• 14 June 2022, Tuesday 9:05
ZekiSarıhan

Zeki Sarıhan

Ben Aydınlıkçı İken 5: BARDAĞI TAŞIRAN DAMLA

İşçi Partisinden istifam ve atılmam süreci şöyle başladı: 2011 Genel Seçimlerine birkaç gün kala akşamüzeri eve ulaştığımda Ulusal Kanal’da Yıldırım Koç’un programına rastladım. Karşısında Güçbirliği adayı Hava Generali Erdoğan Karakuş vardı. Koç ona Ermeni kırımı iddiaları hakkında ne düşündüğünü sordu. Bunun çanak bir soru olduğu Karakuş’un şu yanıtıyla anlaşıldı. “Onların hiç biri öldürülmedi. Biz hepsinin mezarlarını biliyoruz!”

Halkların çektiği çile karşısında çok duyarlı olduğum için isyan ettim. “Benim bu adaya oy vermek için ne zorunluğum var” dedim. 12 Haziran 2011 günü yapılan seçimlerde oyumu CHP’ye verdim. Seçim sonuçları yayımlanınca bir seçim değerlendirme yazısı yazdım. “Seçimi Neden AKP Kazandı” başlıklı bu yazıda İşçi Partisi’nin durumunu da değerlendirdim ve oyumu nereye verdiğimi de yazdım. Doğu Perinçek Teori dergisindeki bir yazısında benim liberalliğe saptığımı yazdı.

Öğretmen Dünyası Yazı Kurulu üyesi Aydın Karataş’ın gündeme getirdiği bir konu oldu. Derneğin İP’li bazı üyeleri ben CHP’ye oy verdiğim için dernekten ayrılmayı düşünüyorlarmış. “Nasıl önlem alalım?” sorusuna karşılık “İstifaları yeni üyelerle karşılarız. Ben yıl sonunda yapılacak kongrede başkanlıktan ayrılacağım için ayrılmalarına gerek olmadığını bu arkadaşlara duyurabilirsiniz” dedim.

15 Eylül 2011’de partiden istifa etmeyi düşünmeye başladım. 3 Aralık 2011’de bir dönem önce söz verdiğim üzere Ulusal Eğitim Derneği başkanlığından ayrıldım. Bunun Parti ile aramdaki sorunlarla ilgisi yoktur. 9 Ocak 2012’de de Partiden istifa yazımı gerekçeleriyle birlikte Çankaya ilçe başkanlığına elden teslim ettim. İstifa yazımı yayımladım. Çeşitli mecralarda da yer aldı.

“BİZ İRADEMİZİ PERİNÇEK’E TESLİM ETTİK”

İstifamı öğrenenlerden yalnız iki İşçi Partili beni ziyaret ederek Partiden ayrılmamamı istediler. Bunlardan birine “Siz iradenizi Doğu Perinçek’e teslim etmişsiniz” dedim. “Evet dedi, biz irademizi ona teslim ettik.”              

Partiye oy vermediğimi açıkladığım gerekçesiyle Genel Merkez tarafından ihraç edilmem isteğiyle İl Disiplin Kurulu’na verildim. İl Disiplin Kurulu savunmamı istedi. Verdim. Kurul, ihraç talebini reddetti. Fakat o sırada Parti Merkez Komitesinin kararı ile bu kez Yüksek Disiplin Kurulu’na verildim. Yüksek Disiplin Kurulu, elden dolaştırdıkları anlaşılan evrakla partiden ihraç kararını aldı. Disiplin yönetmeliği emrettiği halde savunmamı almaya gerek görmedi ve kararı da bana gene disiplin yönetmeliğine aykırı olarak tebliğ etmedi. Ben kararı disiplin kurulu üyelerinden birinin telefonuna ulaşarak çok sonradan öğrendim. Parti Genel Merkezine şöyle bir yazı gönderdim: “Siz beni ihraç edemediniz. Ben kendim istifa ettim. Parti üyelik kütüğünde üyeliği sonlandırma nedeni olan bir hane varsa oraya ‘İstifaen’ yazmak zorundasınız.”

Ulusal Eğitim Derneği ve Öğretmen Dünyası yöneticileri, partiden ayrılmam konusunda yorumda bulunmadılar ve bir tepki de göstermediler. Yalnızca yeni başkan Nazım Mutlu, “İnsan rahat edemediği yerde durmamalı” gibi haklı bir yorumda bulundu. Ben de onlara şu tavsiyede bulundum: (17 Nisan 2013) Ulusal Eğitim Derneği’ni, çeşitli siyasi oluşumların peşine takılarak güçlerini harcama yerine eğitim konusuna odaklanın.” Başkandan “Sorunlar bir bütündür” yanıtını alınca “Siz bilirsiniz, benden söylemesi” dedim. Bir yıl sonra da gene aynı konuda uyarıda bulundum: “Ulusal Eğitim Derneğini İP ile yapışık bir hale getirmeyin. Zira İP’in bir geleceği yok!”

