• 23 April 2019, Tuesday 16:15
ZekiSarıhan

Zeki Sarıhan

Botan Yöresinde Bir Hafta-3: CUDİ DAĞI İLE KARŞI KARŞIYA

11 Nisan 2019 Perşembe günü Şırnak’taki görüşmelerim bitince. CHP Merkez ilçe Başkanı Osman Yeren: “İstersen bizim köye gidelim” dedi. Buna hemen razı oldum. Bir yöre köyleri görülmeyince anlaşılamaz.

3.500 nüfuslu Balveren Beldesi, Şırnak’ın eskiden beri en aydın yerleşim yeri imiş. Balverenliler çocuklarını okutmaya düşkünmmüşler. Kente 10 km. kadar uzaklıktaki beldeye minibüsle gittik ve önce mazbatalarını yeni alan Belediye eşbaşkanlarını makamlarında ziyaret ederek kutladık. Balveren, Şırnak’ın beldeleri içinde HDP’nin belediye başkanı çıkaran tek belde imiş. HDP adayı 910, AKP adayı 774 oy almış. Makamlarına yeni oturmuş olan Şehmuz Sidar ile üniversiteyi yeni bitirmiş olan Zahide Erk, bizi güler yüzle karşılayıp çikolata ikram ettiler.

GENÇLERLE SOHBET

Beldede, bu yörede herhalde az bulunan bir kütüphaneyi ziyaret ettik. İçeride birkaç öğretmen, lise bitirmiş öğrencilere üniversiteye giriş kursu veriyorlar. Sınıf kızlı erkekli 48 kişiyle dolu. Bizi kabul ettiler ve gençlerle bir saat kadar söyleşmeme izin verdiler. Onlara liseyi ne zaman bitirdiklerini, ailelerinin durumlarını sordum ve kitaplara aşina olup olmadıklarını irdeledim. İçlerinde İnce Memed’i okuyan yoktu ama çoğu onun Yaşar Kemal tarafından yazıldığını edebiyat derslerinde öğrenmişlerdi. Robinson Cruzo’yu yalnız bir kız okumuştu! Bu böyle olmazdı! Kitap okumalıydılar. Okumak onları yalnız bilgili kılmaz, aynı zamanda diri tutardı. İnsanlık tarihi boyunca yaratılmış bütün bilgiler ve kültür, kitaplarda kayıtlıydı. Onları soru sormaya özendirdim ve birkaç soruya yanıtlar verdim.

Daha aşağıda Osman’ın altı kahve, üstü konut olan, buradaki bütün evler gibi düz damlı evine geçtik. Yöredeki bazı erkekler gibi Osman da iki evli ve ilk eşinden yedi, ikincisinden ise biri beşikte dört çocuğu var. Annesi ve bir kardeşiyle birlikte tam 16 kişilik bir aile! “Yahu bu kalabalıkta beni nerde yatıracaksın?” diye sordum.

CUDİ’NİN KARŞISINDA

Güneş batıncaya kadar, balkon gibi kullanılan yerde oturup karşıdaki Cudi dağını seyrettik. Eğimli arazi bir dereye kadar iniyor ve buradan Cudi’nin yüzyılların yağmur suları ve sellerle damar damar yarılmış kapkara gövdesi üzerinde karlı dorukları yükseliyor. Karadeniz’in yemyeşil tepelerine alışık olduğumdan, dağın bu rengini yadırgıyorum. Bu dağ, kömür yatakları barındırıyormuş, Halen işletilen ocaklar da varmış. PKK’nın eski barınakları da uzaktan nerdeyse görülüyor. Bu dağlara çok bombalar yağğını, bu beldeki evlerin bile bombalardan sarsıldığını anlattılar.

