• 31 January 2017, Tuesday 18:20
ZekiSarıhan

Zeki Sarıhan

“Size gösterdiğim tahammülsüzlükten dolayı …”

Zeki SARIHAN

Eğitim İş Şube Başkanı Fethi Sönmez’in daveti ile 26 Kasım 1997 günü Düzce’ye gittim. Gençlik Merkezi’nde eğitimle ilgili bir oturuma katılacaktım. Fethi, ADD Genel Merkezi’nden de bir konuşmacı istemiş. Genel Merkez görevlileri o gün meşgul olacaklarından, eski başkanlarından olan avukatı görevlendirmişler. Ben sözü geçen avukatı, kendisi ADD başkanı iken ve ADD henüz küçük bir örgütken Emek İşhanı’ndaki bürosunda ziyaret etmiştim ama o bunu unutmuş olabilirdi. Başka bir vesile ile de karşılaşmamıştık.

Bu kez iki konuşmacı olarak, konferans nedeniyle ve Düzce’de Gençlik Merkezinde karşılaştık. Kürsüde yerimizi aldık. Oturum yöneticisi ilk konuşmayı avukata verdi. O, sözlerine beni kast ederek şöyle başladı:

“Bunlara itibar etmeyin. Bunlar sosyalizm ölünce şimdi kendilerini Atatürkçü göstermeye çalışıyorlar!”

Bu bana apaçık bir haksızlıktı. Benimle yıllar sonra karşılaşanlar veya çalışmalarımı uzaktan izleyenler görüşlerimde diretmemi kast ederek “Hiç değişmemişsin!” derler. Kimisi bunu bir övgü cümlesi olarak söyler, kiminin sözlerinde de bir hayret ifadesi sezilir.

Konuşmacı, beni başkalarıyla karıştırmış olmalıydı! Benim kimliğim sosyalizmle bütünleşmişti ve Sovyetler Birliği’nin sosyalizmden vazgeçmesi benim de ondan vazgeçmemi gerektirmezdi. Zaten doğru dürüst uygulansaydı orada sosyalizm yıkılmazdı.

Sosyalizm, yalnızca bir ekonomik sistemin değil, bir insanın bütün davranışlarına yön veren ahlak sistemiydi de. Ondan caymam için ne gibi bir sebep olabilirdi?

“Sosyalizm ölünce Atatürkçü kesildi!” denmesi bana hakaretten başka bir şey değildi. Demek ki ben arabanın yüksek yerine binen, yanardöner biriydim!

Atatürkçülüğe gelince, Atatürkçülüler antiemperyalist geniş cephenin bir parçasıydı. Kenan Evren yönetimi bütün devrimci ve yurtsever kişi ve kurumlara darbeler indirince biz sosyalistler ve Kemalistler birbirimize daha çok yaklaştık. Örneğin Türk Dil Kurumu ellerinden alınınca bu kurumun yetkililerinden Şerafettin Turan, Ömer Asım Aksoy, Satı Erişen, M. Rauf İnan, Atalay Yörükoğlu, Sami Nami Özerdim’le birlikte çalışıyorduk. Kimi danışma kurulumuzda idi. Kimi dergimizde yazı yazıyordu. Hatta katıksız bir Kemalist olduğu apaçık olan Satı Erişen yazı işleri müdürümüz oldu. Onlar bizim sosyalist olduğumuzu biliyorlardı ve buna bir itirazları yoktu. Kemalizm’le sosyalizmin arasına bir duvar da örmüyorlardı.

Ancak Atatürkçülük o gün de bugün de tek bir çizgide temsil edilemez. Soğuk Savaş döneminden kalma bir Atatürkçülük vardır ki sosyalizm onların en büyük düşmanıdır. Sosyalistleri Rus casusu olarak görürlerdi. “Ne Amerika Ne Rusya, Tam Bağımsız Türkiye” görüşünü savunsak da.

Sayın konuşmacının bana gösterdiği bühtanın altında kalamazdım. Konuşma sırası bana gelince konu ile ilgili olarak yalnızca şu cümleyi söyledim:

“Unutmamak gerekir ki, Kurtuluş Savaşının en mükemmel destanını bir sosyalist yazmıştır!”

Salonda bulunan 100 kadar izleyici bu sözlerimi hararetle alkışladı.

Panel bittiğinde her ikimiz, otobüs garajına ayrı ayrı zamanlarda gittik ve farklı otobüslerle Ankara’ya döndük…

 

“Yaptığım haksızlıktı …”

Durun, daha bitmedi.

Aradan üç yıl geçti. Bir gün işyerime bir telefon geldi. Avukat, Sıdıka Avar’ın Dağ Çiçeklerim kitabından birkaç nüsha aldıracaktı. Kitaptan elimizde bulunup bulunmadığını soruyordu. Bu vesile ile dedi ki:

“Size zamanında gösterdiğim tahammülsüzlük nedeniyle özür dilerim. Çalışmalarınızı izliyor ve takdir ediyorum…”

Ben de kimseyle bir sorunum olmadığını, kimseye kırgın da olmadığımı söyledim.

Bu vesileyle şunu belirtmek isterim: Bir aydın bir şeye körü körüne tabi olmaz. Sosyalizmi de Kemalizm’i de eleştirebilir. Eleştiri olmazsa hayat ilerlemez. Fakat bir sosyalistin sosyalist olduğunu gizlemesi, sosyalizm zayıfladığı zaman görüşlerinden tornistan etmesi, hele bunu kişisel bir yarar için yapması en azından ayıptır. Siyasi tarihimizde bir yıldız gibi parlamış sosyalistler, bunu nice eziyetler görerek kanıtladılar. Onların da canı vardı. Savundukları görüşler yıllar, yıllar geçtikten sonra toplum tarafından kabul gördü.

Günümüzün sorunlarını alt edebilmek için geniş bir cephe halinde mücadele etmek şarttır. Bu cephenin en önemli iki unsuru sosyalistler ve Kemalistlerdir. Bunun sınıfsal karşılığı işçi sınıfıyla küçük burjuvazi ve milli burjuvazinin cephe birliğidir. Bir sosyalistin “Ben artık Atatürkçüyüm” diyerek adeta günah çıkarması, bu cepheyi güçlendirmez. Aksine cephenin sol ayağını zayıflatır.

(26 Ocak 2017)


MAKALEYE YORUM YAZIN

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.


Site en altı
yukarı çık