• 18 January 2021, Monday 9:09
ZekiSarıhan

Zeki Sarıhan

Boğaziçi’nin direnişi vesilesiyle: OKULLARA ER GEÇ SANDIK KURACAĞIZ!

Boğaziçi Üniversitesine partili cumhurbaşkanının yaptığı rektör ataması, öğrencilerin de öğretim üyelerinin de yoğun protestolarına neden oldu. Tek Adam rejimi artık rektörlük konusunda üniversitelerde eğilim yoklaması bile yaptırmıyor. Partililerden birini üniversitenin başına oturtuyor. Bunun mantığı tepedeki tek yetkili kişinin her şeyin doğrusunu herkesten daha iyi bildiğidir. Amacı da yıllar önce ilan edilmişti: Dinci ve kinci bir gençlik yetiştirmek! Bu kin, yalnız cumhuriyet değerlerine değil, bilime, demokrasiye ve insan haklarınadır.

Öteki üniversitelerin başına da aynı yönde rektör atandığı halde, buna ilk kitlesel tepkinin Boğaziçi’nden gelmesinin nedeni, bu okulun köklü gelenekleri ve bu okula yüksek puanlarla girmiş öğrencilerin özgüvenleridir.

DEMOKRASİNİN TEMEL ÖLÇÜTÜ

Bir ülkede devlet yönetiminin demokrasi karşısında tutumlarını ölçmek için en önemli ölçütlerden biri kitlelerin kendilerini temsil edecek kişileri seçme özgürlüğünü tanıyıp tanımadığıdır. Günümüzde bu özgürlüğü yalnız cumhurbaşkanlığı seçimleri için tanımak ve bütün kurumları onun keyfi idaresine bağlamak otoriterlik biçimlerinden biridir. Milletvekillerini bile gerçekte seçmenler seçmiyor, yalnız önlerine konulan listeleri sandığa atıyorlar o kadar!

Eğitimci Hürrem Arman, Piramidin Tabanı adlı anı kitabında 1930’larda özerkliği bulunmayan Gazi Eğitim Enstitüsü’nde okul müdürünü öğretmenler Kurulunun seçtiğini anlatır.

GAZİ EĞİTİMDE NASIL BAŞARDIK?

1968 Kasımında başta Gazi Eğitim olmak üzere Eğitim Enstitülerinin başlattığı ve 18 gün süren zorlu bir boykotta taleplerimizden biri, okul müdürünün öğretmenler kurulunca seçilmesi, hatta 11 bölümden birer öğrencinin oy haklarıyla öğretmenler kuruluna katılıp bu seçimde rol almalarıydı. Sonunda ne oldu dersiniz? Adalet Partisi Hükümeti, isteklerimizi kabul etmek zorunda kaldı. Yeni bir yönetmelik yapılırken, öğrenci temsilcileri de öğretmenler kuruluna katıldı ve okul müdürünü öğretmenlerle birlikte seçtik! Bu sistem, tahmin edilebileceği gibi 1971 faşist darbesine kadar sürebildi.

ÖĞRETMEN HAREKETİNİN ACİL TALEBİ

Devrimci öğretmen hareketinin bu talebi orada bıraktığı sanılmasın, 1974’te yayınına başlayan Fatsa TÖB-DER Haftalık Haber bülteninde bu konuda bir kampanya açtık. Kampanya o kadar ilgi gördü ki TÖB-DER’in de acil taleplerinden biri haline geldi.

1978 yılıydı. Makamında ziyaret ettiğimiz CHP’nin Millî Eğitim Bakanı Necdet Uğur’a bu isteğimizi ilettik. Bize “İyi olur, bu konuyla ilgili bir yönetmelik taslağı hazırlayıp getirin” dedi. O sırada Türkiye ve Ortadoğu Amme İdaresi Enstitüsü’nde okuyordum. Kamu Yönetimi Lisans Üstü Uzmanlık Programı’na devam eden öğretmenler toplanarak bu konudaki esasları saptadık ve Bakanlığa sunduk. Ne yazık ki CHP Hükümeti devam edemediği için konu uygulamaya konulamadı. Fakat müdürlüğü boşalmış bazı okullarda öğretmenler, müdürlerini seçerek bakanlıktan onay almaya başladılar.

Bu kez 1980 Ocak ayında yayına başlayan Öğretmen Dünyasının Millî Eğitim hayatı için başta gelen acil taleplerinden biri yöneticilerin öğretmenler tarafından seçilmesi idi. Dergide Amme idaresinde hazırladığımız taslağı da yayımladık ve bundan sonra konuyu sürekli gündemde tuttuk. Koalisyonlar döneminde Millî Eğitim Bakanlarından da talep ettik. Bunu hiç de garip karşılamadıklarına tanığım. Çok demokratik olan bu talebi hiç biri bir kalemde reddedemezdi.

Başka ülkelerdeki uygulamaları da araştırdık. Birçok ülkede eğitimin yerel yöneticileri ile veli ve öğretmen temsilcilerinin de okul müdürlerinin seçiminde söz sahibi olduğunu öğrendik, yazdık.

SINIF BAŞKANINI BİLE…

Türkiye her kademede yöneticinin seçimle gelmesi sistemine yabancı değildi. Köy muhtarını köylüler, Belediye başkanını beldede oturanlar seçiyordu. Sınıf başkanlarının öğrenciler tarafından seçilmesi ise eğitim hayatının vazgeçilmez bir demokratik uygulamasıydı. Öyle ki, Kenan Evren yönetimi Millî Eğitim İç Hizmetler Yönetmeliği’ne orta dereceli okullarda sınıf başkanını okul idaresinin atayacağı hükmünü koyduğu halde okulların bundan haberi bile olmadı ve sınıf başkanları öğrenciler tarafından seçilmeye devam etti. Kullandığımız görseldeki “Okullara Sandık Kuracağız” yazısı, bu anlayışın ve mücadelenin ifadesidir. Öğretmen Dünyası dergisinin Ekim 1993 tarihli 166. Sayısının başyazısıdır. Aynı konuda günlük gazetelerde de yazılarım yayımlandı.

DEMOKRASİYE DOĞRU YÜRÜDÜĞÜMÜZ YILLARDI

O yıllar hem 1971 ve 1980 darbeleri gibi faşizmin iktidara el koyduğu, hem de onlardan çıkmak için mücadele edildiği yıllardı. Ülkemizin demokratikleşeceği, bunu başaracağımız gibi umutlarımız vardı ve bunun için yazıyor, söylüyor, yürüyorduk. AKP iktidarıyla “Gele gele bir kara taşa” geldik! Artık her şeyin en doğrusunu Tek Adam biliyordu! Gazetelerimiz, derneklerimiz, seçtiğimiz belediye başkanlıkları bile tehdit altındaydı. Fikir özgürlüğü cezaevi kapılarında sürünüyordu. İşte bu koşullarda Boğaziçi Üniversitesi öğretmen ve öğretim üyelerinin direnişi, hem diğer üniversitelerimize hem de nerdeyse can derdine düştüğü için bu konuyu unutanlara cesaret verdi.

Sonunda ne olacak dersiniz? Hiç kuşkumuz olmasın ki üniversite yöneticilerini o üniversitenin elemanları seçecek. Öğrenci temsilcileri de seçimlerde oy kullanacak. Bütün okul yöneticilerini de öğretmenler seçecek. Bakın o zaman eğitimin kalitesi nasıl da yükseliyor…(11 Ocak 2021)

 

   

    


MAKALEYE YORUM YAZIN

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.


Site en altı
yukarı çık