• 15 June 2016, Wednesday 18:56
ZekiSarıhan

Zeki Sarıhan

“Atalarımız tertemizdir!”

Zeki SARIHAN

1 Mart 1922 günü Türkiye Büyük Millet Meclisi üçüncü çalışma yılana girmektedir. Meclis Başkanı ve Başkomutan Mustafa Kemal Paşa, günlerdir merakla beklenen konuşmasının bir yerinde şunları söylüyor:

“Türkiye’nin sahibi ve efendisi kimdir? (‘Köylüler’ sesleri) Bunun cevabını birlikte verelim: Türkiye’nin hakiki sahibi ve efendisi, hakiki üretici olan köylüdür. (Şiddetli ve sürekli alkışlar) O halde, herkesten daha çok refah, saadet ve servete müstahak ve layık olan köylüdür. (Sürekli alkışlar) Dolayısıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi hükümetinin iktisadi siyaseti bu asli gayeyi elde etmeye yöneliktir.

Efendiler; diyebilirim ki bugünkü felaket ve sefaletin yegâne sebebi, bu hakikatin gafili bulunmamızdır.

Tunalı Hilmi B. (Bolu): Allah’a çok hamdederim ki, bu sözleri işitiyorum.

Mustafa Kemal Paşa (devamla): Hakikaten yedi asırdan beri cihanın muhtelif taraflarına sevk ederek, kanlarını akıttığımız, kemiklerini topraklarında bıraktığımız ve yedi asırdan beri emeklerini ellerinden alıp israf eylediğimiz ve buna karşılık daima hakaret ve aşağılama ile mukabele ettiğimiz ve bunca fedakârlık ve ihsanlarına karşı nankörlük, küstahlık, cabbarlıkla uşak menzilesine indirmek istediğimiz bu asil sahibin huzurunda bugün büyük bir hicap ve ihtiramla hakiki vaziyetimizi alalım. (Şiddetli alkışlar)

Tunalı Hilmi B: Yaşa ulu ruhlu Paşam, yaşa. (Atatürk’ün Bütün Eserleri Cilt 12, s. 279.)

Atatürk’ün çok bilinen bu sözünü hatırlatmamın nedeni, memleketin asıl sahibinin üretici köylü olduğu ve ona saygı duyulmasını hatırlatması değildir. Bu vesileyle 700 yıllık imparatorluk tarihinde yöneticilerin köylü politikasını çok vurucu sözlerle yerden yere çalmasını hatırlatmaktır.

Köylülerin emeklerini ellerinden alan, onların kemiklerini yedi diyarda bırakan padişahlar, vezirler, paşalar Mustafa Kemal Paşa’nın dedeleri değil midir? Bu sözleri İstanbul’da oturan Padişah’la arasının iyi olmayışına bağlayamayız. Çünkü henüz padişahlığın kaldırılmasına sekiz, cumhuriyetin ilanına ise 20 ay vardır. Mustafa Kemal’in şiddetle eleştirdiği köylülere karşı tutum bütün bir feodal merkezin uyguladığı politikadır. Bu sözler Osmanlılıktan ayrılmayı değil, çoğul eki kullanıldığına göre kendilerinin de içinde bulunduğu bir sistemin eleştirisini ifade ediyor.Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni Osmanlı yurttaşlık kimliğini taşıyan vatanseverler kurmuşlardır. Fakat aynı zamanda bu kimlikte bir dönüşüm sağlamaktadırlar. Geçmişin bazı politikalarını eleştirmeleri doğaldır. Değilse yenisini kuramazlardı. 
Günümüzde de savaşsız ve sömürüsüz bir barış düzeni kurmak isteyenler, geçmişteki açgözlülüğü, milletleri birbirine düşüren milli düşmanlıkları, kıyım ve kırımları eleştirmeden bunu yapamazlar. Yapamadıkları için de yaşadığımız dönemin faciaları sürüp gitmektedir.

 

Fotoğrafın büyüğü

Milletlerin yaşadıkları büyük travmaları fotoğrafın bütününe bakmadan ‘’Benim atalarım böyle bir şey yapmaz. Onlar asıl kendilerine baksınlar’’ gibi savunmalarla, ‘’Kahpeler, gâvurlar’’ gibi hakaretlerle halının altına süpürmek doğru değildir.

O büyük fotoğrafta ne var?
 Emperyalistler, geçen yüzyılın başlarında dünyayı aralarında paylaşmışlardı. Almanlar bu paylaşımda paylarına az yer düştüğünü ileri sürerek yeni bir paylaşım istiyordu.

Bunun için henüz tam sömürgeleşmemiş Osmanlı topraklarına göz diktiler. Türkiye’de ise sermaye biriktirememiş ve servetlere susamış İttihatçı bir burjuva zümresi vardı. Ülkede sanayi ve ticaret Hıristiyan azınlıkların elinde idi. Bunlara el konulması Almanların da işine geliyordu, çünkü Hindistan yolu Türkiye’den geçiyordu. Bu geniş coğrafya’ya Almanlar ‘’Enverland’’ adını taktılar.

Enverland’da artık Alman banka sermayesi, ticareti ve kültürü egemen olmalıydı. Sermaye ve mülkler el değiştirmeliydi. Yaşanan faciaların nedeni budur. Ama bir zenginler sınıfının da temelleri atıldı.

Muhafazakârı, milliyetçisi ve sosyal demokratları açıklama yapmakta sıraya girdiğine göre bunun ne kadar da çok siyasi varisi varmış! (3 Haziran 2016)

Kitap: Osmanlı Ermeni Olayı Sahne-i Facia, Hüseyin Hasançebi, İstanbul, 2010, Pencere Yayınları, 224 sayfa (Kitap tehcirdeki Alman rolünü anlatmaktadır.)


MAKALEYE YORUM YAZIN

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.


Site en altı
yukarı çık