• 29 October 2018, Monday 20:19
YılmazKaya Aylanç

Yılmaz Kaya Aylanç

Sahi, neden İş Bankası?

Ülkemizde çok enteresan şeyler olagelmekte uzun bir süredir. Bunlar iktidarın istediği değişiklikler veya yeni icatları. Büyük çoğunlukla da ülkemizin kuruluş felsefesine, Atatürk ilke ve inkılaplarına ters veya aynı şeyler olmayan uygulamalar. Tüm bu yeni uygulamalar için kanun değişmesi gerekiyorsa kanun değişiyor, Anayasa değişmesi gerekiyorsa Anayasa değişiyor, gelenek değişmesi gerekiyorsa gelenek değişiyor. Yani değişmesi gereken ne ise mutlaka eninde sonunda değişiyor.

Devlette kullanılan renkler değişiyor, parlamenter sistem değişiyor, Cumhurbaşkanlığı konutu değişiyor, iş yapma biçimi değişiyor, stadyumların, sokakların, meydanların isimleri ve hatta selamlaşma geleneği değişiyor, çocuklarımız bile kafa tokuşturmaya başlıyor.

Bu kadar değişiklik hayırlı olmadığı gibi, doğru da değil ve çağdaş dünyada doğru tarafa da değil. Tüm bu değişikliklerin çoğu referandum ile ve belli bir yüzdenin üstünde (nitelikli çoğunluk) alınacak oy ile olması gerekirken % 50+1 kişinin evet demesi veya kanunla ya da kararnameyle değişmekte.

Oysa ülke kurulurken bir kurtuluş savaşı verilmiş, sınırları binlerce şehidin kanı ile çizilmiş, kendinden önceki sürece nokta koyacak bir irade gösterilmiş ve bu irade için canlar verilmiş.

Ülkemizin kurucu iradesi her ülkede olduğu gibi gereken saygıyı görmekte mi? Çizdiği yolda yürünmekte, bu yol felsefesi aynı olmakla birlikte daha ileri taşınmakta mı? Yoksa tam tersi diyebileceğimiz pek çok iş ve işlemler yapılmakta, hatta tam tersine gidişler yaşanmakta mı?

Eminim pek çoğunuz bu sorulara yanıtlarınızı vermekle birlikte bir öfkeyi, bir sitemi, bir çaresizliği içinizden haykırmaktasınız. Ama elden ne gelir ki dediğinizi de duyar gibiyim.

1950’li yılların resimlerine bakmanızı öneririm. Toplumun ne denli değiştiğini görecek ve gözlerinize inanamayacaksınız.

Bu değişimi yapan, destekleyen ve önerenlerin buna hakları var mı?

Milletin Meclisinden “kindar ve dindar nesiller” dendiği halâ kulaklarımızda. Bu cümlenin doğru olan hiçbir tarafı yok tabii ki. Ancak sonuçları ne kadar demokrasi ile yönetildiğinize bağlı olarak hayatlarımızı derinden etkilemekte.

Yine geldiğimiz yer ile ilgili olarak eğitimde neyi hedeflediğimiz, ülkemizin gitmekte olduğu istikamet konusunda bütün yanıtları veriyor. İyi olan tüm okullarımızı neredeyse bozduk, sınıflarını dolduramadığımız imam hatip okulları ile doldurduk her mahalleyi nerdeyse.

Üniversite açmayı bina sanan iktidar, her ile üniversite açmakla övünür olarak gülünç duruma düşsek de buna devam ederek orta ve liselerde verilen eğitim ile dibe vuran anlayışı üniversitelerde uygulamayı ihmal etmedi. Ancak sayın Cumhurbaşkanı birden mantar gibi açtığı üniversitelerin yöneticilerine “neden dünyada ilk 500’de Türkiye’den bir üniversitemiz yok” diyerek bir kez daha pek çok konuda olduğu gibi düşünce tersliği yaşadı. Oysa buna da pek çok konuda olduğu gibi çok da şaşırmaya gerek yok. Rektör atamalarında liyakat sahibi öğretim üyelerini yok saydıktan, ehil kadroları üniversiteden uzaklaştırdıktan, yandaşlardan öğretim üyeleri yaptıktan sonra aklı başında iyi bir üniversite ummak tabii ki hayal. Yazık olan ülkeye ve gençliğe tabii ki.

