- Makaleyi Paylaş
- Facebook'ta Paylaş
- Twitter'da Paylaş
- 27 December 2018, Thursday 8:19
- 3850 kez okundu
Ülkemiz bütün enerjisini, bilgisini, topraklarındaki gücünü, denizlerini ve en önemlisi insanını doğru kullanabilse, mutlaka dünyada bugün olduğundan çok daha iyi bir noktada olur. Dünyada daha saygın, insanlarının daha iyi şartlarda ve barış içinde yaşadığı bir ülke olur.
Oysa öyle mi?
Her şey varken neden öyle olamıyoruz dersiniz?
Benim yanıtım dostlar, hepimiz asgari müştereklerde aynı fikirde değiliz.
İnsanların değişik düşüncelerde olması çok doğal ve gelişmek için belki de mutlak gerekli. Ama burada aynı derken gemimizin gideceği yönü kast ediyorum. Nasıl gideceği gibi düşünce çeşitliliğini değil.
Yani gemi batıya mı yoksa doğuya mı gidecek? Temel soru ve yanıtı gereken budur bence.
Yok olmak üzere olan, dünyanın hasta olarak nitelendirdiği ve emperyalizme teslim olmuş bir imparatorluktan, dünyanın saygısını kazanan, emperyalizme karşı bağımsızlık savaşı verip kazanan bir devlet kuruldu. Ve bu devlet çok kısa sürede ekonomik anlamda da dünyaya örnek olacak bir hale getirildi. Tüm bunlar 10 yıl gibi kısa bir sürede yapıldı. Küçümseyenler için söylememiz gerekirse; iğne yoktu, uçak ihraç eder hale gelindi sevgili okurlar.
Tüm bunlara ek olarak halkın temsil edildiği bir meclis ve anlayış olarak “Egemenlik Kayıtsız Şartsız Milletindir” ifadesi devletin temelini oluşturdu. Bununla da kalınmadı, din sömürüsünü bitirmek için Kuran-ı Kerim Türkçe’ye çevrildi ve her şeyden önemlisi harf devrimi ile nüfusun sadece % 3’ü okurken bu rakam çok kısa denilecek bir zamanda %’e çıkarıldı.
Kurulan Cumhuriyet artık Aydınlama çağını açmıştı. Cahiliye dönemi bitmişti.
Bugünlere gelindiğinde ise, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün “Ey Türk Gençliği” hitabında dediği gibi, Cumhuriyet ve devrimler tehlike altında.
Öyle ki, gün geçmiyor ki bir rektör, öğretim üyesi, din adamı, siyasi veya vatandaş Atatürk ve O’nun ilkelerine karşı, küçük düşürücü ve benzeri söylem ve davranışlarda bulunmasın. Gün geçmiyor ki ismi bir yerlerden silinmesin (şehir stadyumları Arena oldu) veya işlevsizleştirilsin (Atatürk Hava Limanı v.b.). En büyük eserlere O’nun adı verilerek yaşatılması, milletinin saygısını ifade edilecek yerde, ya Osmanlı veya Arapça bir isim veya benzeri ile unutturulmaya giden yola bir taş daha konsun.
Tüm bunların farkında değil miyiz sanıyorlar! Sanmam, ama her halde alıştıra alıştıra diye düşünüyorlardır.
Oysa biz ne diyoruz “ne senden, ne senin eserin Cumhuriyet’ten vazgeçeriz”.
Ülkenin her kesim ve her konusundaki ayrışmanın yaratılmış olmasını, geleceğimiz açısından ciddi bir risk olarak görmekteyim.
TBMM kürsüsünden haykıran sesin “ben dindar ve kindar nesiller istiyorum”, imam hatipler ve hatipliler için söylediklerini ise burada yazsak yazı biter. Buna uygun eğitim politikası ile binlere varan imam hatip okulları ve eğitimin geldiği yer ise hepinizin malumu.
Buradan çağdaş bir ülke çıkar mı?
