• 17 February 2022, Thursday 8:11
ZekiSarıhan

Zeki Sarıhan

İNCE MEMED VE DOĞU PERİNÇEK

Türk edebiyatının önde gelen adlarından Kemal Tahir’in halkı isyana teşvik suçlamasıyla 12 yıl Nazım Hikmet’le birlikte cezaevinde yattığını bilirsiniz. Arkasında tadına doyulmaz romanlar bırakarak 1973’te aramızdan ayrılmıştı.

Hükümet 2021 yılı Kültür Sanat ödüllerini dağıtırken “Vefa” dalında büyük ödülü Kemal Tahir’e verdiğini açıklamış, 21 Aralık 2021 günü de ödüller bir törenle dağıtılmıştı.

AKP Hükümeti’nin Kemal Tahir’i ödüllendirmesinin nedeni, elbette komünistlikten mahkûm olması karşısında bir özür dileme değildi. Kemal Tahir’in çağdaşı komünistlerden farklı olarak İttihatçılara olan sempatisi de değildi. Tek Parti dönemin uygulamalarını eleştirmesiydi. “Yol Ayrımı” romanının konusu da budur. Kemal Tahir “Devlet Ana” romanıyla da Osmanlı devletinin kuruluş yıllarında devlete koruyucu bir anlam yüklemesiydi. Onun bu tezleri, muhafazakâr aydın çevrelerinde de ciddiye alınmasına neden olmuştur. Recep Tayyip Erdoğan’ın Kemal Tahir’e “vefa” göstermesinin nedeni budur.

İslamcı, Abdülhamitçi bir akımın iktidardaki temsilcilerinden oluşan bir ekibin Kemal Tahir’e ödül vermesi, onun romancılığının önemini azaltmaz. Tezleri tartışılmaya devam eder.

DEVLETE BAŞKALDIRMIŞ EŞKIYA!  

Geçenlerde bir akşam televizyonlarda gezinirken gözüm Ulusal Kanal’a takıldı. Sık sık yapıldığı gibi Kanal’ın programcıları Vatan Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek’e sorular yöneltiyorlar, o da kendi evinde bulunmanın rahatlığı ile itiraz edilmeyen yanıtlarını veriyordu.

Programcılardan biri sordu: “Cumhurbaşkanı Kemal Tahir’e vefa ödülü verdi. Bunu nasıl karşılıyorsunuz?”

Perinçek bu ödülün yerinde olduğunu söyledikten sonra şu şöyle cümleler ekledi: “Biliyorsunuz Kemal Tahir’in Devlet Ana adlı bir romanı var. Devletin koruyuculuğunu anlatıyor. O Yaşar Kemal gibi, devlete başkaldırmış eşkıyayı sevimli gösterip romanlaştırmadı!”

Uzun yıllar komünistlik suçlamasıyla hapislerde yatmış Doğu Perinçek gibi birinden Yaşar Kemal ve İnce Memed hakkında bu cümleleri duyunca artık onun söylediği ve söyleyeceği hiçbir şeye şaşırmamaya karar verdim. Nasıl bir cisim eğik bir düzlemde duramayıp dibe kadar yuvarlanmak zorundaysa Perinçek, İnce Memed’e bakışıyla o eğik düzlemin dibine kadar yuvarlanmış ve hâkim sınıfların en gerici ve halk düşmanı kesimlerinin yanında yerini almıştır. İnce Memed’in başkaldırdığı Abdi Ağa’lar Perinçek’i bağırlarına bassalar yeridir! Vatan Partisi Genel Başkanı bu tutumuyla kendi geçmişinden de tövbe getirmiş olmaktadır. Artık ne grev çadırlarını ziyaret etmeye yüzü tutacaktır, ne Mustafa Akdağ’ın kitabına verdiği adda olduğu gibi “Türk Halkının Dirlik Düzenlik Kavgası”nı, yani Anadolu halkının geçmişte Osmanlı’ya karşı verdiği mücadeleyi övebilecektir.

Şifre “Devlete başkaldırmak”tır. Çünkü bütün geçmiş despotların iddia ettiği gibi devlet kutsaldır! Onun gözünde ne Spartaküs isyanının bir değeri vardır, ne Fransız İhtilali’nin, ne Ekim, ne de Çin devriminin. Bunların hepsi devlete başkaldırmadır. Şeyh Bedreddin de böyle bir “suç” işlemiştir. Selçuklu Sultanlığına kök söktüren Babalılar da.

HERKES YÜRÜRSE ÇOK İYİ OLUR!

Ben bu sözü başka birinden de duymuştum. Köylülerimiz, 1967’de 82 kilometre yolu yürüyüp, köyün yolunun yapılması isteğiyle valiliğin kapısına dayandığında, ilde yayımlanan “devletçi” bir gazetenin sahibi benimle bir tartışmaya girmişti. Devlete karşı böyle bir eylemi tehlikeli görüyordu ve “Her köy, böyle ihtiyaçları için yürüyüşe kalkışırsa ne olur?” diyordu. Ona verdiğim yanıtı bugün gibi hatırlıyorum: “Çok iyi olur.”

Çünkü daha öğretmenliğimin üçüncü yılında biliyordum ki, devlet denilen aygıt, hâkim sınıfların halk üzerinde baskı aracıdır. Kutsallığı falan yoktur. Perinçek’in bu yeni görüşünü benimseyecek olursak, o yürüyüşü yapan köylülerin de pişmanlık getirmesi gerekir. Oysa onlar somut olarak devletin ne anlama geldiğini yeni Perinçek’ten daha sağlıklı algılıyorlar ve yürüyüşleriyle 44 yıl sonra bile övünüyorlar.

Aslında Kemal Tahir’in hayatı ve mücadelesi de devletle kavga içinde geçtiğine göre, gerek Cumhurbaşkanının gerekse Perinçek’in ona gösterdikleri “vefa” bir istismardan öte gidemez. Onun artık devlete başkaldırmış Deniz Gezmiş gibi bir “eşkıya”nın avukatı olduğu övünmesinden de vazgeçtiğini varsayabiliriz.

Hükümet’in yanında saf tutmak için, ona yönelttiği hakarete varan bütün söylemlerinden vazgeçen başkalarını da görüyoruz. İçişleri Bakanı bunun timsalidir. Onun yanında saf tutmuş Doğu Perinçek bu bakımdan bir ilk örnek de değildir.

Tarih, zalimlerin saflarından ayrılıp halkın tarafına geçenler için iyi şeyler yazıyor ama halkın safından ayrılıp sömürücülerin safına geçenler için hiç de iyi şeyler yazmıyor. Tabii söz ettiğimiz tarih emekçilerin tarihidir.


MAKALEYE YORUM YAZIN

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.


Site en altı
yukarı çık