• 12 July 2017, Wednesday 20:25
ZekiSarıhan

Zeki Sarıhan

Herkes yürürse ne olur?

Zeki SARIHAN

Adalet Yürüyüşü karşısında Hükümet yetkililerinin, kara kara düşündüklerini sabah akşam verdikleri demeçlerden anlıyoruz. Sözleri içinde en gülünç olanı, hakların yürüyüşle alınmayacağı, muhalefetin varsa bir isteği bunu parlamentoda dile getirmesi, mahkemeye başvurması gerektiğidir. Böylece muhalefeti kendi çöplükleri saydıkları Meclise hapsederek ve kendi emirleri altındaki adliye kapılarında beyhude yere bekleterek saltanatlarını sürdürmek istiyorlar.

Adalet Yürüyüşü kalplerine korku salmıştır fakat onları daha da büyük korkulara uğratan, milletin hak aramak üzere meydanlara ve yollara çıkmasıdır.

Herkes yürürse ne olur?

Haklı bir isteğe dayandığı takdirde herkesin yürümesinden daha etkili ve sevindirici bir yol yoktur. Bunu iktidar da bilmekte ve asker, polis, adliye, büyük çoğunluğu ile basın ve iş dünyasına dayandığı halde kendisini destekleyen kitleleri iktidarını pekiştirmek için meydanlara çağırmaktadır. Bu çağrıya olumlu cevap veren onların gözünde “millet”tir, adalet arayan halk kitlelerine ise yapıştırmadıkları kötü yafta kalmıyor.

“ANARŞİ OLUR”

Bakınız 50 yıl önceki bir halk hareketinde taraflar nasıl saflaşmıştır?

Aşağıda Beyceli Köylülerinin Yol Yürüyüşü’nde iktidar tarafını tutan Ordu Sesi gazetesinin sahibi “Yürüyüş Ne Sağladı?” başlıklı yazısında ne yazmış:

 

Beyceli köyü yürüyüş yaptı.

Seksen iki km.lik yolu iki günde katedip Ordu’ya geldiler.

125 insan, bitkin, tüm gücünü ayaklarından, dizlerinden yola ve toprağa aktararak geldiler.

Niçin?

Programa alınan köy yollarının bugüne dek yapılmaması ve üstelik programdan çıkarılması sebep olmuştur bu yürüyüşe.

Köylü, yolun, okulun, suyunun yapılmasını istemekte yerden göğe kadar haklıdır.

Fakat isteme şekli “Yürüyüş” değildir.

Anayasa’nın kanatları altına girip ‘Demokratik bir harekettir’ diye köylüyü yürüyüşe geçirmek ne köye fayda sağlar ve ne de devletin ildeki temsilcilerinin ve sorumluların aklını başlarına devşirir.

Beyceli köylülerinin yürüyüşü de hiçbir fayda sağlamamıştır.

Hele genç ve ateşli öğretmen Zeki Sarıhan’ın iddiaları ve ileri attığı fikirlerini hiç beğenmediğimizi ifade etmek isteriz.

“İstanbul’daki Dolmabahçe Sarayı’na gömülen para, yollara, köylere sarf edilseydi, Türkiye bugün kalkınmış olurdu. Kırk yıl önce köye eğileydiler, bu işler halledilirdi’ demek köylünün şehre yürüyüşünü gerektirmez.

Öğretmen bizim ‘500 köy, yol isteriz! diye yola çıkarsa o zaman ne olacak?’ diye makalemizde söz edişimize de değinerek:

‘Hepsi yürüyüşe kalksın, işler daha çabuk hallolur’ demiştir.

Hayır, böyle bir davranış demokratik değil, aksine ‘anarşist’ bir nitelik taşır.

‘Hükümet, Ordu ili emrine 5 adet dozer vermiş’ diyoruz.

Öğretmen ‘Yeteri kadar versin’ diyor.

‘Ne ile?’ diye sorunca:

‘İsraftan, saray ve kâşaneler yapmaktan vazgeçsin’ şeklinde karşılık veriyor.

Sayın öğretmen asıl görevini unutmuşa benziyor.

Kendisine tevdi edilen çocukları yetiştirip yurda faydalı kılmaya çalışacağına, köyünün başına geçmiş Hükümete akıl öğretiyor!

Bu görülmüş, duyulmuş bir şey değildir.

O tertemiz, berrak köy duygusunu bulandırmak, doğru bir hareket değildir ve olamaz.

Öğretmen tüm köylüyü yürüyüşe çıkaracağına ileri gelenlerden iki-üç kişilik bir temsilciyi Valiye gönderseydi, daha güzel hareket etmiş ve daha olumlu sonuçlar alabilirdi. Daha doğrusu tüm köylünün vardığı sonuca varabilirdi.

 

YATIRIMLAR KÖY İÇİN

YAPILSAYDI

Rıza Şimşek’in bu yazısına Ordu’da yayımlanan Haber gazetesinin 31 Temmuz 1967 tarihli sayısında T.Ö imzasıyla şu yanıt verilmiştir:

Bu direnişi durdurmaya imkân yoktur. Aile müesseseleri bunun ufak örnekleridir.

Hükümete akıl öğretmek günah değil sevaptır, sevap.