Güneş batarken hava serinlediğinden evin geniş odasına girdik. Yer minderlerine oturduk. Ev halkı teker teker gelerek hoş geldin dediler. Sevimli küçük kızlar, hiç yabancılık çekmeden yanıma toplandılar. Osman’ın anası, elini etekliği ile sararak elimi sıktı. (Şafi inancında abdesti bozulmasın diye). Eşleriyle de sohbet ettik. Birbirlerinden hoşnut olduklarını söylediler. Osman’a “Bir CHP’li başkanın iki eşli olduğunu bütün Türkiye’ye ilan edeceğim” diye takıldım. Üç inek ve iki keçiyi anne güdüyor, ev işlerini ise gelinleri yapıyormuş.

“SEN NEDEN KÜRTÇE BİLMİYORSUN?”

Sonra yere bir geniş muşamba serildi. Hepimiz bunun çevresine diz çöktük veya bağdaş kurduk. Yemek tabakları dizildi. Annenin ve gelinlerimizin marifetlerinin gördük. Sofrada hepimizi gösteren fotoğraflar aldık. Türkçe bilmeyen anne ile Osman’ı çevirmen yaparak biraz sohbet ettik. Dilimi bilseydi veya ben onun dilini bilseydim anlatacağı çok şeyler vardı. Biz Türkler, Türkçe bilmeyen yurttaşları biraz garipseriz. İnanır mısnız, Kürtler de aynı duyguyu Kürtçe bilmeyen Türkler için taşıyorlar. Bana “Sen neden Kürtçe öğrenmedin?” diye soranlar oldu. “Çok cahil kalmışsın” demek istiyorlardı. Ben birkaç yıl önce anadilinde eğitim konusunu ele alan yazılarımda, devletin değil Kürtçeyi yasaklamak, okullara seçmeli Kürtçe dersleri koymasını önermiştim. Özellikle doğuda görev yapacak olanlar için bu gerekliydi. Şimdi bu ev sahiplerine hesap vermek zorunda kalıyordum. “Kısmet olmadı işte!” diyerek konuyu savuşturdum.

Yemekten sonra birkaç köylü ve gündüz kursta sohbet ettiğimiz öğrencilerden ikisi geldi. Bu öğrencilerden biri, ben onlara okumanın erdemlerini anlatırken kendisinde nasıl bir eksiklik duygusu uyandığını anlattı. Bir Balverenli, gördüğü işkenceyi hikâye etti. Köyde korucu yazımı sırasında kendisi koruculuğu kabul etmediği için kumandan tarafından dövülerek dişlerinin kırıldığını söyleyince “Şikâyet etmedin mi?” diye sordum. Kimi kime şikâyet edecekti? Canını kurtardığına şükrediyordu! Köylülerin koruculuğu maaşı için kabul ettiğini, şimdi artık bu kurumun çok zayıfladığını söylediler.

PKK’DAN ŞİKÂYET NEDENİ

PKK’dan da şikâyetçi idiler. Şırnak PKK’sı ile Hakkâri PKK’sı arasında büyük fark varmış. Buranın PKK’lıları, bölgede iş yapan iş adamlarından şantiyelerden aldıkları haracı Şırnak için kullanmamışlar. Hakkâri PKK’lıları ise, müteaahitleri denetliyor, alınan işlerin tam ve usulüyle yapılmasını şart koşuyormuş

Onları dinlemem gece yarısına kadar sürdü. Çaylar tazelendi. Misafirler ve ev halkı çekildi. Odaya iki yer yatağı serildi. Birinde ben, ötekinde Osman yatacak. “Yahu iki karın varken benim yanımda ne işin var?” dediysem de razı edemedim. Burada gelenek böyleymiş. Ev sahibi, misafirin yanında yatarmış.

12 Nisan Cuma sabahı süt ve çayla kahvaltımızı yaptıktan sonra çocuklar okula gittiler. Osman’la Şırnak’a döndük, parti binasında bir süre oyalandıktan sonra saat 13.30’da 95 km. kuzeyde olan Siirt’e gitmek üzere minibüse bindirildim ve Botan yaylasında hoplaya zıplaya yol almaya başladık. (21 Nisan 2019)

 


MAKALEYE YORUM YAZIN

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.


Site en altı
yukarı çık