• 05 December 2016, Monday 18:46
ZekiSarıhan

Zeki Sarıhan

Köksal Toptan’ın çiçekleri

Zeki SARIHAN

Bugün içinde bulunduğumuz doğal olmayan durum ne kadar sürer bilinmez ama umutsuz olmak gerekmez. Bu millet neler gördü geçirdi…

Toplumumuz 12 Eylül’den önce derin bir kargaşanın içine düşürüldü. Kenan Evren ve arkadaşları, bundan yararlanıp devlet ve Atatürk fetişizmi yaratarak toplumu faşist bir yönetim altına almak istediler ve bütün kurumları buna göre biçimlendirdiler.

Ünlü avukatlarımızdan M. Emin Değer, “Zeki, bunların kurduğu rejim yüz yıl devam eder!” deyince:

“Sen ne diyorsun Emin Abi?” dedim, “Üç beş yıl esip savururlar, sonra bunların da hükmü kalmaz. Bu toplum ne badirelerden geçti?”

Nitekim Kenan Evren rejiminin biçtiği giysi birkaç yıl içinde topluma dar gelmeye başladı. Orasından burasından dikiş attı, parçalandı.

Yaratılmak istenen eğitim sistemi de öğrencilere, öğretmenlere, eğitim yöneticilerine hiç yakışmadı. Bu giysiyi birdenbire değilse de yavaş yavaş üzerlerinden atmaya başladılar.

20 Ekim 1991’de yapılan genel seçimlerin sonuçları üzerine DYP-SHP ortaklık hükümeti kuruldu. ANAP Hükümetinin Milli Eğitim Bakanı Avni Akyol’dan DYP’li Köksal Toptan, 21 Kasım 1991 günü görevi devraldı.

Biz de onunla bir görüşme yaparak eğitimin demokratikleşmesi konusunda sorular yöneltmeli ve onun görüşlerini okurlara duyurmalıydık. Hemen ertesi günü ziyaretçi kuyruğuna girerek kendisinden özel bir görüşme istedim. Özel kalemine not ettirdi ve 26 Kasım 1991 günü öğleden sonra için görüşmeye çağrıldık.

Bir kısmı herhalde ricacılar olan kutlama kuyruğu koridora taşmıştı. Bir süre bekledikten sonra ziyaretçi gruplarından biriyle makamına alındık. “Sizinle görüşeceğim, arka tarafa bir yere oturun” dedi. Odadaki grup çıktıktan sonra özel kalemine “İçeriye on dakika kimseyi almayın” diye emir vererek bizimle görüşmeye başladı ama görüşme 20 dakika sürdü. Ben sorular sorup yanıtlarını not ederken Gülsüm Tezcan fotoğraf çekti.

Sorularımıza verdiği yanıtlara göre: Köksal Toptan Türkiye’nin en büyük bakanlığını üstlenmenin idraki ve sorumluluğunu onurla taşıyan bir duygu içindeydi. Öğretmenler toplumun en saygın kesimi olduklarının farkında olmalıydılar. Eğitime bütçeden en yüksek payın ayrılması için kavga verecekti. Başta dergimiz olmak üzere öğretmen kuruluşlarıyla da görüşecekti. Öğretmen dergileri, onun öğretmenlere ulaşmasında en büyük yardımcısı olacaktı. Sorunları birlikte çözebilirdik. Makam odasının kapısı öğretmenlere hiç kapanmayacaktı.  Memur sendikaları kurulmalıydı. Bunun için anayasa değişikliğine gerek vardı. Bunu yapıp öğretmenlerin sendikalaşmasını sağlamak ve eğitimin önündeki sorunları onlarla çözmek ideali içindeydi. Sendikalaşma demek, tabii toplu sözleşme ve grev hakkını da beraberinde getiriyordu.

Milli eğitimde partizan kadrolaşmayı önlemek için yöneticilerini öğretmenlerin seçmesini nasıl karşılardı? Toptan, bu konuya üniversiteden başlamak gerektiğini, sıra eğitim yöneticilerinin seçimine de geleceğini düşünüyordu. Laiklik artık tartışma konusu yapılmamalıydı. Laiklik dindara din ve vicdan özgürlüğü, dindar olmayana da istediği gibi davranmayı öngörüyordu. İslam’da zorlama yoktu. Bu alanı başkalarının doldurmaması için din eğitimi devlet tarafından verilmeliydi. Bakanlıkta kayırma yapmayacaktı. Bakanlığa siyaset sokturmayacaktı. Yöneticilerin öğretmenler tarafından seçilmesine memnun olurdu. Bunun yasal dayanağını bildiren bir proje verirsek yapılabilirliğini de inceleyecekti…

Bakanın odası birkaç gündür kutlamaya gelenlerin getirdiği nadide çiçeklerle doluydu.

“Bu kadar çiçeği ne yapacaksınız?” diye sordum.

“Birini Gülsüm Hanım’a verebilirim” dedi.

“Bir çiçek de dergimiz bürosu için isterim” dedim.

“Siz de birini seçin” dedi. “Yalnız arka kapıdan çıkın, kapıda bekleyen ziyaretçiler görmesin!” diye ekledi. Gerçekten hediye getirilen bir çiçeğin başka bir ziyaretçi tarafından alınıp götürülmesi hoş olmazdı!

Gülsüm’le birer saksı omuzladık ve arka kapıdan koridora çıktık.

Bakan Hasan Sağlam’ın bizi makamından kovmasından beri 9 yıl geçmişti…

Dergi bürosundaki çiçeğin adını “Köksal Toptan Çiçeği” koyduk.

Öğretmen Dünyası’nda 20 yıla yakın yaşadı. Dergi sekreteri Selime Özkuzucu’nun izinli olduğu bir yaz ayında sulanması ihmal edildiği için kurumuş…

Bakımsız kalan milli eğitimimizin kuruması gibi…

(2 Aralık 2016)


MAKALEYE YORUM YAZIN

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.


Site en altı
yukarı çık