• 27 October 2018, Saturday 19:33
ZekiSarıhan

Zeki Sarıhan

Andımız Tartışması Üzerine: BİLİP DE BİLMEZLİKTEN GELMEK…

Neyse ki Andımız tartışması hayırlı bir olaya vesile oldu. Af tartışmasıyla birlikte AKP ve MHP’den oluşan Cumhur İttifakının önümüzdeki yerel seçimlerde birlik olma kararını bitirdi. İttifakın bundan sonra başka konularda da dikiş tutacağı şüpheli.

Türkiyeli Kürtler, 1933’ten beri okullarda çocuklarına her sabah “Türk’üm, Ne mutlu Türküm diyene” diyen andımızın söylettirilmesinden rahatsızdılar. AKP Hükümeti, “Açılım” döneminde Kürtlerle barışmak için 2013’te okullarımızdan Andımız’ı kaldırdı. Biri milliyetçi, diğeri laik kimliği ile tanınan iki öğretmen sendikasının açtığı davayı beş yıl sonra sonuçlandıran ve idarenin bu işlemini iptal eden Danıştay kararı üzerine konu yeniden alevlendi.

Bu gelişme, şimdiye kadar hükümetin emrinde olduğu izlenimi veren yüksek yargı çevrelerinin de yalnız AKP’lilerden değil, MHP’lileri de içine aldığını, yani bir koalisyon halinde bulunduğunu düşündürüyor. Ne kadar uzun sürerse sürsün, her koalisyon sonunda bozulur.

AKP Andımızı kaldırırken bir taşla iki kuş vurduğunu düşünüyordu. Hem Kürlerin desteğini alacaktı hem de Cumhuriyet tarihi boyunca İslam kimliğinin yerine konulmuş Türk kimliğini devletin ortak bir değeri olmaktan çıkaracaktı. Bütün eğitim kurumları, Kur’an kurslarındaki eğitime benzetilecekti. Günümüzde bile “Sen nesin?” diye sorulsa ve seçenekler sıralansa “Müslüman’ım” seçeneğini en başa alacak yurttaşların sayısı AKP’ye oy verenlerden bile fazladır.

Ölüleri defnettikten sonra oradaki cemaati biraz uzaklaştırıp ölüye “talkın”da (telkin) bulunan imam da, sorgu melekleri gelince ölünün ona söyleyeceklerini kopya olarak verir. “Dinin İslam, Kitabın Kur’an, Peygamberin Hazreti Muhammet…”

ÜMMETÇİLİK, MİLLİYETÇİLİK, TOPLUMCULUK

Milliyet kavramı, 18. Yüzyılda Fransız ihtilaliyle ortaya çıkmış ve ister aynı dinden, ister farklı dinlerden olsunlar, topluluklar ümmet olmaktan millet olmaya geçmiştir. Bu olgu biraz geç kalınmış olsa da Kürtler için de söz konusudur. Ne var ki Türk milliyetçiliği kendinde millet olma hakkını görürken Kürtler için bu hakkı reddetmektedir. Kürtlerden Türklere tabi olması ve ancak Türklerin izin verdiği oranda ve çerçevede kendilerini ifade edebileceğini şart koşmaktadır.

Bu zihniyet de ümmetçilik gibi geride kalmış olması gereken bir anlayıştır. İnsanlık daha ilerisine ulaşmıştır: Halkçılık. Başka bir adıyla sosyalizm. Sosyalizm, insanların ne dinini, ne de milliyetini hedef alır. Onun başa aldığı değer emektir. Hani Fikret Otyam’ın Zonguldak kömür madenlerinde çektiği fotoğraftaki gibi. Onu biz 1968’de okul kantininin duvarına işlemiş ve altına kocaman harflerle “Emek En Yüce Değerdir” diye yazmıştık. O maden işçileri, Müslüman mı değil mi? Alevi mi Sünni mi, Türk mü, Kürt mü belli değildi. Yalnızca işçiydiler…

İnsanları din ve milliyetlerine göre bölmek yanlıştır. Zıtlaşma bunlar arasında değil, emekle sermaye arasındadır. Emperyalizme bağımlı ülkelerde içerdeki büyük sermaye dışarıya bağımlı, hükümetler de işbirlikçi olduğundan, emek mücadelesi, emperyalizme karşı bağımsızlık ve demokrasi mücadelesi biçimini alır.

