• 04 June 2018, Monday 19:21
YılmazKaya Aylanç

Yılmaz Kaya Aylanç

19 Mayıs ve Kurucu Meclis

Yılmaz Kaya AYLANÇ

Bir ülke ki, o günlerde kimsenin cesaret edemediği bir işe girişmiş.Her taraftan işgale uğramış, en ağır yaptırımlar ile karşı karşıya kalmış.İnsan kaynağının önemli bir kısmını yıllar süren savaşlarda yitirmiş.Harcayacak neredeyse beş kuruşu kalmamış.Elde yok avuçta yok.İçerde ayrılıkçılar ve isyancılar kol gezerken.Üstelik dünyanın en güçlü ülkeleri üstüne çullanmış. Birçokları onlarla anlaşmanın yollarına kafa yorup, ülkeyi o gün yönetenler kendi şahsi çıkarlarını vatanın  ve halkın çıkarlarının önünde düşünürken, bir adam çıkıyor ve yanındaki arkadaşlarına “geldikleri gibi giderler” diyor.

İzmir işgal edilmiş, ‘İlk Kurşun’ Gazeteci Hasan Tahsin tarafından düşmana sıkılmış.O adam, ertesi günü birkaç arkadaşı ile İstanbul’dan bir vapura binerek Samsun’a doğru yola çıkar.Bu basit bir deniz yolculuğu değildir.Bu bir toprak parçasının vatan yapılma, bir ümmetin ulus olma, bir tebanın eşit haklara sahip vatandaş olma, bir esaretin özgürlüğe gidişi yolculuğuydu.

19 Mayıs 1919 günü Anadolu’da güneş ufukta şimdi doğmuşken,  O yolcu karaya ayak basar. O an bir milletin emperyalizme karşı dünyada ilk kurtuluş savaşının başlatıldığı andı. Bu kararlığı göstererek her konuda “üstün” düşman devletlere karşı bağımsızlık savaşı verme cesareti gösteren kişi Gazi Mustafa Kemal Atatürk’tü.

Öyle bir savaş verecekti ki düşmanların dahi saygısını kazanacaktı.Halkı, zamanın liderlerinin heykellerinin yıkıldığı, ya da sadece güvercinlerin zaman geçirdiği tünekler olduğu günümüzde ölüm yıldönümü olan son 10 Kasım günü bir milyona yakın vatandaşı huzuruna çıkarak ve O’na minnet duygularını ifade edip ruhuna dua okudu.

Okuduğu binlerce kitabın yanında, kitap yazar, bugün dahi kullandığımız bazı geometrik şekillere isim verir. Birkaç yabancı dil kullanarak, sanat konusunda ve daha pek çok konuda vatandaşlarına öncülük eder. Bilime olan inancını “ilim en hakiki mürşittir” diye ifade eder. Dinini ise en samimi şekilde ortaya koymak adına güneşin ilk ışıklarının vurduğu doğu Asya’da Japonya’ya cami yaptırıp, Kabe ile ilgili Suudların hareketine karşılık çok ciddi bir mektup yazarak, yapılmak istenen hareketi durdurur.

Dünya ekonomik buhranla boğuşurken, savaşlardan çıkmış yoksul bir ulusun taş taş üstüne koyarak, kapitülasyonları kaldırıp, millileştirmeler yaparak yabancılara verilmiş yol, tren yolu, limanlar, madenler deniz taşımacılık hakları gibi pek çok şeyi geri alır. Osmanlı’nın borçlarını da inkar etmez ödemeye başlar.Bu denli yokluk ve olumsuzluk içinde bez, kağıt, şeker v.b pek çok fabrikayı, barajları ve tarımsal kalkınma için gerekenleri yapar.

Bütün bunlar olurken kadın ve erkeğin eşit hakları olan medeni kanunu, adil ve tarafsız bir yargıyı, ticareti düzenleyen kanunları ve en önemlisi ‘laiklik’ kavramını hayatımıza kazandırdı. Tabii herkes manda veya başkaca arkasını büyük devletlere dayayacak çözümleri düşünürken, tam bağımsız bir devlet kurmayı başardı.Emperyalizme başkaldırıp mazlum halkların ilk bağımsızlık savaşını vererek.