Andımızı ırkçı bulan anlayış, mahkemenin yeniden okullarda okutulması yönünde kararını temyize götüren MEB varken ve hepsinden ötesi durmadan sallanan ve Rabia işareti olarak sunulan el hareketi var ya, bu Cumhuriyete hiç yakışıyor mu?
Bilen bilmeyen de elinin parmaklarını öyle yapıp sallamıyor mu? Siyasetçisi, sanatçısı, futbolcusu v.b. özenti olarak sallayan da çok sanırım. Sorsan nedir bu işaret diye sanırım yarısı “bilmem” diye yanıt verir.
İşaret, ana muhalefet ile iktidar arasında da oldukça polemik nedeni oldu. Ana muhalefet lideri, AKP liderinin parti işareti olarak simgeleştirdiği bu işaret için verdiği bir demeçte “Katar İhvan’a desteğini çekmeli, yani Müslüman Kardeşlere”. “Bu konuda İhvan’ı destekleyecek siyasetten AKP uzak durmalıdır. Aynı şekilde Rabia işaretini simgeleştirmekten de vazgeçmelidir …”. İktidar partisi başkanı ise verdiği yanıtta “ana muhalefet partisi başındaki zat, benim bu işaretimi çok kıskanmış. Oysa bu işaret tek millet, tek vatan, tek bayrak, tek devlet demektir. Bunlardan mı rahatsız oluyor” açıklamasını yapmıştır.
Oysa Rabia işareti ne demek?
İşaret Mısır’da darbe karşıtlarının gösterilerinin yapıldığı Rabiatül Adeviyye Meydanında başlayan gösterilerde kullanıldı. Daha sonra Mısır dışındaki ülkelerde de görülmeye başlandı. Bizde Sn. Erdoğan’ın Bursa mitinginde Rabia işareti yapması bir ilk olup Arap basınında da büyük yankı buldu.
Anlamına gelince.
Aslında Rabia Arapça’da 4’üncü demek. Mürsi taraftarları, Mısır’ın 4. Cumhurbaşkanı olması ve toplandıkları meydanın Rabiatül Adeviyye meydanı olmasına gönderme yaparak bu işareti kullandılar.
Meydan ise bu adı 8. Yüzyılda yaşamış olan sufi bir kadın şairden almış. Bu kadının adı Rabia, ailesinin 4. Çocuğu. Köle olan Rabia, kaçar ve özgür olur. Kefenini sürekli yanında taşıyan Rabia artık bir evliyadır. Genç yaşta anne ve babasını kaybeder. Başka bir rivayete göre de, yaşadığı yer Basra’dır. Kıtlık baş gösterir, bir ihtiyara hizmet eden Rabia, bu ihtiyar tarafından daha sonra azad edilir. Rabia, hayatını ilim ve ibadet ile geçirir, öğretileri kendisinden sonraki sufilere de yol gösterir. Bazı kaynaklar Rabia’tül Adeviyye’nin Kudüs civarında 752 yılında vefat ettiğini rivayet eder.
Ancak konu bundan da eskidir ve ilk çıkışı olarak tarihçiler şu açıklamayı yapar. Muaviye bin Ebu Süfyan bu konuda önemlidir. Emevi hanedanının kurucusu, 657 yılındaki Sıffın savaşında Hz. Ali’yi yenemediği halde alavere dalavere ile hakemleri ikna ederek kendini halife ilan ettirmiştir. Ve bu olay yıllarında Müslümanlar, Muaviye taraftarları Sunni’ler, Ali taraftarları Şii’ler ve tarafsızlar ise hariciler olarak bölünmüştür. Sonradan taraf değiştiren Hariciler Hz. Ali’yi öldürmüşler, Muaviye ise Ali’nin çocukları Hz.Hasan ve Hüseyin’i öldürmüştür. Muaviye, Hz.Ali ve Şii’leri yok sayarak, her fırsatta 4. Halife olduğunu işaret etmek için bu hareketi yapmaya başlamış. Daha sonra taraftarları ve ordusundaki askerler de bu işareti yapar olmuşlar. Bir not daha, Muaviye’nin dedesinin adı da Rabia olup, Kureyş aşiret liderlerinden olan dedesi “adıma uygun davran, önemini unutma” vasiyetinde bulunmuştur.