İlimizde 10 tane dozer olsaydı şimdi köy yolları çoktan açılmıştı.

Niye dozerimiz yok? Bir dozer 350 bin lira, onun için mi?

Hiç düşündünüz mü? Vali konağı yapılmasaydı, Deniz Lokantası olmasaydı kaç dozer olurdu?

En aşağı on tane. Vali konağı ile Deniz Lokantası bize ne veriyor?

Sen böyle iş yeri yaparsan, ben hem yürürüm, hem de bar bar bağırırım.

 

Aynı gazetenin ertesi günkü sayısında, aynı imzayla şu yazı çıkmıştır:

70 bin liralık hava fişeği, 750 bin liralık yüzük, 60 bin liralık çiçek, elbiseler, saatler, hapsi 5 milyonu bulmuş.

Dışişleri Bakanlığı sekreter muavininin, Washington, Siyasal Bilgiler Fakültesi son sınıf talebesi oğlu ile Beyrutlu işadamının kızı İstanbul’da 2 milyon harcayarak evlenmişler.

Yol için yürüyen Beyceli köylüsünü hor görenler bu düğünden çok hoşlanmışlardır her halde…

Bir de Beycelileri uyandırmış, onlara 4.000 kitaplık bir okuma odası kazandırmış, kumar, içki, cinayet gibi hastalıkları yok etmiş köy ileri gelenleri ile öğretmenleri ihbar eden alıklar sevinmişlerdir her halde…

 

Haber’in bu yazılarına Ordu Sesi’nin 3 Ağustos 1967 tarihli sayısında Rıza Şimşek’in başyazıyla yanıt verilmiştir.

 

“ÖĞRETMEN HÜKÜMETE

AKIL VEREMEZ”

Hele şu parlak fikre bakın:

“Hükümete akıl öğretmek günah değil, sevaptır sevap…”

Kim öğretecek bu aklı?

Tüm Türk ulusunun oy çoğunluğu ile seçip başına getirdiği hükümet akılsız mıdır ki Beyceli köyünü yürüyüşe zorlayan köy öğretmeni akıl öğretecek?

O zihniyet değil midir ki bu satırların yazarına: ‘Milyonlara mal olan Dolmabahçe Sarıyı yapılmasaydı, kırk yıl önce köye bakılsaydı… Saraylar, kâşaneler, köşkler yapılmasaydı…’ diyen?

Hükümete akıl öğretme böyle mi olur?

İcraatı beğenilmeyen hükümete akıl verilmez, seçim zamanı oy vermemekle, iktidar düşürülüyor.

Her köy yürüyüşe kalkmak suretiyle akıl vermeye başlarsa, o memlekette anarşi hortlamış demektir…

Eğer Vali o gün, Beyceli köyüne ‘Peki, yarın köyünüze dozeri gönderiyorum’ deseydi.

Yolu olmayan 500 köy, ertesi gün aynı şekilde yürüyüşe kalkabilirdi.

O zaman ne olacaktı?

Köyler, ilçeler, vilayete yürüse vilayetlerin de yapacağı tek şey,

Ankara yolunu tutmaktır. Ve Türkiye hareket halinde. Nereye gittiği ne yapmak istediği belli olmayan bir hareket. Bu mudur vatanseverlik? Biz Beyceli köyü halkının “sessiz yürüyüşü”nü tasvip etmedik, etmiyoruz.

 

AKIL AKILDAN ÜSTÜNDÜR

4 Ağustos 1967 tarihli Haber’de gene T.Ö imzasıyla Rıza Şimşek’e yanıt verilmektedir:

Akıl vardır çerçeveleyip duvara asası gelir insanın! Yine akıl vardır diğerlerinden üstündür. Yine akıl vardır, sahibi ördek misali hep ters dalar…

Bir öğretmen, tesadüflerin ve diğer etkenlerin yardımı ile B.M. Meclisi’ne gelmiş çok milletvekillerinden daha akıllı olabilir. Meclis’te bulunmak akıllı olmaya sebep gösterilemez. Akıl ve mantık bunu kabul etmez.

‘Hükümete akıl öğretmek sevaptır sevap’ sözümüz mahalli gazeteden birini, yine ters dalışlara itmiş!..

Hükümet zaman zaman dışarıdan müşavir, danışman vs. çağırır, fikir sorar, rapor ister, maaş verir, bazen de önemli bir yere tayin yapar.

Hükümet akılsız mıdır?...

‘Tüm Türk ulusunun oy çoğunluğu ile seçip başına getirdiği hükümet akılsız mıdır ki, Beyceli köyünü yürüyüşe zorlayan köy öğretmeni, akıl öğretecek?’

Bunları yazan gazete hükümete akıl verdiğine göre, şimdi hükümet akılsız mıdır?!...

İnsanlar vardır, yukarıda işaret ettiğimiz gibi akıl yüzünden ördek misali suya ters dalarlar…

-------------------------------------------------------

Kaynak: Zeki Sarıhan, Bir Ömür Böyle Geçti-Türkiye’de İlk Köy Yürüyüşü, Ankara, 2008.


MAKALEYE YORUM YAZIN

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.


Site en altı
yukarı çık