Bu bağımsız, kendi ayakları üzerinde durma ve daima kitlelere yaslanma tutumu benim baştan beri savunduğum bir görüştü. Öğretmen Dünyası ve Ulusal Eğitim Derneği’nin başında bulunduğum sürece, parti yayın organlarında görev almama ve partiye taraftar ve 1998’de üye olmama rağmen, partiyi bu işlere karıştırmamaya özen gösterdim ve aksini düşünen arkadaşlarla da zaman zaman cebelleştim. Bunun bir örneği olarak öğretmen Dünyası temsilcilerinin derginin sendikal tutumunu tartışmak üzere yaptığımız bir toplantıya Partinin yöneticilerinden Hüseyin Karanlık’ın katıldığını gördüm. Burada ne işi olduğunu sorduğumda “Parti her yerde vardır” yanıtını aldım. Bu tekil olaya karşı Parti merkezinin çalışmalarımız konusunda herhangi bir müdahalesiyle karşılaşmadım. Hatta bir gün Mehmet Bedri Gültekin’e bu gözlemimi aktardım. “Sen onun başındasın ya. Karışmamıza gerek yok” yanıtını aldım. Aydınlıkçı olduğum süre içinde bu partiden pek çok fedakâr devrimci dost kazandım. Bunların birçoğu bugün partili değiller.

Öğretmen Dünyası dergisi, Ulusal Eğitim Derneği tarafından 40. Yılını doldurunca Aralık 2019 sayısıyla yayın hayatına veda etti. Ulusal Eğitim Derneği’nin 3 Aralık 2019 yaptığı genel kongre Vatan Partisi taraftarlarıyla, Vatan Partisine tepkili olanların sertleşmesine sahne oldu. Kongreye yakın bir tarihte derneğe üye yapılan TGB’li birkaç gencin de oy kullanmasıyla Partililer seçimi kazandı. Artık “Onursal Genel Başkanı” olduğum bu dernekte yerim kalmamıştı. Bazı arkadaşlarla birlikte dernekten istifa ettik. Derneğin sonunu başka bir yazıda anlatacağım.

NEREDE HATA YAPTIM?

Partiden istifa edeli 11 yıl oldu. Fakat partiye üye olmakla hata ettiğimi anlıyorum. Israrlara rağmen üye olmayıp bağımsız kalsaydım, istifa veya atılma gibi bir olay olmayacaktı. Hadi üye olmakla hata ettim, Parti artık ideolojik olarak beni temsil etmemeye başladığı zaman istifa etmeliydim.

SONUÇ: Ben hâlâ 1970-1980’lerdeki Aydınlıkçı olmaktan rahatsız değilim. Aydınlık hareketi birçok devrimci gibi bana çok şey kazandırdı. Bu yazı dizisinde anlattığım bazı örneklerde olduğu gibi, onun her politikasını gözü kapalı savunmadım. Yazılarımla ve konuşmalarımla itirazlarımı dile getirdim. Görüşlerimiz uzlaşmaz bir noktaya ulaştığında (biraz geç de olsa) yollarımı bütünüyle ayırdım. Ben ayrılmasaydım da Partinin benden kurtulmak istediği hakkımdaki ihraç kararıyla anlaşıldı.

Partiden istifa ettiğim ve bunun gerekçelerini yayımladığım zaman fanatik bazı partililer, günümüzde “trol” denenlerin üslubuyla beni aslı olmayan şeylerle suçladılar. Fakat bir süre sonra onların bir kısmının da partiden ayrıldığını öğrendim. Bu yazı dizisine facebookta verilen yanıtlardan anlaşılacağı gibi bir kısmı trollüğe devam ediyor.  

İşçi Partisindeki gelişme, Türkiye’deki sosyalist hareketin zayıflaması, kitle hareketinin geri çekilmesiyle ilgilidir. Sosyalizmde bir gelecek görmeyenler, onun sağındaki akımlara adaylığını koydular. Ben ise sosyalist kimliğimi korumaya çalışıyorum. Hedef çok uzaklarda görünse de kendimi Kâbe’ye ulaşmaya çalışan karıncaya benzetiyorum. Karınca “Hiç değilse bu yolda ölürüm ya” demiş.

Yarının ne getireceğini kimse kestiremez. Kitleler de denizler gibidir. Bazen geri çekilirler, bazen tsunami yaratıp önlerinde ne varsa silip süpürürler.  

İşçi Partisi: Nereden nereye? (2000’e Doğru, 30 Ağustos 1987)


MAKALEYE YORUM YAZIN

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.


Site en altı
yukarı çık