Bu işaret yıllar sonra Mısır’da Sunniliğin savunucusu olan Müslüman Kardeşler örgütünce kullanılmaya başlanmıştır.
Bu işaret şimdi iktidar partisi tarafından Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanının talimatı ile kullanılmaktadır. Parti teşkilatlarına gönderilen bir broşür ile de örgüte talimatlandırılmıştır.
AKP, Mısır ve Rabia ile nasıl tanışmıştır? Mısır’da iç ayaklanma sırasında Rabiatül Adeviyye Meydanı’nda yapılan gösterilerde ölen Esma, Müslüman Kardeşlerin kurucusu ve rejim muhalifi Hürriyet ve Adalet Partisi Genel Sekreteri Dr. Beltaci’nin kızıdır. Türkiye ile tanışmaları ise Mavi Marmara olayları sırasında olup, bu olayların baş aktörlerindendir Dr. Beltaci.
Bir direniş ve bir örgüt sembolü olan ve Arapça’da 4’üncü demek olan Rabia sembolü, İslam siyasalında aynı zamanda “Tek Bir” sembolüdür. Bu Kuran’dan bildiğimiz tekbir değildir. Tek ruh, tek soy, tek göz, tek imparatorluk anlamlarını oluşturan anlayıştır. Bir anlamda baba-oğul-kutsal ruh karşısında bir taraf gibi de anlaşılabilir.
Peki bu Kutsal Tek’lik nedir? Sümer ve Babil’de Rabia sembolünün geçmişine gidildiğinde 4 büyük dinin kitapları yazılmadan çok daha önceki mitolojik zamanlarda, bu sembolün varlığı ortaya çıkıyor ve savaşılması gereken ruhları simgeliyor. Bunu açıklayan “Ölü isimlerin kitabı” diye bilinen “Necronomiccon.
Hikaye, Dominikan rahip Wormius imzasıyla engizisyonun Kara Papazı Torquenmada tarafından ele geçirilen bu kitaba göre, Tevrat’ın yaradılış bölümündeki gizli şifreli bölümlerin açıklamalarını içeriyor. Vatikan’a gönderilen çevirilerin bir yerinde, “bu kitap tanrısallaşmış ruhun, Ra’nın bağrındaki mükemmelleşmesini konu eder, güçlü kılar ve tanrıların hiyerarşisinde saygıya layık kılar.” Kitap Papa tarafından yasaklanır.
Rabia sembolü, gücün dört işaretinden birine karşılık gelir. Koth’un yüce işareti ve bu sembol kapıları mühürleyen koruyan varlıktır. Yan, cehennemin kapılarını açar ve kapar.
Gücün dört simgesi. İlki, eşiğin ötesinde bekleyenlere yalvarmayı ve onlarla anlaşmayı içerir. İkincisi, tüm engelleri kaldırır ve alemlerin kapılarını açar. Üçüncü sembol, kapıları kapayan ve yolları koruyan. Son işaret ise yaşlı tanrıların işaretidir.
Açık olan parmaklar yaratılışın dört enerjisinin, kapalı olan düşmüş enerjiye biat edişini sembolize eder. Açık olanlar dört köleyi ifade ederken, tek olan esir edene işaret eder. Bu semboller Arapça’da carı-yek diye ifade edilir ki, “tek sahibe hizmet eden köle anlamını taşır. Aynı zamanda “Tek Bir’e hizmet ya da biat” anlamına da gelir. (ekşisözlük-necronomicon, İsmail hakkı altuntaş kara dünyanın kitabı)
Rabia işareti konusunda belki biraz fazlaca yazmış olduk ancak bu hemen her yerde ve zamanda ülkemizin en üst makamında görmekte olduğumuz ve herkesin yapmak için adeta yarıştığı işaret hakkında bilgili olmasını istedik.
