• 11 August 2020, Tuesday 9:40
ZekiSarıhan

Zeki Sarıhan

SENİ KARDEŞLİKTEN REDDEDİYORUM!

Sevgili burjuva kardeşim,

Sana burjuva diye hitap ediyorum ama sınıfını tanımlamakta tereddüt ediyorum. Rantiyecisin, tefecisin, feodal artığısın. Kısaca burjuva diye hitap ediyorum. Sen anla.

Senin elinden çektiklerimiz nedir? Senin adına politika yapacak adamları piyasaya sürmüşsün. Meclisi doldurmuşsun. Hükümetini kurmuşsun. Türkiye’nin gelir kaynakları senin elinde. İstediğin yere istediğin parayı harcıyorsun. Ama biz çalışanlara, işsizlere, emeklilere gelince elin pek sıkı. Halkın iktidarı, demokrasi, insan hakları denince kaba etine iğne batırılmış gibi hop oturup hop kalkıyorsun. Gerçekleri yazan gazetecileri, seni eleştiren aydınları mahkemeye verdin, hapislere tıktın.  Muhalefetin kazandığı belediyelere kayyım tayin ediyorsun.

Her gün bir ikisi cinayete kurban giden kadınları korumak için hazırlanan İstanbul sözleşmesini, kadını eve kapatmak ve cariye gibi kullanmak isteyen bir avuç gericinin keyfi için feshetmeye kalkıyorsun!

İktidara gelmeden önce dilinin ucuyla söylediğin demokrasi vaatleri ne kadar da sahteymiş. Çok hoşuna giderdi değil mi meslek birliklerimizin bölüp parçalanması, kapılarına kilit asılması. Darmadağın bir kitle olurduk. Hiçbir direnme gücümüz kalmazdı. Sen de bu ülkede istediğin gibi ay oynatırdın. Keseni ağzına kadar doldurur, sığmayanları ayakkabı kutularına istif ederdin. Bir taraftan da bir Ortaçağ devleti kurmaya hazırlanırdın…  

Köpeksiz köy bulduğunu ve orada köteksiz gezeceğini sanıyordun. 12 Eylül rejimi sana ne güzel bir miras bırakmıştı.

ALDIĞIN AİLE TERBİYESİ BU MU?

Emekçilerin, kadınların, gençlerin yaptığı her gösteriye müdahale ediyorsun. Kafa kol yarmak sende. Kol bacak kırmak sende. Ağıza alınmayacak küfürler senin adamlarının ağzından eksik olmuyor. Anan baban sana hiç mi terbiye vermedi? Ne görgüsüz bir aileye mensupmuşsun. Bu ailenin tek bildiği şey, sömürmek, mallarına mal katmak, bankadaki hesaplarını şişirmek midir?

Bak burjuva kardeşim! Senin bu gidişinin sonu yok. Ne kadar uğraşsan bizim haklarımızın önünde duramayacaksın. Biz bu haklarımızı en geniş ittifaklarımızı hayata geçirip söke söke alacağız. O zaman insanlar şöyle bir geriye baktıklarında senin bu inatçı tutumuna hayret edecekler. “Allah Allah!” diyecekler, hayretten ağızları bir karış açılarak, “burjuva o zaman ne kadar da hödükmüş!”

Anlaşıldı, sen kuvvetine güveniyorsun. Copuna, medyana, parana, adliyene güveniyorsun. Yalnızca da kuvvetten anlıyorsun.

Böylece bize haklarımızı almak ve iktidara gelmek için ne yapmamız gerektiğini de öğretiyorsun. Daha kalabalık toplanın, daha büyük kuvvetler oluşturun, bölünmeyin, alanları öyle bir doldurun ki iğne atsam yere düşmesin” demek istiyorsun. Bundan sonra senin gösterdiğin yoldan gideceğiz…

Sevgili burjuva kardeşim!

Sen ne biçim kardeşsin Allah aşkına? İşin gücün bize baskı yapmak, yalan söylemek, entrika çevirmek. Tavşana kaç, tazıya tutu politikasıyla keyfine bakmak.

Sana “kardeşim” demeye dilim varmıyor. Doğrusu, Pir Sultan Abdal’la Hızır Paşa ne kadar kardeşse sen de bizimle o kadar kardeşsin.

Seni kardeşlikten reddediyorum!

(Bu yazı, sendikal haklar için 9 Mart 1996 günü Güvenpark’ta toplanan öğretmenlere yapılan polis saldırısı üzerine yazılmış, Öğretmen Dünyası’nın Nisan 1996 tarihli 196. sayısın başyazısı olarak yayımlanmıştı. Devletle emekçilerin birbirlerine karşı rolleri değişmediğinden yazıyı güncelleyerek paylaşma ihtiyacı duydum. (8 Ağustos 2020)

 


MAKALEYE YORUM YAZIN

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.


Site en altı
yukarı çık