- Makaleyi Paylaş
- Facebook'ta Paylaş
- Twitter'da Paylaş
- 13 December 2017, Wednesday 18:49
- 3419 kez okundu
Yılmaz Kaya AYLANÇ
Devlet, hiç farkında olmadan yaşayıp gittiğimiz, özel günlerin dışında pek ilgilenmediğimiz, ancak bizden bir şeyler istediğinde ciddiye aldığımız hatta kızmaya başladığımız, ama günü ve yeri geldiğinde uğruna pek çok fedakarlıklar yaptığımız/yapabildiğimiz bir yapı. Tutamazsın, tadamazsın, göremezsin, duyamazsın desem de, günü ve yeri geldiğinde hafif hafif dalgalandığını gördüğünde al bayrağını tutasın gelir, usuldan bir name gibi çalıverir kulağına, İzmir Marşı da olur İstiklal Marşı da, öyle bir tad bırakır ki yüreğinde, atışları hızlanır, bakarsın o yürekle ufukta beliriverir mavi gözleri sarı saçları ile O’nu görür gibi olursun ve bunların hepsi günü ve yeri geldiğinde vatan olur, ülke olur, senin olur ve devlet olur.
Kurulurken çekilen çilelerden, fedakarlıklardan, şehitlerden, gazilerden bir tarih yazılmıştır. İçinde nice hikayelerin olduğu ve adına devlet dediğimiz bu yapı, öncelikle vatandaşını dış ve iç müdahalelere karşı korur. Yani güvenlik, var oluş ödevleri arasında ilk sırada diyebiliriz. Sonrasında, vatandaşın hayatını kolaylaştıracağı, yaşam konforu sağlayacağı, sağlığına hizmet edeceği, okuyup iyi bir eğitim almasını temin edeceği ve yaşlanınca kimseye muhtaç olmadan hayatının kalan kısmını rahatça geçirebileceği olanakları temin eder.
Tüm bunlar için de vatandaşından vergi alır, ki bunu da adil bir şekilde yapmak görevidir.
Bunları yapabilmesi için de kurumlara sahip olması ve o kurumların işletilmesinin sağlanması, en önemlisi de tüm bunların belli bir düzen içinde yaşayabilmesi ve işleyebilmesi için kanunları çıkarması gerekir.
Peki onca kurum, çıkarılacak kanunlar, düzenin sağlanması ve yapılacak tüm faaliyetlerin yönetilmesi ve kararların alınması nasıl olacak?
Kim bu işleri yapacak ve sorumluluğunu alacak? İşte bu noktada demokrasi, vatandaşın seçim eliyle yetki verdiği siyasileri yetkili kılıyor.
Yasaların çıkartılması, devlet kurumlarının işletilmesi için. Ancak bunları istedikleri gibi değil, uluslararası antlaşmalara, anayasaya, mevcut ve çıkarılacak yasalara ve de evrensel normlara uygun biçimde yapmalarını ve yaptıkları her işin yine devletçe oluşturulmuş kurumlar eliyle ve TBMM tarafından denetlenmesi şartıyla yapılması tabiidir.
Görüleceği üzere devlet, onu oluşturan kurumlar ve o kurumları işleten siyasi otorite ile hayat bulmaktadır. Bu kurumlar hayati mahiyette olup karar alma mekanizmalarının değeri, birbirini denetlemesinden gelmektedir. Güçler ayrılığı olarak tanımladığımız ana ayrışma olan yasama, yürütme ve yargı yanında karar alma sürecinin aşağıdan yukarıya doğru hiyerarşisini takip etmesi devletin hata yapmasını en aza indirecek ve vatandaşın beklentilerini en gerçek biçimde karşılayacak kararların alınmasını sağlayacaktır. Olası yanlışlar, hatalı kararlar bu doğal süreç içinde zarar ve ziyana neden olmadan önlenmiş olacak ve kararlara kendi sistematiğinde herkes katkı koyabilecektir.
Şimdi tüm bu kurumların üzerine çizgi çekiniz ve yerine bir tek kişiyi koyunuz. Neler olur sizce?
Bunu son zamanlarda yaşanan iki örnekle anımsatabiliriz. Birincisi inatla sürdürülen yaz saati uygulaması, diğeri ve daha da vahimi eğitim sistemimiz. Baştan sona felaket. Öyle ki tek ifade ile kalkan teog sınavı yerine alel acele konan sistem açıklanacağı güne kadar sayısız değişiklikler ve halâ doğru düzgün olmayan sistem.
Örneklerimizi sayısız çoğaltmamız mümkün. Altında yatan neden ise...