Şimdi soruyorum, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı’nın bu işaretle ne ilgisi olur, olmalı mıdır?
Oysa Atatürk, modern Türkiye’yi kurarken bu tip kavram, işaret ve sembollerden uzak durmuş ülke insanının, vatandaşların birlik ve beraberliği için ne kendi ne de ona yakın olanları işaretleyecek, yüceleştirecek, anlamlara anlam katacak yaklaşımları benimsememiş. Bunun da ne kadar doğru olduğunu görmekteyiz. Bizlere ayrıştırıcı değil birleştirici olaylar ve semboller gerekli.
Bugün Cumhuriyetimizin birleştirici sembolleri; Kurucumuz Gazi Mustafa Kemal Atatürk, kurduğu devlet Türkiye Cumhuriyeti, Bayrağı beyaz ay ve yıldızı olan al bayrak, başkenti Ankara, marşı İstiklal Marşı, referansları demokratik, laik sosyal bir hukuk devleti.
Başka bir sembole, işarete, rakam ve ayrıştırıcı bir unsura ne gerek var. Kurulmuş olan ve yönü belirtilmiş bulunan Cumhuriyetimizin daha müreffeh olması, yurttaşlarının refah içinde yaşamalarını temin etmek olmalıdır iktidarların görevi.
-
02.08.2021 Tercihler …
-
26.06.2021 Hak yemek …!
-
18.05.2021 Türkiye – ABD ilişkileri
-
14.04.2021 Şimdi Cesaret Zamanı …
-
25.03.2021 Yönetemiyorsunuz …
-
18.02.2021 Zihniyet …
-
29.01.2021 Reform mu?
-
14.01.2021 Ben … Ben … Ya bizler …?
-
15.12.2020 Katar mı, katmaz mı?
-
12.10.2020 Tarikatlar, cemaatler …
-
05.09.2020 Müjde …
-
07.08.2020 Peki şimdi ne olacak?...
-
16.07.2020 Korkmadan yaşamak …
-
01.06.2020 Yemin …
-
11.05.2020 Maske …
-
30.04.2020 Bugünde de mi siyaset …
-
27.04.2020 Vicdanlarda adalet sağlandı mı?
-
16.04.2020 Sizce …?
-
03.04.2020 Şimdi sıra devlette * …
-
21.03.2020 Sağlıklı günlere, hep birlikte …
-
29.02.2020 Huzur için …
-
08.02.2020 Doğru yolu bulmak …
-
04.01.2020 Ya Kanal! Ya İstanbul!
-
13.12.2019 BİZİ DUYAN VAR MI!?
-
27.11.2019 O EL...
-
13.11.2019 Parti devlet olunca...
-
26.10.2019 Ne, neden, niçin!
-
01.10.2019 Hak etmiyoruz …
-
13.09.2019 Biraz saygı Sayın Diyanet …
-
19.08.2019 ‘Sarı Kızlar’ …
-
29.07.2019 Bir arpa boyu …
-
13.07.2019 Nereye gidiyoruz dersiniz?
-
03.07.2019 Sağol Ekrem Başkan …
-
17.06.2019 Seçilmişler …Atanmışlar …
-
14.06.2019 Ekonomi ve beka …
-
01.06.2019 Ekonomi ve beka …
-
14.05.2019 Kara günlerden mavi günlere mi?
-
30.04.2019 Örnekolmak …
-
18.04.2019 Hoş geldin İmamoğlu, özlemişiz …
-
16.04.2019 Kazanan farklı olunca …
-
08.04.2019 Hakkını teslim etmek gerek …
-
01.04.2019 Tünelin Ucu …
-
23.03.2019 Olamaz mı?
-
10.03.2019 Yerel Yönetim Seçimleri ve Cumhurbaşkanı …
-
04.03.2019 “Çömez Devlet” mi?
