• 10 June 2019, Monday 18:00
ZekiSarıhan

Zeki Sarıhan

AKP’NİN YÜKSELİŞİ VE DÜŞÜŞÜ

Siyasi partilerin iktidara gelmeleri gibi iktidardan düşmelerinin de toplumsal nedenleri vardır.

Adalet ve Kalkınma Partisi, bundan 17 yıl önce tek başına iktidara geldi. İslamcı Erbakan’ın koalisyonlarla veya tek başına iktidarda bulunması, Türkiye’de eksenin kayacağı kaygıları uyandırdı. Türkiye Batılı müttefiklerinden ayrılacak, İslam ülkeleriyle ortak Pazar kuracak, laikliğin yerini bir İslam devleti alacaktı.

Bu partiye başta Ordu şefleri olmak üzere kaderini Batı ile birleştirmiş burjuvazinin ve Batı dünyasının iktidar vermeyeceği anlaşılınca parti içinde son derece kurnaz bir ekip harekete geçti. “Millî (dinî) görüş gömleğini çıkardıklarını, Amerika ve Avrupalı dostlarla birlikte yaşayacaklarını, ülkeyi Avrupa Birliğine sokacaklarını, kendilerinin muhafazakâr demokrat olduklarını ve kimsenin yaşam biçimine karışmayacaklarını ilan ederek bazı çevrelerin yüreğine soğuk sular serptiler. Koalisyonlar döneminin yarattığı siyasi istikrarsızlıkları da kullanarak seçimlere girdiler. Kazandılar.

Onları 17 yıldır iktidarda tutan asıl neden ise, kesenin ağzını yoksullar lehine açmış olmalarıdır. Muhalefetin “kömür torbaları”, “fasulye, nohut kolileri” diye alaya aldığı bu politikalar aslında çok daha geniş bir programın parçalarıydılar. Bu politikadan olumlu yönde en çok etkilenenler, kentli orta sınıflar değil, köylü ve gecekondu halkıydı. AKP, özellikle bu kesimlerin kadınlarını elde etmede büyük bir maharet gösterdi. Bütün yurtta bir Tayyip Erdoğan efsanesi yaratıldı. Mitinglerine milyonlar toplanıyordu. Toplam olarak bu 17 yılın son iki yılı dışında ekonomik göstergeler büyüdü. Ülkede 1950’li yıllarda Demokrat Parti’nin iktidar yıllarında olduğu gibi iktisadi bir gelişme yaşandı.

AKP NASIL YOLDAN ÇIKTI?

Ekonominin bütün kaynaklarını ele geçiren AKP, ihalelerle yeni bir zenginler sınıfı yarattı. Yoksulları arkasına alan bu sınıf, sabırsız davrandı. Yüzündeki maskeyi atarak Türkiye’yi bir İslam devletine dönüştürmek için elindeki bütün imkânları kullanmaya başladı. Sinsi Fetullahçı Gülen Cemaatiyle dayanışma halindeyken ülke kaynakları ve iktidarın bölüşümünde aralarında kavga çıktı. AKP, Fetullahçılığı tasfiye bahanesiyle bütün hak ve özgürlükleri baskı altına aldı. Erdoğan, partisinde kendisine kesin biat etmeyen kişileri de saf dışı etti ve tek yetkili olarak hem partisini, hem devleti yönetmeye başladı.

Artık adaletin de, liyakatin de yerinde yeller esiyordu. Tabanını genişletmek ve muhalefeti etkisizleştirmek için, bunlardan birini (MHP) yanına aldı, diğerlerini akıl almaz baskı ve iftiralarla etkisizleştirmeye çalıştı. Hapishaneler siyasi tutuklularla dolup taştı. Eğitimde bütün yatırımlar lidere itaat edecek ve daha çok öte dünya ile ilgilenecek kuşaklar yetiştirmeye ayrıldı.

Türkiye, böyle bir iktidarı artık kaldıramaz hale geldi. Ekonomik göstergelerin olumsuzluğu da AKP’nin düşüşünü başlattı. Fakat bu iktidar, kendini sürekli ülkeyi yönetmek için programlanmış gibiydi. Seçimleri kaybetse bile iktidarı vermemek için hukuk dışı yollara başvurmaktan çekinmedi. Yüksek Seçim Kurulundaki adamları aracılığıyla sudan nedenler ileri sürüp seçimleri iptal ettiriyor, kendisine oy vermiş kitleleri elde tutmak için muhalifleri hakkında her türlü yalan ve iftiradan çekinmiyor. Kendilerini eleştirenleri “hakaret” suçuyla içeri attırırken parti başkanı ve gazetecilere saldıran zorbaların arkalarını sıvazlıyor.

Dış politikasında da bir istikrar yok. İki büyük devletin birbiriyle olan çıkar çatışmasından yararlanarak politika sirkinde cambazlık yapmaya çalışıyor. Bunu da bazı safdillere emperyalizm karşıtlığı olarak yutturuyor.

31 Mart Yerel Seçimleriyle bu kap artık taşştır. Dökülen suyun kabını doldurması mümkün değildir. AKP’nin düşüşü başlamıştır. AKP için bunu önlemenin çareleri tükenmiştir. Bu çaresizliktir ki, iktidar çevrelerinden her gün mazbatası elinden alınan İstanbul Belediye Başkanı için ipe sapa gelmez yalan ve iftiralar ortaya atılıyor. İktidar, kanun dışı yollara başvurup İstanbul seçimlerine el koysa bile bu onu kurtaramayacaktır.

BİR MUSİBET BİN NASİHATTAN YEĞDİR

Beni izlemekte olan okurlarım hatırlarlar. Güya ilericilik, Atatürkçülük sanarak iktidarın ileri gelenleri için Türk değil, Yahudi, Rum, Arap, Ermeni kökenli olduklarını ileri süren paylaşımlara karşı kararlılıkla karşı çıkmıştım. Onları öyle bile olsalar kökenlerinden ötürü değil, yapıp ettiklerine bakarak eleştirmemiz gerektiğini kaç kez yazdım. Şimdi aynı şeyi, iktidarın sözcüleri, karşılarındaki aday için yapıyorlar. Bu yola başvurmaları onların elinde yalnızca yalanların kaldığını gösteriyor.

Akacak kan damarda durmazmış. Demek ki, uzun da sürse bu siyasi deneyimi yaşamamız kaderde varmış. Ancak bir musibet bin nasihatten yeğdir demişler. Türkiye halkı da böyle böyle olgunlaşıyoruz. (7 Haziran 2019)

 


MAKALEYE YORUM YAZIN

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.


Site en altı
yukarı çık