Dünya dünün hasta adamı yerinde, onurlu, başı dik, kararlı, ulusal kalkınma hamlesini başlatmış, medeni yasalar ile yönetilen, kadın ve erkeğin eşit olduğu ve de laik bağımsız bir devlet buldu.

İşte tüm bunların mimarı; eğmeden, bükmeden, sıkılmadan, gocunmadan, istemesen de, kabul etmesen de, yiğidin hakkını yiğide vererek tam adını koyduğunuzda Gazi Mustafa Kemal Atatürk’tür. Cumhurbaşkanıdır, Başkomutandır, Gazi’dir, Kurucudur, Lider’dir ve bu Milletin ATA’sıdır.

Tüm çabalara, karalamalara, küçültme senaryolarına, yok saymalara, ismini anmamalara karşın halkının gönlünden O’nu silmek mümkün olmamıştır. Parti mitinglerine parasını vererek, arabasını tutarak, kumanyasını cebine koyarak ancak birkaç yüz bin insanı bir araya zor getirirlerken, cebindeki yemek parasından ayırdığı para ile otobüs bileti alıp, yatacak yeri olmadığından gece yolculuk yaparak Ata’sına saygı ve sevgisini ifade eden milyonlar Anıtkabir’de bir araya gelebiliyor.

Sen halâ 19 Mayıs’ta Samsun’a çıkan “HEYET” diyorsun. Adını bile anmamaya çalışıyorsun. Yazıklar olsun! Bugün oturduğun koltuğu, soyadına sahip olduğun kimliğini, tüm varlıklarını, bağımsız bir devlette yaşamayı borçlu olduğun insana bunu ne hakla yapıyorsunuz?Sevmeyen yabancıların bile saygı duyduğu bu yüzyılın liderine, kalbinizden ve aklınızdan geçenleri söyleyemiyorsunuz değil mi?

Korkmadan!

Adam gibi, biz seni sevmiyoruz, sana ve devrimlerine karşıyız, seni yıkmak için zaman ve yer kolluyoruz diyemiyorsunuz değil mi? Onun için de adını anmıyor, yok saymaya, görmezden gelmeye çalışıyorsunuz.Tarihi yeniden yazmaya ve o tarihte O’na yer vermemeye çalışıyorsunuz.Kurumlarını yok ediyor, kapatıyor, fabrikalarını satıyorsunuz.

Ama yetmiyor, dünyada örneği olmayan, devletten önce Millet Meclisini kurup kurtuluş savaşını bu meclis eliyle en demokratik şekilde yapan lidere TBMM adıyla Kurucu Gazi Meclise, bu dönem milletvekillerinin bulduğu meclise de 2. Kurucu Meclis tanımlamasını yapıyorsunuz. Bakın, biz affetsek bile -ki etmeyiz-, Allah affetmez sizi beyler, Allah ...

Yine yetmiyor! Amaç ne ise?Bu kez de dünyanın emperyalizme karşı verilmiş ilk bağımsızlık savaşını kazanan ordumuz olan Kuvayı Milliye tanımlamasını Suriye’de sağdan soldan toplanan paralı askerler topluluğuna vererek bir kez daha vatanın kalbine derin bir yara açıyorsunuz.

Bu insanların kemiklerini sızlatmayı bırakın, tarihi değiştirmeye çalışmayın.Doğru işler yapın tarih sizi yazsın.

Bazen düşünüyorum da, bir insan ülkesi için bu kadar yanlış, aykırı ve ayrıştırıcı işleri nasıl yapar. Nasıl fark etmez halkında derin üzüntülere, yaralara ve ayrılıklara neden olduğunu.Bir yabancının yapmayacağı şeyleri neden yapar?

