• 30 December 2020, Wednesday 13:13
ZekiSarıhan

Zeki Sarıhan

27 ARALIK: KIRLARDAN ŞEHİRLERE

Türkiye’nin son yüzyılında 27 Aralık, Anadolu ve Rumeli Müdafaai Hukuk Cemiyeti Yönetim Kurulunun (Heyeti Temsiliye), Sivas’tan Ankara’ya geldiği gündür. Millî Mücadele’nin il yılı olan 1919’da, bağımsızlık için ortaya atılan önderlerin şevkini ve bağlılığına bakın ki, Ankara merkezli 20. Kolordu Kumandanı Ali Fuat Paşa, günlerce çalışarak görkemli bir karşılama töreni düzenlemiştir. Ankara’daki bütün kurumları ve cemaatleri bu iş için seferber etmiştir. Bu hem onarın arasındaki amaç birliğini, şevklerini gösteriyor, hem de dışarıya karşı mesaj niteliği taşıyordu.

Bağımsızlık hareketinin başarıya ulaşma şansı olduğu Erzurum Kongresinde hissedilmiş, Sivas Kongresiyle iyice anlaşılmıştı. Türkiye’de artık biri İstanbul Hükümeti, diğeri Sivas olmak üzere iki iktidar odağı vardı. Heyeti Temsiliye’nin Ankara’ya gelmesiyle Sivas’taki iktidar Ankara’ya taşınmıştır. Bu şehir Kayseri, Konya da olabilirdi. Ankara’yı öne çıkaran, İstanbul’a en yakın demiryolu ucunda bulunmasıydı.

Bu bilgiler, Kurtuluş Savaşı veya Mustafa Kemal Paşa’nın hayatını anlatan bütün kitaplarda vardır. O kitaplarda olmayan, bu olayın çağımızdaki kurtuluş savaşlarıyla benzer yanlarıdır. Çin Kurtuluş Savaşı ve sosyal devriminin önderi Mao Ze Dung, kendi ülkesindeki savaşın yasalarını açıklarken çağımızdaki kurtuluş savaşlarının ortak yasalarını da yazmıştır. Heyeti Temsiliye’nin Ankara’yı üs edinmesinin ve savaşı buradan yönetmesinin diğer kurtuluş savaşlarıyla ortak yanı şudur:

Bu savaşlar, emperyalistlerin ikmal merkezlerinden uzak köylük alanları üs edinirler. Çünkü savaşın asıl kuvvetini köylerden derleyeceklerdir. O zamanki Türkiye bir köylü denizidir. Bu durum Mustafa Kemal Paşa’ya “Köylü milletin efendisidir” cümlesini ilham edecektir.

İkincisi: İktidar parça parça ele geçirilecektir ve bu genişleme kırlardan şehirlere doğru olacaktır. Tam da öyle olmuştur. Kastamonu, Eskişehir gibi merkezler iktidar değişimine uğramıştır. Ankara, daha önce Hürriyet ve İtilafçılardan kurtarılmıştı. Konya, Yozgat, Bolu-Düzce-Adapazarı’ndaki isyanların bastırılmasıyla da bu alan genişlemiştir. Güneydoğu ve Çukurova kent ve kasabalarının kurtarılmasını en son Batı Anadolu’da Yunan işgalinin def edilmesi izlemiş, bunu Doğu Trakya’nın barışçı yoldan teslim alınmasından sonra fiilen Türklerin egemenliğine geçen İstanbul’dan işgal kuvvetlerinin çekilmesi 1923 yılını bulmuştur.

Demek ki neymiş? Kurtuluş Savaşı ülkenin köylük bölgelerinde üstlenerek, kırlardan şehirlere doğru, ülkenin parça parça ele geçirilmesi rotasını izlemiştir. Çin, Vietnam, Kore, Küba, Cezayir kurtuluş savaşları gibi birçok ülkenin tarihi de bunu doğruluyor.

Tarih kitaplarında ne kadar geniş anlatılırsa anlatılsın, yazarlar şu “Köylük bilgelerde üs kurma, kırlardan şehirlere, iktidarın parça parça ele geçirilmesi” kavramlarını kullanmaktan şiddetle kaçınıyorlar. Hele Mao’nun mücadelesiyle Mustafa Kemal Paşa’nın önderlik ettiği arasında bu benzerliğin kurulmasına yanaşmıyorlar. Sanki bu benzerliği kurarlarsa Kurtuluş Savaşı ve Mustafa Kemal Paşa lekelenecektir.

“Bunu nereden biliyorsun?” diye soruyorsanız, “Kurtuluş Savaşı’nın Kanunları” adlı özgün çalışmamın birkaç yıldır yayıncı bulamamasından anlıyorum. Metin, birinden bu gerekçeyle, ikincisinden gerekçe gösterilmeden geri döndü. Şimdi üçüncüsünde. Onun da ideolojik bazı itirazları varmış. Neler olduğunu henüz öğrenemedim.

Kurtuluş Savaşımızla ve onun başkomutanıyla pek övünürüz ama bu savaşı diğer kurtuluş savaşlarıyla karşılaştırmak ve sosyolojik özellikleri üzerinde denemeler yapma anlayışına henüz ulaşamadık. İş gele gele Atatürk öldüğünde geride kalan içki şişelerinin envanterini yazmaya kadar geldi!

Bunun nedeni, sözünü ettiğimiz kurtuluş savaşlarının sosyal bir devrime dönüşmesi, Türkiye’nin ise Savaştan sonra kapitalist bir rotaya yönelmesi ve o devrimlerle arasına kalın bir çizgi çekmesidir. Kurtuluş Savaşı’nı anlatırken “gerilla” sözcüğünü bile kullanamıyoruz. Oysa Balıkesir dağlarında savaşın sonuna kadar müfrezesiyle dağlarda savaşan İbrahim Ethem Bey’in ilk baskısı 1936’da yapılan kitabının adı “Demirci Akıncıları-Gerilla)” idi. Daha sonraki baskılarda “Gerilla” sözcüğü çıkarılmıştır. Çünkü Türkiye Amerikan askeri sistemine girdikten sonra artık “Kont-gerillacı” olmuştur. 

zekisarihan.com

   


MAKALEYE YORUM YAZIN

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.


Site en altı
yukarı çık