• 09 September 2017, Saturday 18:57
ZekiSarıhan

Zeki Sarıhan

‘Müslüman’ var, “Müslüman” var …

Zeki SARIHAN

Günümüzde Müslüman dünyasının yürek paralayıcı durumuna bakıp da hayıflanmayan yok. Müslüman Müslüman’dan nefret ediyor. Müslümanlar arasındaki savaş yalnız kendi aralarında da kalmıyor. Çoğunlukla Hıristiyan nüfusun yaşadığı Batı’da da huzuru kaçırıyor. Bu nedenle oralarda İslam düşmanlığı yükseliyor. “Bunları içimizden çıkaralım!” diyenler artıyor.

İslam dünyasındaki keşmekeşi, din ve mezhep fanatizmini görenlerin bir kısmı, bunun dinin kendinden kaynaklandığını sanıyor. Oysa bu kanlı geçmişi Hıristiyan dünyası da yaşadı ve aydınlanmanın yarattığı geniş görüşlülük, çoğulculuk ve demokrasi ile o devirleri geride bıraktı.

Üstelik bugünkü Müslümanlar da çeşit çeşit. Geçmişte de hep çeşit çeşit oldu. Hacı Bektaşı Veli, Yunus Emre, Ömer Hayyam, Şeyh Bedrettin, İbni Haldun gibi geçmişin nice simge adları da Müslüman’dı. Günümüzde de Müslüman dünyasının kimseye kötülüğü dokunmayan, işinde gücünde dindar Müslüman’ı ve ömrünü barış ve adalete adamış nice aydını var.

Bir Müslüman, kışkırtmalara kapılarak Müslüman olmayan bir hemşerisinin veya komşusunun canına kast eder, malını yağmalar mı? Yapan Müslüman da vardır, yapmayan Müslüman da.

“6 - 7 EYLÜL MÜSLÜMANLIĞI”

1955’te İstanbul’da Gayri Müslimlere yönelen iki günlük vicdansız hareketi yaratan Hükümet üyeleri, onun gizli servis elemanları da Müslüman’dı. O vahşeti uygulayanlar da. Kim bilir kaç Müslüman da gayri Müslim komşusuna zarar gelmesin diye ona kol kanat gerdi.

Selanik’te Atatürk’ün evine bomba attıran MİT’çiler de “Müslüman”dı. “Yunanlılar Atatürk’ün evine bomba attılar” diye kışkırtıcı yayın yapan gazeteyi de “Müslümanlar” çıkarıyordu.

Bilanço şudur: 4.200 ev, 1.004 işyeri, 73 kilise, 1 sinegog, 2 manastır, 26 okul, aralarında fabrika, otel gibi işletmelerin de bulunduğu toplam 5 bin 317 bina yakıldı veya tahrip edildi. Birçok dövme, cinayet, tecavüz oldu. İstanbul iki gün kâbus yaşadı. Bu olaylar sonucunda kendilerini güvende saymayan azınlıklardan pek çoğu Türkiye’yi terk etti.

Bu kışkırtmaya alet olan Müslümanların büyük çoğunluğu herhalde namaz kılıyor, oruç tutuyor, Allah’ın adını ağzından eksik etmiyordu. Müslüman Demokrat Parti Hükümeti, dindar kuşaklar yetiştirmek için İmam Hatip Okulları açıyordu …

Bu vesile ile 6 - 7 Eylül olaylarına tanık olmuş Ali Hafızoğlu adlı köylümün anısını aktarmak istiyorum. Kendisiyle 2008’de yaptığım “nehir” söyleşiden bir kısa bölümdür ve “Ali Hafızoğlu” adlı kitabımda yer almaktadır. (2009)

- 6 - 7 Eylül olaylarını hatırlıyor musun?

- Hatırlamaz olur muyum? İstanbul’a ilk gidişimdi. Yıl 1955. Bakırköy’de bir Yahudi’nin inşaat işinde çalışıyordum. Yanımızda Balıkesirliler, Hatiboğlu Veli ve Şakir (Yavuzer) var. Bunlar pazar günü gezmeye gitmişler. Ben yemek yaptım. Onları bekliyorum. Gelip anlattılar. “Gençler, talebeler, Rumların evlerini, dükkânlarını kırıp yağmalıyorlar” dediler. Bu nedenle gidememişler. Geri dönmüşler. Bizim başımızda bir Kürt Osman var. “Buradan hiç çıkmayın, ne olur ne olmaz” dedi.

“ELİNİZİ BİR ŞEYE SÜRMEYİN”

7 Eylül Pazar günü çıktık. Yürüme Aksaray’a vardık. Bütün dükkânlar parçalanmış, yağmalanmış. Sahiplerinin bir kısmı kaçıyor. Rumlar, Ermeniler, Yahudiler Büyükada’ya kaçıyor. Karaköy’den Taksim’e çıktık. Vasıta işlemiyor. Yollar kapalı. İnsan kalabalığından. Beyoğlu, Karaköy çoğunluk Rum, Yahudi. Hepsi sokakta. Mallar, manifatura topları açılmış, serilmiş…

- Siz bir şey almadınız mı?

- Kürt Osman çok olgun bir insandı. Bizi bırakmadı. Başımıza bir iş gelir diye. “Aman elinizi bir şeye sürmeyin” diye tembih etti. Hiçbir şey almadık. Akşama Bakırköy’e çalıştığımız mensucat fabrikasına geldik.

- Öteki işçi arkadaşların?

- Rafet de bir şey almamış. Teke M. altın almış. 7 - 8, belki 10 altını alıp şapkasının altına sokmuş. Yatakta beraber yatıyoruz. Bana gösteriyor. Balıkesirlilerden iki kişi de bu işe karışmış, Üç beş gün yatıp çıktılar.

- Patronunuz Yahudi. O bu işten zarar gördü mü?

- Patron Leon, o Cumartesi haftalığımı veremedi. Çok dürüst bir adamdı. Sonraki hafta geldi: “Kusura bakmayın. Ada’dan gelemedim. Dışarı çıkamadım” dedi. Bize ücretlerimizi dağıttı. Bizim Kürt onun evine gitti. Birkaç gece bekledi. Yağmacılar gelmiş:

“Bayrağı çıkar!” demişler, çıkarmış. “Ben Türküm” demiş. Bir şey yapmamışlar. Türk bayrağı çıkınca bir şey yapmıyorlardı.

Ali Emmi, beş vakit namazını bırakmazdı. Bu söyleşiyi yaparken de ezan sesini duyup namazını kılmak istedi. Onun seccadesini serdim. Böyle haram mala el sürmeyen dindarların seccadesini her zaman sermeye hazırım. Başkalarının yurdunda, malında gözü olan, 72 milleti bir tutmayan, din, iman, millet diye diye cebini dolduran zaten “adam” da değildir.

(6 Eylül 2017)


MAKALEYE YORUM YAZIN

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.


Site en altı
yukarı çık