• 03 October 2020, Saturday 9:37
ZekiSarıhan

Zeki Sarıhan

Tek Parti Döneminin Eleştirisi-2 TEK PARTİ DÖNEMİNİN MİLLİYETÇİLİĞİ

Tek Parti Dönemine ideolojik olarak damgasını vuran milliyetçiliktir. Medeni Bilgiler ve Liseler için yazılan Tarih kitaplarında “Halkçılık” ilkesinin tanımı ile milliyetçiliğin tanımı birleştirilmiştir. Çünkü Kurtuluş Savaşı’nın yaygın halkçılık ilkesi, Tek Parti döneminde artık yalnız kâğıt üzerinde kalmıştı. 

Kurtuluş Savaşı’nda her kesimin desteğini almaya şiddetle ihtiyaç olduğundan merkezdekilerin önemli bir kısmı (Maarif vekilleri Rıza Nur ve Hamdullah Suphi örneklerinde görüldüğü gibi) Türk milliyetçisi olduğu halde, Türk milliyetçiliğini öne çıkaramamıştır. Kurtuluş Savaşı’nda kurulan birliğin ideolojisi sanıldığı gibi milliyetçilik değil, yurtseverliktir. Mustafa Kemal Paşa da o dönemde milliyetçilik akımının mensubu değildi. Savaşın gereği olarak dindarlarla, Kürtlerle ve bir döneme özgü olmak üzere sosyalistlerle iyi geçinmek politikası izlenmiştir. Savaştan sonra bu ittifak bozularak adım adım Türk milliyetçiliği devlete egemen olmuş, Müslüman unsurların Türklükten başka kimlikleri ise reddedilmiştir. Milliyetçilik, 1930’larda en üst düzeyde olduğu bir dönemde, CHP’nin ve devletin altı ilkesinden biri olmuştur. Bugün Kürt sorununda yaşanan ve bir türlü çözümünde ileri adımlar atılamayan sorunlar o dönemden kalmadır. Bu anlayış, Kürt ayaklanmalarına neden olmuş ve iki halk arasında barışın önüne duvar örmüştür. Medeni Kanunun kabulünde önemli bir rol oynamış Adalet Bakanı Mahmut Esat Bozkurt “Türk olmayanların Türk vatanında bir hakkı vardır, o da hizmetçi olmak, köle olmaktır' diyebilmiştir (Yabancıların tepkisiyle zamanın hükümeti, bu demeci geri aldırmak zorunda kalmıştır.)

Tek Parti dönemi, o zamana kadar yaygın bir kimlik olan Müslümanlığın yerine Türk kimliğini koymaya çalışmıştır. Bu anlayış Türkiye’nin geri kalış nedeninin İslamiyet olduğunu düşünen aydınlar ve gençlik üzerinde de bir hayli etkili olmuştur.

Halifeliğin kaldırılması, eğitimin birleştirilmesi, zamanını doldurmuş olan medreselerin kapatılması, öğrenilmesi zor ve Türk diline uygun olmayan Arap Alfabesi yerine Latin Harflerinin kabulü gibi Türkiye’nin modern çağa uyması ve ilerlemesi gibi atılımlardan başka aşağıda sıralayacağımız uygulamalar Türk kimliğinin yerleşmesi için yapılmıştır.

DİNDE REFORM: 1926’da girişilen Dinde Reform denemeleri, Ezanın ve Kur’anın Türkçeleştirilmesi, Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı din okullarının kapatılması, mahalle mekteplerinin yasaklanması gelenekçi din anlayışına indirilen radikal darbelerdir. Devlet 1930’lerde bir ara Köy okullarında okutulan “Müslüman Çocuğunun Din Kitabı” ile İslamiyet’i Kemalizm’in ihtiyaçlarına göre yorumlamışsa da, bundan da kısa zamanda vazgeçilmiş ve her türlü dini eğitim yasak kapsamına alınmıştır. 

TÜRK TARİH TEZİ: Türk Tarihini İslam tarihinden koparmak için Orta Asya’dan başlayan yeni bir tarih yazımına girişilerek Türk Tarih Tezi ortaya atılmıştır. Türk Tarh Tezine göre, Türkler Orta Asya’da üstün bir uygarlık kurmuşlar ve göçlerle bu uygarlığı dünyanın her tarafına yaymışlardır. Çin, Mezopotamya, Helen, Roma, Mısır uygarlıkları bu göçlerin sayesinde kurulabilmiştir. Bu tez, Atatürk’ün ölümüne kadar doğru kabul edilmiş ve okullarda da okutulmuştur. 1939’da göreve gelen Hasan Ali Yücel döneminde bu tezin yerini eski Yunan ve Latin uygarlıklarının üstünlüğü almıştır.