Devlet doğal yapısından çıkartılmış tüm karar alma mekanizmaları ve kurumları işlemez hale getirilmiş nerdeyse yasama, yürütme ve yargı tek elde toplanmışçasına yeni bir otorite ihdas edilmiştir. Burada günü geldiğinde hiç danışma, tartışma ve görüşme yapılmadan aniden ortaya atılan değişiklikler (cam filmi), aniden alınan kararlar (bu zat bizim vatandaşımızdır) veya bir konuşmada, ‘ben bunu doğru bulmuyorum kalkmalı’ (teog sınavı) dediği temenniler. Ama hepsi devlet kararı olarak derhal yine aynı hatalı sürecin sonunda yeni yanlışlara gebe ortaya konan uygulamalar.
Doğru olduğunda başarı o tek kişide. Yanlış olduğunda maalesef devlette! Ya da ‘devlet tehlikede’ denilerek halk aldatılmaya çalışılmakta. Devlet kendini nasıl koruyacak? Hata, kararları alanlarda ise bu nasıl ortaya konacak? Yani devlet kendisini nasıl savunacak? Faturanın devlete çıkması demek, sonuçlarına tüm vatandaşların katlanacak olması demek. İşte o nedenle devlet kurumları ve bağımsızlıkları bu kadar önemli. Biliyoruz ki sorun çıkana kadar her şey sorunsuzdur. Önemli olan, sorun çıkmaması ve eğer sorun çıkarsa bunun nasıl çözüleceğidir. Kimlerin nasıl sorumlu tutulacağı. Burada da güç odaklarının ayrılığı ve devleti oluşturan kurumların hem bağımsızlığı hem de işlerliği önem kazanmakta.
Tarafsızca !
Peki mevcut durum böyle mi?
Peki getirilmek istenen (2019 yılında) sistem buna uygun mu?
Seksen milyon insan ve oluşturduğu devletin, bir tek kişinin ruh haline, önceliklerine, dünya görüşüne, disiplinine, arkadaşlıklarına, anlayışlarına ve tercihlerine göre yaşaması ne kadar doğru sizce? Aldanışları, kandırılışları, hataları, sevapları, doğruları, yanlışları…. Sonuçta bir insan o! Hepimiz gibi doğal düşünce ve davranışları olacaktır, normaldir. Ama bunların hepsinin ‘devlet adına yapılacak olması’dır sorun. Her konuşma, her hareket, her düşünce ve davranış devlet adına olduğunda, kimsenin yanlış diyemediğinde, hiçbir kurumun bu doğru olmaz veya bunu yapmanız yanlış diyemediğinde. Ve sonuçlara tüm vatandaşların hak etmedikleri halde katlanmak zorunda olmalarında.
Son yıllarda yaşanan o kadar yanlış ve itiraf edilen o kadar söz, haklı olduğumuzu göstermiyor mu?
Devlet tek kişi olur mu?
Tek kişi devlet olur mu?
O halde yanlışta ısrar etmek doğru mu?
Tekrar düşünelim
Ne kadar doğru?
(05.12.2017)
