• 22 August 2016, Monday 19:22
ZekiSarıhan

Zeki Sarıhan

Türkiye Doğulu mudur Batılı mı?

Zeki SARIHAN

Tayyip Erdoğan iktidarının son yıllarında Türkiye’nin Batı’ya değil Doğu’ya ait bir ülke olduğu konusunda görüşler ileri sürülmeye başlandı. Bu kanılar hem Türkiye’nin iktidar çevrelerinde, hem da Batı’da yaygınlaşıyor. Erdoğan’ıın Putin’le barışması bu kanıları pekiştirdi.

Türkiye Batı’ya mı, Doğuya mı aittir? Selçuklu, Anadolu Selçuklu ve Osmanlıların kuruluş döneminde bir Asya devleti olan Türkiye, başkentin Bursa’dan Edirne’ye taşınmasından, özellikle de İstanbul’un alınmasından sonra bir Avrupa devleti oldu. Asya’da ve Afrika’da toprakları bulunmasına rağmen Türkiye’nin Avrupalılığı, Rusya’nın konumuna benzer. Bütün Yükseliş, Duraklama, Gerileme ve Çöküş Dönemi boyunca Türkiye’nin kaderi, Batı’daki dengelere bağlı oldu. En güçlü dostları da, düşmanları da Avrupa devletleriydi. Osmanlılar, Avrupa devletlerinden kâh birinin, kâh ötekinin yanında olarak hep Batı’daki dengeler içinde varlığını sürdürdü.

Ta ki Birinci Dünya Savaşı’nın sonuna kadar. Osmanlı Devletinin aldığı büyük yenilgi, Batılılarda, Türklerle 500 yılık hesaplarını kökten halletme düşüncesini doğurdu. Türkler, Avrupa’dan sökülüp atılmalıydı! Zaten ellerinde Avrupa’da Doğu Trakya’dan ve İstanbul Boğazı’nın Batı yakasındaki İstanbul’dan başka bir yer de kalmamıştı. Bunlar da ellerinden alınmalı ve Türkler Orta Anadolu’ya sürülüp hapsedilmeliydi.

O zamana kadar kendilerini Batı’nın bir parçası sayan ve yaptıkları reformlarla da Batı içinde kalmaya çalışmış olan Türkler, gerçekten de Asya’ya ait olduklarını hatırladılar ve kabul ettiler. Bu hatırlamanın nedeni, elde kalan toprak parçasının Asya’da bulunması değildi. Emperyalist Avrupa, Türklere yaşama hakkı tanımak istemiyordu ve dünya devrimi Rusya’nın bir Avrupa devleti olmasına rağmen Doğu’dan yükseliyordu. Türkiye’nin sırtını Doğu milletlerine dayandırdığı bu dönemde, Ankara’da Batı ülkelerinden bir elçi yoktu ama Sovyetlerin, Azerbaycan’ın, Afganistan’ın, İran’ın, hatta Buhara’nın temsilcilikleri vardı. Kurtuluş Savaşı önderlerinin bu elçiliklerle bir araya gelmesi ve karşılıklı mesajların verilmesinde Türkiye’nın bir Asya devleti olduğu sık sık dile getirildi, hatta bu bir övünç sebebi de sayıldı.

Bu durum çok sürmedi. Kurtuluş Savaşı zaferle sona erdikten sonra, Lozan Konferansıyla Türkiye yeniden yüzünü Batı’ya döndü. İzmir İktisat Kongresi’yle Batıdaki liberal ekonomi sistemini benimsediğini anlattı. Batı’nın Tanzimat’tan beri Türkiye’ye yerleştirmek istediği üst yapı reformlarını hızlandırdı. Türkiye artık, Batılı ama bağımsız bir ülkeydi.

Bu durum İkinci Dünya Savaşı’nın sonuna kadar sürdü. Bu savaşa katılmamış olan Türkiye’nin burjuvazisi, savaş sonunda kurulan iki blok dışında kalmaya cesaret edemedi. Kendi başlarına Türkiye’yi savunamayacaklarını, yoksulluğu yenemeyeceklerini düşündüler. Başını ABD’nin çektiği emperyalist blokun bir parçası olmayı kabul ettiler. Böylece burjuvazinin ve toprak ağalarının zenginlikleri de komünizm karşısında güvenceye alınmış olurdu...Çünkü epeydir “Türk âleminin en büyük düşmanı” emperyalizm değil komünizmdi ve “Nerde görülürse ezilmeli”ydi.

Türkiye toprakları ABD üsleriyle donatıldı. Türkiye’ye ABD sermayesi girdi. Doğu milletleriyle ilişkiler zaten çoktandır dondurulmuş, hatta Türkiye onlara sırtını dönmüştü. Öyle ki 1962’de Cezayir’in bağımsızlığının aleyhinde bile oy kullanıldı!

Peki şimdi Batı neden Türkiye’ye soğuk? Ve neden Türkiye yönetimi ikide bir Batı sisteminden kopabileceği tehdidini yapıyor. Bunlar, iki taraf arasında, bazı anlaşmazlıkların neden olduğu geçici cilveleşmeler midir?

Hayır, hem Batı’nın, hem Erdoğan’ın bu itirazlarının Türkiye’deki sınıflar ve onların siyasi eğilimleriyle yakın ilişkisi var.

Taşradan yükselen ve iktidarı ele geçiren esnaf, eşraf, rantiyeci sınıfı, Batı’dan koparak devlete ve topluma İslamî bir rejim dayatıyor. Bunun antiemperyalizmle bir ilgisi yoktur. Daha çok, El Kaide, El Nusra, IŞİD ve Boko Haram gibi anlayışlarla ilgisi vardır. Türkiye’de öyle bir düzen kurmanın imkânsız olmasının nedeni, 150 yıllık Batılılaşma ve aydınlanma hareketinin toplum katmanlarında bıraktığı kültürdür. Fakat bunun bile güvencede olmadığını son Fetullahçı darbe girişimi kanıtlıyor.

Tayyip Erdoğan’ın Batı’yı tehdit etmesine ve doğuda yeni müttefikler aramasına bakıp bunda antiemperyalizm aranması ham bir hayaldir. O, Ortadoğudaki şeyhlikler gibi kimseye hesap vermeyen bir dikta rejimi kurmak istiyor. Onun zihnindeki sözlükte demokrasi, aydınlanma, insan hakları, adalet ve eşitlik kavramları yoktur. Batı kamuoyunda hiçbir itibarının kalmayışının asıl nedeni de budur.

Doğru olan yol, Türkiye için siyasi ve askeri bağımlılıkları kabul etmeyen demokratik bir devlet inşa etmektir.

Türkiye Doğu’ya mı, Batı’ya mı aittir? Coğrafi olarak her ikisi arasındadır ve bunlar arasında bir köprüdür. Doğulu olmak, Körfez şeyhliklerine benzemeyi gerektirmez. Batılı olmak, emperyalizme bağımlılık demek değildir.

Çözüm, bağımsız, demokratik, çağdaş, halkçı bir Türkiye devleti inşa etmektir.

(Ayvalık, 14 Ağustos 2016)


MAKALEYE YORUM YAZIN

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.


Site en altı
yukarı çık