kaygısı gütmeden güvence içerisinde yaşamalarını sağlamak demektir. Barınma, sağlık, eğitim, ulaşım, iş güvencesi gibi birçok alanda kaygı gütmeden birlikte yaşamlarını sağlamak demektir. Bunun için devletler gelir-gideri adil paylaşım ilkesine dayandırmalıdır. Ülke geleceğini planlayıp herkesin refah içerisinde yaşama hakkını korumalıdır.

Devletlerin sağlayamadığı bu olanakları insanlar bireysel olarak sağlama çabasına girerler. Hal böyle olunca ortaya bir yarış çıkar. Dayanışmanın yerini yarışma alır. Bundan sonrasını engellemek nerdeyse imkânsızdır. Çünkü yarışçılığın sonu yoktur.

İnsanların öncelikli amacı, beslenme, barınma, giyinmeden başlayıp sosyal statüye uzanan isteklere doğru bir hiyerarşi ile listelenir. İyi bir iş sahibi olmanın temelinde zorunlu ihtiyaçlar varken, görünürdeki amaç daha refah ve diğerlerinden daha iyi yaşam standartlarına sahip olmak olarak belirmektedir. Daha iyisini istiyorsan yarışmalısın ve diğerlerini geride bırakmalısın. Bunu önce insanlar bireysel olarak yaparken daha sonraları devlet eliyle yapılmaya başlanıyor.  Her şey sıralama ve elemeye dayalı bir sisteme dönüşmeye başlıyor. İnsanlar kendi elleriyle oluşturdukları birliğin ve gücün esiri haline geliyorlar.

Ne yapmak gerek?

Önce toplumu, ülke olanaklarını iyi analiz edip bu toplumu götürmek istediğimiz noktanın belirlenmesi gerek. Yarın hangi alanda ne kadar iş gücüne ihtiyacımız olacak ve bunu en verimli olarak nasıl yetiştirebiliriz sorusunu tartışmak, doğru cevabı bulmak gerek.

Daha sonra hedefler için planlama yapılmalı ve meslek okulları güçlendirilmelidir. İşe yaramaz, bundan bir şey olmaz denilenlerin değil kıvrak zekaya sahip, çözüm odaklı düşünebilen bireyler kolayca iş sahibi olabilecekleri mesleklere yönlendirilmelidir.

Üniversite bir meslek/iş kapısı olmaktan kurtarılmalıdır. Bazı alanlar için tabii üniversite elzemdir. Ancak üniversiteyi işe giriş anahtarı olarak görüp diploma edinmeye yönelik algı ortadan kaldırılmalıdır. Akademik kariyer yapmak isteyenler üniversitelere gitmelidir. Şu durumda eğitim almak isteyen değil işe girebilmek için o diplomaya ihtiyacı olduğunu hatta bunun zorunlu olduğunu düşünen herkes üniversiteye girmeye çalışıyor.

Gelinen noktada yarışçılık, eleme-sıralama sistemleri kaçınılmazdır. Çünkü gereğinden fazla olan talebi karşılamak mümkün değildir. Bir mala talep fazlaysa ve mal yeterince yoksa malın fiyatı artar. Gayet düz mantık. Bunu önlemenin yolu ise ikame değeri olan malları bulmak ve o malın yerine kullanılmasını sağlamaktır.

Öyleyse yapılması gereken;

-Toplumun refah seviyesini yükseltmek (bu en zor olan ve en uzun vadede gerçekleşecek olan kısım),

-İyi bir iş ve meslek edinmek için daha erken yaşlarda yönlendirme yapmak,

-Üniversite alternatifi meslek edinme okulları açmak-geliştirmek,

-Kendini tanıma, ilgi alanlarını keşfetme yönünde eğitim sistemini düzenlemek,

-Öğrencinin ilgisine yönelik eğitim alabileceği ortamları okullarda oluşturmak,

-Çoktan seçmeli sorularla ölçme sistemini, on yaşa kadar sınavla ölçme sistemini tamamen ortadan kaldırmak,

-Uygulamaya dayalı öğrenim yöntemlerini yaygınlaştırmak.

Bütün bunlardan önce yapılması gereken başka bir şey var. Külahımızı önümüze alıp iyice düşünmek;“Acaba gerçekten, çözüm üretmek, eğitim sorunlarımızı çözmek, on yıllarca değiştirilme ihtiyacı hissedilmeyecek ve toplumun gereksinimini karşılayacak bir eğitim modeli oluşturmak istiyor muyuz?”

Bunu gerçekten istiyorsak yolun yarısını kat etmişiz demektir.

PauloCoelho: “Bir şeyi gerçekten istersen, onu gerçekleştirmek için bütün evren senin için işbirliği yapar.”

(7.7.2019)


MAKALEYE YORUM YAZIN

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.


Site en altı
yukarı çık