Andımız tartışması vesilesiyle ülkede yeni ittifaklar oluştu. Cumhur İttifakı cephesinde AKP ile MHP, karar nedeniyle karşı karşıya geldi. Birbirleriyle deyim yerindeyse “Balta-bıçak” olan AKP ile HDP aynı safta yer almış oldu. Öğretmen Sendikalarından Eğitim Bir-Sen’le Eğitim-Sen bir yanda, Türk Eğitim-Sen ile Eğitim-İş öte yanda kaldı. CHP de AKP’ye karşıtlık üzerinden tavrını Andımız taraftarları yanında koymuş gibi.

DEVRİMCİ EĞİTİM ŞûRASI’NIN ANDI

Ortamın toz dumana bürünmesi nedeniyle göz gözü görmediği bu tartışma ve ayrışmada en zayıf kalan, emek cephesidir. Onun sesi çok kısıktır. Solcuların büyük bir kısmı geçmişinde aldığı tutumu unutmuştur ve o değerleri savunmaktan aciz hale gelmiştir. Bu durum, 1960’larda yükselişe geçmiş olan emek mücadelesinin nasıl geriletildiğini, ortalığın ümmetçi ve milliyetçiliğe kaldığını gösteriyor. Devrimci dönemimizle bugünkü durumumuzun karşılaştırılması için 2013’te yayımlanan konu ile ilgili yazımın linkini buraya koyuyorum.

1968’de TÖS’lü öğretmenlerin düzenlediği Devrimci Eğitim Şûrası’nda hep birlikte söylediğimiz Andımız’dan ne kadar geriye düştüğümüzü de göreceğiz. O tarihlerde devrim yükseliyordu, şimdi ise karşı-devrim yükseliyor… Herkes geçmişte bulunduğu yerden biraz daha sağda yer arıyor…

https://odatv.com/turkum-dogruyum-devrimciyim-2109131200.html

Şimdi demagoji zamanıdır! Yazar-çizerlerimiz ve politikacılarımız her şeyin farkındadırlar, fakat farkında değillermiş gibi sorularla birbirlerini sıkıştırıyorlar. Edebiyatta bilip de bilmezlikten gelme sanatına “Tecahül-ü arifane” derler. Milliyetçilik, saflığa vurarak “Andımızın neresine karşısınız? Siz Türk değil misiniz? Çalışkan olmanın neresi kötüdür” diye sormakta,  iktidar çevreleri ise yetiştirmeye çalıştıkları cevaplarda gevelemeyi tercih etmektedir. Bunun doğru yanıtı şudur: Türk’üm, bununla gurur duyarım ama aynı vatandaşlığı paylaştığımız insanların bir kısmı Türk değil. Onlara zorla Türk’üm demek vicdana sığar mı?”

Bu soru, 1928’de Anayasadan “Türkiye’nin dini Din-i İslam’dır” ibaresini çıkaranlara da sorulmuş olmalı? “Siz Müslüman değil misiniz? Devletin İslamlığı sizi niçin rahatsız ediyor?” Onun yanıtı da şuydu: “Müslüman’ız Müslüman olmasına da devlet dinler karşısında tarafsızdır. Ve modern ihtiyaçlar üzerine temellenir.”

AKP, Danıştay kararına, yani Andımıza karşı çıkarken MHP’yi feda etmeyi göze alıyor. Onun yerine son seçimde yaptığı gibi İslamcı Kürtlerin ve Saadet tabanının oylarını almayı umuyor.

ZİHNİM BUGÜN DE ORADA!

Bu ayrışmada en “talihsiz” parti, genel seçimlerde olduğu gibi gene CHP’dir. Parti, yerel seçimlerde el altından ittifak yapmaya çalıştığı iktidara muhalif Kürtlerle arayı açmaktadır. Danıştay kararına karşı çıksa bu kez de kendisine oy veren geniş bir milliyetçi seçmen kitlesinin protestosuyla karşılaşacaktır. AKP için de CHP için de “Yukarı tükürse bıyık, aşağı tükürse sakal”dır.

Yanlışların çarpıştığı bir arenada, doğruların bayrağını kaldıracak yerde, bu iki yanlıştan birinin arkasında saf tutmak zorunda olduğumuzu hissetmek, gitgide karanlığa gömülmekten başka bir şey değildir.

1968’de Otyam’ın fotoğrafı görülen afişin altındaydım. Zihnim bugün de oradadır. 

 

 

 


MAKALEYE YORUM YAZIN

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.


Site en altı
yukarı çık