• 30 May 2017, Tuesday 21:45
ZekiSarıhan

Zeki Sarıhan

Ramazan Duyguları

Zeki SARIHAN

Dünya nüfusunun dörtte birini oluşturan İslam dünyasında milyonlarca Müslüman, yeni bir Ramazana girdi. Teorideki yerine göre imsak vaktinde güneşin batışına kadar bir şey yiyip içmeyenler, nefislerini terbiye edecekler, kötülüklerden daha bir sakınacaklar ve böylece Allah’a karşı borçlarını da yerine getirmiş olacaklar.

İslam’ın beş şartından biri olmakla birlikte oruç tutma kavramı İslam’ın bir icadı değildir. İslam’dan önce gelmiş dinlerde aynı sürede ve aynı biçimde olmasa da oruç tutulduğunu biliyoruz. Oruç’un tarihsel kökenleri hakkında araştırma yapanlar, onun hangi ihtiyaçtan kaynaklandığını, kaldığını belirtmiş olmalılar. Toplumsal ve insanî bir ihtiyacı karşılamayan hiçbir kurum bu kadar uzun süre yaşamazdı.

Fakat herkes itiraf eder ki, bugün oruç tutanlar, her ne kadar Allah’ın emrini yerine getirmek, nefislerini terbiye etmek istediklerini söylese de oruç gelenekselleşmiş bir kurumdur ve bir mahalle baskısı haline gelmiştir. Oruçlu olan insanların gözüne sokarcasına yiyip içmek elbette bir saygısızlıktır fakat tutanların da tutmayanlara karşı dışlayıcı bir tutum almaları, hatta Türkiye’de her Ramazan ayında görüldüğü gibi bıçaklı, satırlı saldırılarda bulunmaları görülen olaylardandır.

Gene de sessiz sedasız sabaha karşı uykularını bölüp fukara sofralarına oturanlar ve akşama kadar yemeden içmeden sabredenlerin kendilerini kötülüklerden arındırmaya çalıştıklarını kabul etmemiz gerekir.

Bununla birlikte oruç tutmayan insanların kötülüğe eğilim duyduklarını, ahlaki bir zaaf içinde bulunduklarını söylemek yanlıştır. İslâm’ın diğer şarlarını yerine getirip getirmemekte de aynı şey söz konusudur.

Türkiye’deki İslam nüfusunun bugün ne kadarının oruç tuttuğuna ilişkin rakamlar ancak beyana dayalı olacaktır ki gerçek olup olmadığı kuşkuludur. Fakat çıplak gözlemler yıldan yıla oruç tutanların azaldığını gösteriyor. Kıyı kentlerimizde ramazanda lokantaların masaları gün boyu hizmet vermekte, çayhaneler açık olmakta, bu tutum iç bölgelere doğru sokulmaya devam etmektedir.

Bunun nedeni iyi insan olmak, hatta Allah’a karşı görevlerini yapmak için oruç yerine başka davranış kalıplarının gitgide daha çok kabul görmekte oluşudur. Öğretmenler, doktorlar, avukatlar, akademisyenler arasında yapılacak bir araştırma bu kesimlerde oruç tutmayanların çiftçi, işçi, esnafa göre daha yüksek oranda olduğunu gözler önüne serecektir. Bu durum, iyi insan olma ölçütlerinin öğrenim derecesi ve kentlileşme arttıkça değişmekte oluşundan kaynaklanıyor.

Oruç tutanlar ve namaz kılanlar içinde kadınların erkeklerden daha yüksek bir oranda olması, kadınların kurallara daha sıkı bağlı olmaları gerektiği beklentisinden kaynaklanır. Kadınlar aileyi ayakta tutma başta olmak üzere toplumun ve toplumsal değerlerin süreklilik kazanmasında genlerinden gelen bir güdü ile kendilerini görevli saymaktadırlar. Bu nedenle, koltuklarının altına seccadelerini sıkıştırarak ve yemenilerini başlarına çekerek cami ve mescitlerin üst katlarında teravih namazında yerlerini alırlar.

“Laik” bazı aydınlarımızın yaptığı, ramazan ayı boyunca bütün Türkiye’nin üstüne kara bir örtü serildiğini ileri sürmek hiç doğru değildir. Böyle bir zihniyet halktan tamamen kopmuş olmanın ifadesidir.

Oruç tutsun tutmasın, hepimiz Ramazan’ın getirdiği özveriyi anlamalı, artık toplumsal bir talep haline gelmekte olan hoşgörüyü birlikte yaşamalıyız.

 

ÇOK ŞÜKÜR Kİ

ÜZÜLÜYORUM!

Ben artık sabah akşam bazı ilaçları almak zorunda olan biri olarak istesem de oruç tutamamakla birlikte Yahya Kemal’in “Atik Valide’den İnen Sokakta” şiirinde dile getirdiği duyguları taşıyorum.

Şair, iftardan önce Atik Valide Sokağı’na gitmiştir. Zaten her zaman sessiz olan sokak Ramazan nedeniyle tatlı bir bekleyiş içindedir. Oruç nedeniyle benizleri soluk mahalle halkı birer birer sessizce çarşıdan dönmektedir. Bakkalda bekleşen fıkara kızcağızlar, top ve iftarı yakından sezdirmektedir. Meydanda kimse kalmaz ve bir top gürültüsüyle bu sahilde gün biter.

Şiirin sonu şöyle bitiyor:

 

Top gürleyip oruç bozulan lâhzadan beri,

Bir nurlu neş’e kapladı kerpiçten evleri.

Yârab nasıl ferahlı bu âlem, nasıl temiz!

 

Tenhâ sokakta kaldım oruçsuz ve neş’esiz.

Yurdun bu iftarından uzak kalmanın gamı

Hadsiz yaşattı rûhuma bir gurbet akşamı.

Bir tek düşünce oldu tesellî bu derdime;

Az çok ferahladım ve dedim kendi kendime:

“Onlardan ayrılış bana her an üzüntüdür;

Mademki böyle duygularım kaldı, çok şükür.”

(27 Mayıs 2017)


MAKALEYE YORUM YAZIN

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.


Site en altı
yukarı çık