Okullarımızda kitap dağıtılacağına türban dağıtıldığı günler yaşıyoruz. Oysa bu ülkenin kuruluş mayasında laiklik çok önemli bir yer tutmaktaydı. Sulandıra sulandıra çorba olan laiklik konusunda, bir düşün insanımız olan Ahmet Taner Kışlalı bakın ne diyor: “Laikliğin ortaya çıkışını zorunlu kılan iki temel neden vardır. Birincisi farklı inançlardan insanların barış içinde bir arada yaşamalarını sağlamak. İkincisi; değişen koşullara, aklın ve bilimin ışığında çözüm arama yolunu açmak.”

Oysa demokrasi ne kadar önemli, bunu toplumun anlaması ve buna uygun talepleri gündeme getirmesi gerekiyor.

Dışarıdan baktığımızda ne demokrasi, ne üniversite kalitemizde, ne özgürlüklerde, ne bağımsız basın ve daha aklınıza gelen hemen tüm çağdaş standartlarda, ülkeler arasındaki yerimiz 100’lerden sonra gelmekte. Bu, ülkemizin hak etmediği bir yer.

İktidarın son meselesi ise şimdilik İş Bankası. Nur topu gibi yeni bir sorunumuz oldu. İktidar ne diyor: “Bankanın CHP’ye ait olan hisseleri hazineye devrolunmalı” imiş. Yukarıda da dediğim gibi. Doğrusu, olması gerekeni, şık olanı değil, önemli olan iktidar böyle istiyor ya, gerisinin önemi yok…

Peki İş Bankasının hisselerinin bir kısmı neden CHP’de. Çünkü bu ülkenin kurucusu miras olarak hisse temsilini CHP’sine, hisse nemalarının ise Türk Tarih ve Türk Dil Kurumlarına eşit olarak verilmesini istiyor. Miras, yasalardan da önce o kişinin hayattaki son isteğidir. Ayrıca miras yasalarımızla da koruma altına alınmış bir kurumdur.

İktidar, ülkemiz kurucusu büyük önder Mustafa Kemal Atatürk’ün mirasını neden reddeder ve kanuni bir düzenleme ile bu hisseleri hazineye devredeceğiz der. Bu basitçe bir para işi midir? Sanmıyorum. Hatırlayınız, yeni bir devlet kuruluyor denmesinden, ‘sesi inceydi’, ‘kahveyi de şekerli içerdi’, ‘keşke ülkeyi kurtarmasa da Yunan galip gelseydi’, ‘iki ayyaş’ ve daha nicelerini sıralayacağımız küçültme çabaları, ‘Çanakkale’yi O kazanmadı’, Kurtuluş Savaşı kazanan kadro için çokça O ve silah arkadaşları deyimi ile yok saymalar ve daha bu konuda pek çok şeyler sıralanabilir. Oysa lider olmadan olabilir miydi?

Andımızın kaldırılışı, mahkemenin verdiği yeniden okunması kararından duyulan rahatsızlık bile bizlere aslında söylenmeyen çok şeyi söylüyor. İş Bankası hisseleri de bu konuda yapılan son operasyon.

Oysa İş Bankası hisseleri çoğunlukla çalışanlara ait. Böyle bir banka sermaye yapısı bırakın bizi, dünyada sanırım örneği yok, ya da çok az. Çalışanları temsilen munzam sandık vakfı hisselerin % 40,12’sine sahipken, % 28,09 hisse bankanın kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e ait olup CHP tarafından temsil edilmektedir. Hisselerin temettü gelirleri ise Türk Dil Kurumu ve Türk Tarih Kurumu arasında eşit olarak bağışlanmıştır. Kalan hisseler ise halka açıktır. Ayrıca çeklerinde Atatürk logosu kullanan tek bankanın İş Bankası olduğunu da belirtmeliyim. Yani CHP İş Bankası’ndan hiçbir gelir elde etmemektedir.