Yeni bir tarih ancak Türkiye Cumhuriyetinin yıkılması sonrası yazılabilir.Yeni bir kurucu meclis yıkılan, şimdiki devletimizin sonrasında kurulacak devlet için geçerli olabilir.Yeni bir Kuvayı Milliye Ordusu ancak yeni bir devletin kuruluşu için var olabilir.Ve tabi yeni bir lider, başkomutan, Ata ancak yeni bir devletin varlığı halinde olabilir.

Tüm bu özlemler yeni bir devlet için geçerli. O da mevcut devletimizin yıkılması ile olabilir.

Atatürk özellikle bu ülkenin en çok sıkıntı yaşadığı konunun, dinin siyasete alet edilmesi, gericilerin her şart ve durumda halkı zehirlemeleri olduğunu bildiğinden, tarikat ve benzeri oluşumlara şiddetle karşı çıkmış ve gerekli önlemleri almaya çalışmıştır. Ancak çok özel ve uhrevi bir konu olması nedeniyle bu konu günümüze kadar özellikle siyasetçiler tarafından istismar edilmeye devam edilegelmiştir.  O nedenledir ki yasal olarak ne yapılırsa yapılsın; ülkesine, Cumhuriyetine, bağımsızlığına ve devrimlerine halkın, özellikle gençlerin sahip çıkmalarını çok önemsemiştir. Böyle bir gerici hareketin sonrasında ‘Bursa Nutku’nda şöyle demiştir.

 “Türk genci, devrimlerin ve rejimin sahip ve bekçisidir. Bunların lüzumuna, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır; rejimi ve inkılapları benimsemiştir.Bunları zayıf düşürecek en küçük veya en büyük bir kıpırtı ve bir hareket duydu mu ‘bu memleketin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adliyesi vardır’ demeyecektir, hemen müdahale edecektir.Elle, taşla, sopa ve silahla; nesi varsa onunla kendi eserini koruyacaktır”.

Ancak karşı duruştakilerin unuttukları bir şey var ki, bu devlet, yani Türkiye Cumhuriyeti, Atamızın altı gün süreyle mecliste okuduğu, kendi yazdığı NUTUK’ta  da ifade ettiği gibi gençlere emanet edilmiştir.

Gençliğe hitabın ilk cümlesi, “Birinci vazifen, Türk istiklalini, Türk Cumhuriyetini, ilelebet, muhafaza ve müdafaa etmektir.”

Son cümle ise, “Ey Türk istikbalinin evladı! İşte bu ahval ve şerait içinde dahi, vazifen; Türk İstiklal ve Cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur!”

Buna ülkenin Cumhurbaşkanı, Meclis Başkanı, Başbakanı, Bakanları, Genel Kurmay Başkanı, tüm devlet kurumları uymak zorunda değil mi? Hayır diyen olabilir mi?

Güneş ufuktan şimdi doğuyor,  Samsun’dan başlayan bu bağımsızlık ateşi, sadece Anadolu’da değil dünyanın tüm işgal edilmiş mazlum halklarında ses buluyor ve Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk sadece Türkiye Cumhuriyeti’ni kurmakla kalmıyor, bu şekildeki tüm halkların geleceğe ümitle bakmasını sağlıyor.

Ne mutlu bize ki böyle onurlu bir şekilde kurulmuş ülkenin özgür yurttaşları olarak doğduk.Ne mutlu bize ki kurucumuz tüm dünya tarafından saygı görmekte, düşmanlarından bile.Ne mutlu bize ki, yaşadığı dönemin tüm rejimlerini elinin tersi ile iterek demokrasinin beşiği olan Meclis kavramını ilk günden hayata geçirmiş ve sürdürerek bugünkü Meclis anlayışının olmasını sağlamış. Ne mutlu bize ki, çağdaş yasalar ile  “demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti bırakmış bize.

Atam! Ne senden, ne senin eserin olan Cumhuriyet’den vaz geçeriz. Güneş ufuktan şimdi doğuyor!


MAKALEYE YORUM YAZIN

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.


Site en altı
yukarı çık