• 01 March 2023, Wednesday 10:53
ZekiSarıhan

Zeki Sarıhan

NİÇİN VE NASIL YAZIYORUM?

Yazmak benim için bir tutkudur. Aynı zamanda bir alışkanlıktır. Nasıl okumadan yapamasam yazmadan da yapamam.

Bu, bir dışavurum eylemi mi, yoksa öğretmenlikten gelen bir alışkanlık mı?

Ben okuyarak birşeyler öğreniyorum. Öğrendiklerimi ve inandıklarımı niçin kendime saklayayım? Bunları başka insanlara iletmek, duyurmak, onların da bunları bilmesini sağlamak iyi olmaz mı?

Kendimi bildim bileli yazıyorum. Daha ilkokul üçüncü sınıfta duyduğum atasözlerini bir deftere yazıyordum. Beşinci sınıfta günlük tutmaya başladım. Bazı yıllar zorunlu kesintiye uğradıysa da ömrüm boyunca buna devam ettim. Şimdi 52. defterdeyim. Bunu tamamen kendim için, yaşadıklarımı ileride hatırlamak için yapıyor da olsam, geçmiş olaylarla ilgili yazılarımda bana belleklik görevi yapıyor. Defterleri açıp bakıyorum. Şu olay ne zaman olmuş? O zaman neler yazmışım

Başkalarına duyurmak için yazma eylemim de Öğretmen Okulu (ortaokul) döneminde başlıyor. Okul duvar gazetesinde az mı yazım yayımlandı. Okulun basılı bülteninde yayımlanan ilk yazımı ise nasıl unutabilirim? İşte ilk kez benim bir yazım da matbaa harfleriyle basılmış (1960) ve başkaları da bunu okuyor!

Ya, Öğretmen Okulunun Lise sınıflarında birkaç arkadaşla birlikte dergi çıkarma girişimi…(Sorun.) Okul yönetimi o sayıyı toplatmasaydı, dergimiz ilk sayıda kalacak değildi. Köyde çıkardığımız duvar gazetesini, çeşmeye gelenlerin görebileceği bir ahırın duvarına asıyorduk. İlk öğretmenlik yıllarında yerel gazetelere yazılar göndermenin yanında mesleğin üçüncü yılında köylülerin sorunlarını dile getirmek ve onların kalkınmasına yardımcı olmak için köyde hazırlanıp kasabada bastırılan ve öğretmenlere, muhtarlara gönderilen, o dönemin tek köy gazetesi İleri Köy (1966-1967).

Önce TÖB-DER Fatsa Şubesinde teksirle çoğaltılan Haftalık Haber Bülteni, (1974-1975) sonra İnebolu TÖB-DER adına gene teksirle çoğaltılan aylık Heyamola (1977), ardından Polatlı Postası’nda haftalık yazılar. (1977) Bir yandan da günlük gazeteler, ardından aylık ve haftalık dergilere yöneliş (Aydınlık, Cumhuriyet, Siyah Beyaz)

Sıra, arkadaşlarla birlikte aylık bir meslek dergisi çıkarmaya gelmiştir. Öğretmenlerin mesleğe ilgisini çekmek, onlar arasındaki parçalanmışlığa son vermek amacıyla. Gazeteler gibi dergiler de birer değirmen gibidir, öğütmek için sürekli yazı isterler. Haber yazmak, araştırma yapmak, başyazılar yazmak, öğretmenliğin yanında ikinci bir mesleğinizdir artık. Sarı basın kartınız bile olmuştur. Derginin tam 40 yıllık ömrünün 32 yılının (1980-2011) her sayısında iziniz vardır.

Sosyal medya dönemi açıldığında boş oturacak değilsiniz. Öğretmenlik nasıl emekli olunca sona ermezse, bir yazar da hiçbir zaman pijama-terlik-televizyon düzenine geçemez. Düşüncelerini mümkün olduğu kadar çok insanla paylaşmaya çaba gösterir. Bunun mecraları facebook, e-posta grupları, adınıza açılmış blog ve haber-yorum siteleridir. Her yazınız böylece, yüzlerce, binlerce kişiye ulaşma olanağına kavuşur. Ortalama haftada iki yazı paylaşmak normaldir.

Gelelim kitaplara (42 kitap): Eli kalem tutan herkes gibi, araştırmalarınızın, makale ve fıkralarınızın kitap olarak basılıp raflarda yerini almasını istersiniz. Her kitabınız basıldığında yeni bir çocuğunuz olmuş gibidir. Kitaplarınızın kimisi ilk baskıda kalır, kimisi birkaç baskı yapar, “Ben sizin kitabınızı okudum” diyen birine rastlarsanız memnun olursunuz. Bunlar, başka araştırma ve yorumlara kaynaklık yapıyorsa memnunluğunuz artar.

Her görüşün olduğu gibi her yazarın da bir mevsimi vardır. Bazı zaman olur ki, kitaplarınız nerdeyse kapışılır, bazı zaman imza masalarında yanınıza uğrayan olmaz. Herhangi bir derinliği olmayan fakat bol reklamı yapılmış bir kitabın yazarı önünde uzun kuyruklar görünce mevsimlik yazar olmanın özelliğini daha iyi anlarsınız. Çok geçmeden bu görüşler piyasadan çekilir, yerini yeni piyasa yazarları alır. Dişe dokunur kitapların ise az da olsa arayanı her zaman bulunur.

Bir yazara yol gösteren ilkeler neler olmalıdır? “Büyük insanlığın” yararını gözetmek, halka yalan söylememek, dili maharetle kullanmak bunların başlıcalarıdır. İlkokullarda çocuklara bir zamanlar her sabah içtirilen ant gibi benim de 6.10.2013’te ilan edilmiş bir “Andım” var. Onu belirterek bu bahse son verelim.

ZEKİ SARIHAN’IN ANDI

YAZI VE KONUŞMALARIMDA

· Yalnız halkın, haksızlığa uğrayanların, ezilenlerin haklarını gözeteceğime,

· Bütün halkları ve milletleri eşit ve kardeş sayacağıma,

· Her gerçeği söyleyemesem de söylediklerimin her zaman gerçek olacağına,

· Kim olursa olsun haklının hakkını daima teslim edeceğime,

· Düşüncelerimi açıklarken cesur davranacağıma,

· Kendi üslubumu yaratmaya çalışacağıma,

· Halk avcılığı (demagoji) yapmayacağıma,

· İyi bilmediğim konularda kesin hükümler vermeyeceğime,

· Herkesten öğrenmeye çaba göstereceğime,

· Hatalarımı düzeltmekten geri kalmayacağıma,

· Kimseye iftira etmeyeceğime,

· Herkesin kişilik haklarına saygılı olacağıma,

· Açık ve anlaşılır, özenli bir dil kullanacağıma,

· Yararlandığım kaynakları belirteceğime,

· Düşüncelerime yönelen eleştirileri anlayışla karşılayacağıma,

SÖZ VERİRİM

(Anlatımın Dayanılmaz Sihri-Kendini Yaratmak, Mavi Ada Dergisi 2023 Yıllığı, s.55-57)

(25 Şubat 2023)

 

 


MAKALEYE YORUM YAZIN

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.


Site en altı
yukarı çık