Bankanın bugünkü değeri yaklaşık 25.7 milyar Türk Lirası olup, çalışanların olan ve ülke ekonomisine en çok katkı koyan, bankacılık sistemimizin çıpası görünümündeki bu banka ile neden uğraşılır? Ekonominin içinde bulunduğu bu nazik durumda çözüm bekleyen onca sorun varken, neden tüm riskler göze alınarak, düzgün bir banka operasyona tabi tutulmak istenir.

Bankada CHP’yi temsil edenlerin liyakatı deseniz o da olamaz. Çünkü bu hisseleri temsil edenler üç günde mesleklerinde bir yere gelmemiş, torpil ile kariyer yapmamış, sadece imam hatipli oldukları için makam ve mevki sahibi olmamış kişilerdir. Bankanın Yönetim Kurulundaki 11 kişiden CHP’yi temsil eden bu 4 üyeden;

Murat Karayalçın. DPT uzmanlığı, Ankara Belediye Başkanlığı yapmış olup SBF mezunudur.

Müslim Sarı. Uzman Ekonomist, SBF mezunu, halen milletvekili.

Rahmi Aşkın Türeli. Ekonomist ve SBF mezunu.

Özcal Korkmaz. İktisatçı, Hesap Uzmanı ve Maliyeci.

Aynı zihniyet daha önce de Atatürk’e giden yolda İş Bankası’nın CHP hisseleri ile ilgili işlem yapmaya çalıştı. 1951 yılında Demokrat Parti CHP mallarına el koyduğunda, dolayısı ile İş Bankası hisselerini de hazineye devretmişti. 1963 yılında Anayasa Mahkemesi ilgili kanunu iptal ederek bu arzuyu da engellemiş oluyordu. Aynı konu 12 Eylül döneminde de yapılmaya çalışılıyor. O tarihte partiler kapatıldığından malları hazineye devrediliyor. Ancak bir farkla, CHP hisseleri bu kez hazine yerine Türk Tarih Kurumu ve Türk Dil Kurumu’na veriliyor. Yıllar sonra bu kez AKP’li Cumhurbaşkanı bu hisselerin CHP’den alınıp hazineye devredilmesi gerektiğini söyleyerek konuyu bir kez daha tartışmaya açıyor.

5 Eylül 1938 tarihinde Atatürk, kendi el yazısı ile bıraktığı 6 maddelik vasiyeti ile gözlerini bu dünyaya kapatmıştır. Vasiyetinin 1. Maddesinde konu ettiği İş Bankası hisseleri her şeyden önce ölen bir kişinin bu dünyadakilerden son isteğidir. Kültürümüz, geleneklerimiz ve yasalarımız, ölen kişinin bu son arzusuna her zaman saygı duymuş ve isteğinin yerine gelmesini savunmuştur.

Bizlere; bağımsız bir vatan, çağdaş bir Cumhuriyet, laik bir devlet, saygın bir ülke bırakan Gazi Mustafa Kemal Atatürk herkesten daha fazla saygıyı hak etmektedir.

Bunca yıl bıraktığı bu değerlere bağlı kalan milleti bu konuda da yanında olacaktır. Bir ölümün arkasından son arzusu olarak bırakılmış isteklere karşı olanlar öncelikle bu saygısızlığı yapmamalıdırlar. Kendi vicdanlarında olmasa da bu durum milletinin vicdanında derin yaralar açmaktadır.

Ve şimdi Milletine soruyorum: Peki sorun sizce, İş Bankası mı, yoksa Atatürk ve kurduğu Cumhuriyet’in makas değiştirmesini isteyenlerin yeni bir adımı mı?


MAKALEYE YORUM YAZIN

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.


Site en altı
yukarı çık