-
26.02.2019 “Yaşasın ithalat” …
-
16.02.2019 “Devlet Manavları” …
-
07.02.2019 Beka …
-
29.01.2019 Bu ne lahana turşusu …
-
15.01.2019 ‘2019 Atatürk Yılı’!
-
14.01.2019 Nicelik mi? Nitelik mi?
-
07.01.2019 “Bay Kemal”den “CeHaPe”ye …
-
31.12.2018 Ne güzel şeysin sen ‘Umut’ …
-
24.12.2018 Millete bağırmaktan vazgeçin …
-
18.12.2018 Aklımızla dalga geçmek mi?
-
14.12.2018 Dur diyebilirsin …
-
11.12.2018 Çocuklarımız için …
-
07.12.2018 Umutsuzluk yok, her şeye rağmen …
-
23.11.2018 Türkiye’de Suriyeli olmak varmış …
-
14.11.2018 Bir Grup Konuşması daha … Ve alkışlar, alkışlar …
-
01.11.2018 Atatürk, Kırmızı Çizgi ve Türkiye Cumhuriyeti
-
29.10.2018 Sahi, neden İş Bankası?
-
16.10.2018 Doğru hangisi … Yetişemiyoruz!
-
01.10.2018 Hak etmiyoruz! …
-
16.09.2018 AYNI GEMİ...
-
04.09.2018 Derin Sessizlik …
-
13.08.2018 Bıktık artık!..
-
07.08.2018 Eğitim ve Okullar
-
28.07.2018 ‘Önce Demokrasi’ ise verin imzayı …
-
23.07.2018 Nereye kadar …?
-
17.07.2018 İstikrar diye % 50 + 1 kişi, ya ekonomi?
-
10.07.2018 Cumhuriyet Kültürü ve Haksızlık …
-
18.06.2018 Kazanan da kaybeden de Halk …
-
11.06.2018 Nasıl ……?
-
04.06.2018 19 Mayıs ve Kurucu Meclis
-
29.05.2018 Filistin
-
14.05.2018 Millet “TAMAM” derse …
-
05.05.2018 Her şey Türkiye için …
-
02.05.2018 Erken - Hızlı - Baskın Seçime Doğru …
-
28.04.2018 23 Nisan, Neşe doluyor insan ….?
-
21.04.2018 Ey Amerika, Ey Fransa … Ey İnsanlık!
-
07.04.2018 Ey Özgürlük!…
-
30.03.2018 O’nu hep sevdim ve daima seveceğim!
-
23.03.2018 Osmanlı’dan kalan
-
28.02.2018 Neler oluyor?
-
14.02.2018 ‘Büyük’ olmak
-
06.02.2018 Lider
-
27.01.2018 ‘Ana Muhalefet’ …
-
20.01.2018 Diyanet işleri, İmam ve Hatip eğitimi …
-
13.01.2018 Demokrasi ve Muhalif olmak
-
06.01.2018 Gerçek mağdurlar
-
02.01.2018 Ne zaman bahar gelecek?
-
25.12.2017 “Tarımda Dünya Birincisi Türkiye” …
-
16.12.2017 “Siyasetçi İmamlar” …
-
13.12.2017 Devlet Tek Adam Olabilir mi?
-
03.12.2017 Kim bu adam?
-
25.11.2017 Ekonomi = Mazot
-
18.11.2017 Samimiyet
-
09.11.2017 10 Kasım ATATÜRK
-
09.11.2017 İnsaf beyler insaf!
-
09.11.2017 Yaz saati ve inat
-
09.11.2017 Geri istiyorum!
-
09.11.2017 Senin benim için değil ‘hepimiz’ için Adalet!
-
08.11.2017 Sandıkta çözmek
-
04.11.2017 Alkışlar !?..
-
31.10.2017 Atatürk ve Cumhuriyeti
-
28.10.2017 Senin benim için değil ‘hepimiz’ için Adalet!
-
21.10.2017 Geri istiyorum!
-
14.10.2017 İnsaf beyler insaf!
-
30.09.2017 Sandıkta çözmek
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.