GÜNEŞ DİL TEORİSİ: Güneş Dil Teorisi ise, bütün dillerin anasının Türkçe olduğunu savunur. Her iki tez de Avrupa’da ırkçılığın yükseldiği dönemden etkilenmiş ve bu tezlerle Alman ırkçılığının karşısına Türk ırkçılığı ile çıkılmak istenmiştir. Ancak Türk Tarih Tezi’nin de Güneş Dil Teorisinin de gerçeklikle ilgisi yoktur. Bugün kabul gören tarih anlayışına göre Göçebe Türk boylarının bozkırda üstün bir uygarlık kurmaları mümkün değildi. Asya’da kurulan Türk devletlerinin savaşçıları zapt ettikleri yerleşik uygarlıkların etkisi altına girmişler ve o kültürler içinde erimişlerdir. Avrupa’da, Çin’de, Hindistan’da eriyen Türk boyları ile Batı Türklüğünün İran ve Arap ve Bizans Kültüründen etkilenmesi bunun kanıtlarıdır. 

DİL DEVRİMİ: Yeni Türk kültürü yaratma çabalarından biri, “Dil Devrimi”dir. Tanzimat’tan, hele 1900’lerden sonra eğitimin, gazeteciliğin ve siyasi hayatın yaygınlaşması nedeniyle yazı dili oldukça sadeleşmişti. Arapçadan türetilen terimlerin ve kanun dilinin sadeleştirilmesine ihtiyaç vardı. Devletin yöneldiği dil hareketi bunu başarmıştır. Ancak 1930’lardaki “Dil Devrimi”nin amacı, bununla sınırlı değildi. Türkçedeki bütün Arapça ve Farsça sözcükleri atarak yerlerine Türkçe köklerden türetilen ya da Çağatay Türkçesinden alınan sözcükleri koymaktı. Bu nerdeyse yeni bir dildi! Halk dilinden bu uzaklaşmanın nedeni, 1930’lu yıllarda yönetimin halktan kopmuş olmasıdır. Yalnız eğitim hayatında kullanıldığı için terimlerin Türkçeleşmesi tutmuş ve yararlı olmuştur. Yazı dilinde ve günlük dilde kullanılan bazı sözcüklerin yerine önerilenlerin bir kısmı yerleşmiş, bir kısmı ise kullanılma alanı bulamamıştır. 1940’lerde devlet Öztürkçecilikten vazgeçmiş ise de bu akım aydınların bir kısmında sürmektedir ve devrimciliğin bir koşulu sayılmaktadır. Nazım Hikmet gibi sosyalist aydınların dilinde ise bir değişiklik olmamıştır.

SOYADI YASASI: Yeni bir Türk kimliği yaratma çabalarından biri de Soyadı Yasası’dır. Herkesin zaten bir soy (sülale) adı vardı. Yasanın amacı, bunları bırakarak öz Türkçe birer soyadı alma, böylelikle mevcut kültürle bağı koparmaktır. Verilen soyadlarından pek azının gerçek soy adı ile ilgisi vardır. Bunların tamamına yakını İçişleri Bakanlığı tarafından hazırlanan yeni soy adı sözlüğünden alınarak, orada yoksa nüfus memurlarının uygun gördüğü sözcüklerden seçilmiştir.  Devlet merkezinde olanlar, şeref ve şanlarına uygun soyadları alırken, taşrada sözü geçen kişiler de kendi seçtikleri sülalelerini ifade eden, çağrıştıran veya ün ve şan sözcüklerinden oluşmuş soyadlarını almışlardır. Aynı soyadı o yörede başka bir kişiye verilemeyeceğinden bunda da sınıfsal bir özellik görülmektedir. Nüfus memurlarının yanlış bir imla ile nüfus kütüğüne ve cüzdanına yazdıkları birçok abes ve bozuk sözcükler hâlâ kullanımdadır. 

Gelecek yazı: TEK PARTİ DÖNEMİNDE KÖY SORUNU

 

 

 

 


MAKALEYE YORUM YAZIN

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.


Site en altı
yukarı çık