• 05 July 2018, Thursday 23:09
İlkayKumtepe

İlkay Kumtepe

İstismar

İstismar, ne kadar da kolay söyleniyor. Tek nefeste, üç boğumda, bir çırpıda, üzerine bastırarak ya da bir fısıltıyla… İki dudağımızın arasından çıkıveriyor işte hiç uğraşmadan. Ama içindeki anlamı düşününce hiç de söylendiği kadar kolay olmuyor. Yüreğinize bir iğne batıyor. Söyleyen sadece iğne ucu kadar acısını hissediyor. Ama ya bunu yaşayan… Bunu yaşayan bir çocuksa hele, neler düşündüğünü tahmin edebilen, yüreğinde iğne değil bıçak yarası hissedebilen ...

Küçük bir çocuk her tür tehlikeden, kötülükten korunmak ister.Sığınacağı ve güveneceği tek yer vardır bir çocuğun.Kendini güvende hissedeceği, korunağı, yuvası, annesi, babası şu koskoca dünyada her şekilde sığınabileceği yerdir ailesi.Ağlarken “Anneee” der, zorda kaldığında “Babaa”.Her tür oyuna kardeşi ortaktır, her kavgaya da tabii.Anne kızar, baba döver belki.Bunları hoş karşılar çocuk. Bilmez ki başka türlü olsun anne, baba. Der ki kendine “Ben yaramazlık yaptım da oldu”. Kendini suçlar, anne babasını değil. Ne hiddetli babalar gördüm, ne sorumsuz anneler. Bunların çocukları bile anne babalarına toz kondurmaz bilir misiniz? “Benim iyiliğimi istiyorlar” der.

Bir çocuk neden anne ya da babasını istemez? Annem ya da babam “keşke başka biri olsaydı” der?Neden bir çocuk “Babamdan uzak durmalıyım” der?Neden bir çocuk kardeşini de babasından uzak tutmaya çalışır?Durumu anlamış olmalısınız.Bunların sebebi babanın cinsel sapıklığı.Bunu hafifleterek istismar demenin bir anlamı yok.Çocuğa hele kendi öz çocuğuna yapılan bu aşağılık durumu hafifletici bir sözcükle geçiştirmek olaya haklı bir sebep aramaya eşdeğerdir.İstismar dediğiniz zaman arkasından “Ne kadar?” sorusu gelmeye başlar. Ama..diye başlayan cümleler kurulur vs. vs. Bu durumun hafifletici hiçbir yanı olmaz. Böyle bir durum ne ahlaka, ne dine, ne sarhoşluğa, ne kendini bilmezliğe atfedilemez.

Küçük bir çocuk daha kimseyi tanımadan ailesini tanıyor.Böyle bir babayla karşılaşıyor.Duruma sessiz kalan bir anneyle karşılaşıyor.Herkesin böyle olduğunu düşünüyor belki.Başka türlüsünü zaten görmüyor, bilmiyor.Sığındığı limanda başına gelenlerin herkesin başına geldiğini düşünüyor belki.Ya da kendinin tek olduğunu mu düşünüyor?Saklamalı mı bu durumu yoksa söylemeli midir?Annesine söylemiş ama bir şey değişmemiş.En güvendiği insanlardan biri kendine istemediği bir şeyler yapıyor, diğeri de buna inanmıyor ya da sessiz kalıyor.Ne yapacak bu çocuk?

Buraya kadar olan kısmı en can acıtan kısımdı. Bir de başka boyutu var durumun.Anne babanın üzerine titrediği, gözü gibi baktığı yavrusuna uzanan yabancı ellere ne demeli. Hangi sapıklık durumudur ki 8, 7, 3, 5 yaş fark etmez, adına çocuk dediğimiz dönemde onu cinsel obje olarak görebilsin? Unutmamak gerekir ki 18 yaşın altındaki her birey çocuktur.On beşinde evlendirilen, on yedisinde nikâh kıyılabilir izni verilen de aynı çocuktur, on üçünde defalarca tecavüze uğrayıp “rızası vardı” denilen de.Aileleri tarafından emanet edildikleri yerde tecavüze uğradıklarında “bir kereden bir şey olmaz” denilenler de çocuktu. On altısında evlendirilen bir kızın çığlıklarına kapalıysa kulaklarınız, dokuz aylık bebeğe tecavüz edilirken kilit vurulmuşsa dilinize, hangi dinden hangi milletten olduğunuz, hangi güzel başarılara imza attığınız, hangi önemli makamların sahibi olduğunuz neyi değiştirir ki?

Toplumda bu tür duyulan her olaydan sonra sesler yükselmeye başlar.Herkes failin cezalandırılmasını ister doğal olarak. Hatta son zamanlarda bu nedenle yükselen “idam” sesleri de hiç az değildir. Toplulukları bir yöne kanalize etmek çok kolaydır işini bilen için. Bir süre önce bir haber okumuştum hatırlayan vardır; Van ilinde 500 koyun uçurumdan atlamıştı. Sebep en öndeki koyunun atlaması.Bu tür olaylar çok görülür.İnsanlar da böyledir, hızlıca galeyana gelip uçurumdan atlayabilirler birinin arkasından.

