• 16 October 2018, Tuesday 19:32
YılmazKaya Aylanç

Yılmaz Kaya Aylanç

Doğru hangisi … Yetişemiyoruz!

Yurt dışında gazetelerin birinci sayfasını dolduracak haber bir elin parmaklarını geçmez. Genelde de birinci sayfa haberleri yeteri kadar olmadığından, “ağaçta kalan bir kedinin haberi” bile birinci sayfada yer alabilir. Bizim belki de 5 veya 7. sayfalarımız gibi ...

Benim gibi haftada bir yazı yazmaya çalışanlar için ülkemiz, dereden geçerken paçaları ıslatmamaya çalışan yazar misalidir. Konu gündemdedir yazarsınız, sonra karşıdan bir bakar düzeltmeleri yaparsınız, geç oldu yarın göndereyim dersiniz ve yarın ülkede her şey değişir. Yazı gitmiştir, editörün kontrol edecek tek işi sizin yazınız değildir! Yazınızı okuyan editör bir bakar ki ‘aaa o da ne!’ yazınızın konusu mazi olmuş. Bir iki düzeltmeyi en iyi niyetle yapmaya çalışsa da yazı kadük olmuştur bir kere. Sizin ve editörün onca zamanınız boşa gitmiştir.

Bu, haftada bir yazan bir yazarın köşe yazısı hikayesiydi. Bunun sonucunda ne kurda bir yükselme, ne enflasyonda ataklar, ne de dış politikamızda savaş riski doğmadı. Ama farkında mısınız, nasıl bir ülkede yaşamaktayız? Akşamdan sabaha haberlerin eskidiği, baş döndürücü bir hız değil mi bu? Kim neyin hesabı ile uğraşacak. Şeker fabrikaları diyorsunuz, birden 3. Havalimanı taşıma ihalesi çıkıyor. İdlib diyorsunuz, tam o konuda bir şeyler anlaşılmaya çalışılıyor ki, bu kez Fırat’ın doğusu çıkıyor. ABD ile köprüleri yaktık deyip dünyaya ve olaylara gelecek yaklaşımlarını kotarmaya çalışıyorsunuz, birden kuzu sarması olunuyor, “bizim Trump” oluveriyor. Ne AB’si canım derken, bizi istemeyeni biz hiç istemeyiz derken “En büyük Almanya, Merkel’e teşekkürler” deniveriyor. Uçağını sen düşürdün, ben düşürdüm yarışı yaparken birden Rusya en iyi müttefik oluveriyor. Man adası belgeleri sahte denirken birden savcı “belgeler doğrudur” deyiveriyor. Ancak ana muhalefet mahkemeyi kaybediyor, tam o konu takibe alınırken, bir üniversitenin ekonomik problemler nedeniyle acil ameliyatlar dışında ameliyat yapılmaması yazısı gündeme geliyor, Cumhurbaşkanı “Yalan, yalan” diye bağırıyor. Oysa üniversite, “Belgeyi biz yazdık imzaladık!” diyor.

Koca koca Paşalar, savcılar, hakimler, sıradan vatandaşlar “sizin için şu” deniyor, hayda savcıya, oradan hakime, bir bakıyorsunuz hapistesiniz. Derdinizi anlatacak kimse yok. Birden bir şeyler oluyor ülkede, dün biri dedi diye içeri girenler bu kez dışarıya çıkarken, bu kez onları içeri atan-attıranlar içeri giriyor.

Bu ülkede muhalefet yapmak iktidar olmaktan zor dostlar, gerçekten zor.

Zamlar yağmur gibi ama sorumlu yok.

Şaha kalkacaktık, kötü tökezledik, sorumlu yok.

Bir tek ölüm olmayacaktı, vatan evlatları ölmeye devam ediyor; sorumlu yok.

Sayıştay raporlarında insanın yüzünü kızartan birçok eleştiri var, sorumlulardan tık yok.

Millet pazarda ürünleri tane ile alırken sarayda ejder meyveleri yeniyor, tık yok.

Asgari ücretlinin ne yaptığını soran yok, lüks araba almaya devam edenlerden tık yok.

Halka tasarruf edin, yastık altındakileri çıkarın derken, devlet tüm savurganlığı ile yemeğe devam ederken ilgililerden tık yok.

Adalet mülkün temeli derken, bağımsız yargı kararını verdi.

Gizli tanık böyle dedi diye yılların itibarı, kariyeri, hayatı güme gidebiliyor. Olmadı, pardon bu kez diğerleri içeri. Bu arada uğranılan zarar, ziyan, kayıplar, itibarlar soran eden yok.

Ne güzel, her şey yapanın yanına kâr. Var mı daha güzeli!

Yaygın iddialara göre: “Ver papazı, al papazı. Verdik papazı! Ne aldık?” Bilen yok …

Bütün bu olanlardan sonra, daha konusu kapanmadan, ‘sahi bu papaz casus değil miydi?’ Casuslar genelde otuz yıl ceza almazlar mıydı? Casus değilse neden ceza aldı? Papaza casus diyenler kimlerdi? Yalan söyledilerse onlar nasıl bir ceza aldı?

Artık ABD yeniden bizim müttefikimiz, stratejik ortağımız oldu mu? Rusya şimdi ne oldu?

Ha sahi ülkemizde ekonomik kriz var mı? Yoksa abidik gubidik mi? Manipülasyon mu? Dış güçler ne oldu? Uzaylılar mı?

Daha fazla zaman geçirmeden, papaz Türkiye’ye büyükelçi olarak atanmadan ben yazıyı göndereyim.

Yoksa yine eskiyeceğiz.

Bu ülkede neler oluyor dersiniz. Gündem neden bu denli hızla değişiyor acaba? Gündemi takip etmemiz mi istenmiyor dersiniz?

Bir süre gayret edip sonunda “Amaaaan boşver, sanki ben mi çözeceğim memleketin sorunlarını” deyip takipten vazgeçmemiz mi isteniyor …

Anlayıp sorgulamak, sorgulayıp sormaya başlamak ve sormak, işte zurnanın zırt dediği yer de burası galiba.

Hepinize iyi haftalar sevgili okuyucularım.

(13.10.2018)


MAKALEYE YORUM YAZIN

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.


Site en altı
yukarı çık