İnsanlar ortak yaşamlarını sürdürmek, belli kurallarla yönetmek için devletler kurmuşlar.Bu devletleri çeşitli şekillerde yönetme biçimleri oluşturmuşlar.Adı ne olursa olsun hepsinin kendine özgü kuralları vardır.Eğer bu kurallar herkese eşit ve doğru uygulanıyorsa sorun yoktur.Suçu işleyen cezasına katlanır.Cezaların burada önemi, caydırıcı olmasıdır.Yoksa insanları cezalandırmak değildir amaç.Bir cezanın caydırıcı olması için kanunda yazıyor olması yeterli midir? Hayır değildir. Herhangi bir suçun cezasının kanunda yazması önemlidir ama onun uygulanmaması ya da başka sebeplerle hafifletilerek uygulanması, yasanın ve cezanın yaptırım gücünü yok eder. Böylece cezanın varlığı ve kanunda yer alması bir işe yaramaz.

Sık sık vergi affı getirilmesi düzenli vergi ödenmesini engeller, sık sık imar affı getirilmesi kaçak yapıların yapılmasına engel olmaz.Bunlar sadece basit örnekler.Asıl meselemiz “çocuk istismarı” konusunda var olan cezalar yeterince uygulanıyor mu? Hiç zannetmiyorum.

Eğer uygulansa idi; sayın meclisimiz konu ile ilgili araştırma önergesini geri çevirmezdi.Yapabileceği en basit işti bu. Böyle bir konuda ihmali olanları ortaya çıkarmak, suçluları belirlemek ve gerekirse yasal düzenlemeler yapmak.Bunu yapmadılar, ama toplumun önüne çıkıp bu konuda en ağır cezaları vereceklerini, asla kimsenin affedilemeyeceğini, bunu yapanların cani olduğunu falan söylediler, bağırdılar. İnsanlar da inandı ve bir dahaki olaya kadar sustular, beklediler, yetkili kıldıkları kişiler artık bu olayı çözecekti, öyle umdular…

Eğer uygulansa idi; aile konusunda yetkili kıldığımız bakanımız çıkıp da “bir kereden bir şey olmaz” diyemezdi.Konunun üzerine gitmesi gereken kişi olduğunun farkında olurdu. Fail ya da faillerin gereken cezayı alması için özel çaba sarf ederdi. Bu cümleyi yüksek sesle söylemek bir yana, aklından bile geçirmeye cesaret edemezdi. Çünkü işlenen suçun bir kerelik işlenmesini affedici bulmak “caydırıcılık” mıdır yoksa “azmettiricilik” midir?

Eğer uygulansa idi; her seferinde yine yeniden bir çocuk aynı duruma maruz kalmazdı... Çünkü kötü niyetliler bilirdi ki, bu işin cezası ağır.Caydırıcılık var olan cezanın yürürlüğe konmasıdır.Tam olarak uygulandığı halde etkili olmuyorsa daha ağır cezalar getirilebilir.Zaten uygulamadığınız bir cezanın daha ağırını getirmek bir işe yaramaz.

Eğer uygulansa idi; bir çocuğa onlarca yetişkin tecavüz edip sonra da pişkince “rızası vardı” diyemezlerdi.

Eğer uygulansa idi; şu anda yüzlerce kadın kendi kardeşini doğurmuş olmazdı.

Eğer uygulansa idi; bir kadın öldürüldüğünde yer, zaman sorgulanmaz, ne giydiğine bakılmaz, orada ne işi vardı denmez, suçlu affedilmezdi.

Eğer uygulansa idi; kadına ve çocuğa uzanan eller, karşılarında kocaman bir duvar bulurlardı.Oysa ki onları arkalarından iten bir güç var.

Şimdi soruyorum, bu konularda yetkili kişiler bu kadar ihmalde bulunmuşlar ve suçu teşvik edici söz ve davranışlar sergilemişlerken, var olan cezalar uygulanmamışken idam cezasının getirilmesi neyi değiştirir?

Yasalar toplumu düzenlemek için vardır.Yasalardaki cezalar da caydırıcılık için vardır.Tam tersi oluyorsa, yani yasalar toplumu suçtan caydırma yönünde değil de suça teşvik yönünde düzenliyorsa, uygulamada bir sorun var demektir.Öncelikle bu sorunun bulunup çözülmesi gerekir.

Artık bu işe “çocuk istismarı” diyerek hafifletmeyelim durumu.Artık suçlu takım elbise giyip, düzgün iki cümle söylediğinde “hafifletici sebep” sayıp ceza indirimi yapmayalım.İşlenen suçların cezasını layıkıyla verelim ki yenileri olmasın.Suçu ve suçluyu sürekli affetmek “AZMETTİRİCİLİKTİR”.

(03.07.2018)


MAKALEYE YORUM YAZIN

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.


Site en altı
yukarı çık