-
02.08.2021 Tercihler …
-
26.06.2021 Hak yemek …!
-
18.05.2021 Türkiye – ABD ilişkileri
-
14.04.2021 Şimdi Cesaret Zamanı …
-
25.03.2021 Yönetemiyorsunuz …
-
18.02.2021 Zihniyet …
-
29.01.2021 Reform mu?
-
14.01.2021 Ben … Ben … Ya bizler …?
-
15.12.2020 Katar mı, katmaz mı?
-
12.10.2020 Tarikatlar, cemaatler …
-
05.09.2020 Müjde …
-
07.08.2020 Peki şimdi ne olacak?...
-
16.07.2020 Korkmadan yaşamak …
-
01.06.2020 Yemin …
-
11.05.2020 Maske …
-
30.04.2020 Bugünde de mi siyaset …
-
27.04.2020 Vicdanlarda adalet sağlandı mı?
-
16.04.2020 Sizce …?
-
03.04.2020 Şimdi sıra devlette * …
-
21.03.2020 Sağlıklı günlere, hep birlikte …
-
29.02.2020 Huzur için …
-
08.02.2020 Doğru yolu bulmak …
-
04.01.2020 Ya Kanal! Ya İstanbul!
-
13.12.2019 BİZİ DUYAN VAR MI!?
-
27.11.2019 O EL...
-
13.11.2019 Parti devlet olunca...
-
26.10.2019 Ne, neden, niçin!
-
01.10.2019 Hak etmiyoruz …
-
13.09.2019 Biraz saygı Sayın Diyanet …
-
19.08.2019 ‘Sarı Kızlar’ …
-
29.07.2019 Bir arpa boyu …
-
13.07.2019 Nereye gidiyoruz dersiniz?
-
03.07.2019 Sağol Ekrem Başkan …
-
17.06.2019 Seçilmişler …Atanmışlar …
-
14.06.2019 Ekonomi ve beka …
-
01.06.2019 Ekonomi ve beka …
-
14.05.2019 Kara günlerden mavi günlere mi?
-
30.04.2019 Örnekolmak …
-
18.04.2019 Hoş geldin İmamoğlu, özlemişiz …
-
16.04.2019 Kazanan farklı olunca …
-
08.04.2019 Hakkını teslim etmek gerek …
-
01.04.2019 Tünelin Ucu …
-
23.03.2019 Olamaz mı?
-
10.03.2019 Yerel Yönetim Seçimleri ve Cumhurbaşkanı …
-
04.03.2019 “Çömez Devlet” mi?
-
26.02.2019 “Yaşasın ithalat” …
-
16.02.2019 “Devlet Manavları” …
-
07.02.2019 Beka …
-
29.01.2019 Bu ne lahana turşusu …
-
15.01.2019 ‘2019 Atatürk Yılı’!
-
14.01.2019 Nicelik mi? Nitelik mi?
-
07.01.2019 “Bay Kemal”den “CeHaPe”ye …
-
31.12.2018 Ne güzel şeysin sen ‘Umut’ …
-
27.12.2018 Neden Rabia?…
-
24.12.2018 Millete bağırmaktan vazgeçin …
-
18.12.2018 Aklımızla dalga geçmek mi?
-
14.12.2018 Dur diyebilirsin …
-
11.12.2018 Çocuklarımız için …
-
07.12.2018 Umutsuzluk yok, her şeye rağmen …
-
23.11.2018 Türkiye’de Suriyeli olmak varmış …
-
14.11.2018 Bir Grup Konuşması daha … Ve alkışlar, alkışlar …
-
01.11.2018 Atatürk, Kırmızı Çizgi ve Türkiye Cumhuriyeti
-
29.10.2018 Sahi, neden İş Bankası?
-
16.10.2018 Doğru hangisi … Yetişemiyoruz!
-
01.10.2018 Hak etmiyoruz! …
-
16.09.2018 AYNI GEMİ...
-
04.09.2018 Derin Sessizlik …
-
13.08.2018 Bıktık artık!..
-
07.08.2018 Eğitim ve Okullar
-
28.07.2018 ‘Önce Demokrasi’ ise verin imzayı …
-
23.07.2018 Nereye kadar …?
-
17.07.2018 İstikrar diye % 50 + 1 kişi, ya ekonomi?
-
10.07.2018 Cumhuriyet Kültürü ve Haksızlık …
-
18.06.2018 Kazanan da kaybeden de Halk …
-
11.06.2018 Nasıl ……?
-
04.06.2018 19 Mayıs ve Kurucu Meclis
-
29.05.2018 Filistin
-
14.05.2018 Millet “TAMAM” derse …
-
05.05.2018 Her şey Türkiye için …
-
02.05.2018 Erken - Hızlı - Baskın Seçime Doğru …
-
28.04.2018 23 Nisan, Neşe doluyor insan ….?
-
21.04.2018 Ey Amerika, Ey Fransa … Ey İnsanlık!
-
07.04.2018 Ey Özgürlük!…
-
30.03.2018 O’nu hep sevdim ve daima seveceğim!
-
23.03.2018 Osmanlı’dan kalan
-
28.02.2018 Neler oluyor?
-
14.02.2018 ‘Büyük’ olmak
-
06.02.2018 Lider
-
27.01.2018 ‘Ana Muhalefet’ …
-
20.01.2018 Diyanet işleri, İmam ve Hatip eğitimi …
-
13.01.2018 Demokrasi ve Muhalif olmak
-
06.01.2018 Gerçek mağdurlar
-
02.01.2018 Ne zaman bahar gelecek?
-
25.12.2017 “Tarımda Dünya Birincisi Türkiye” …
-
16.12.2017 “Siyasetçi İmamlar” …
-
03.12.2017 Kim bu adam?
-
25.11.2017 Ekonomi = Mazot
-
18.11.2017 Samimiyet
-
09.11.2017 10 Kasım ATATÜRK
-
09.11.2017 İnsaf beyler insaf!
-
09.11.2017 Yaz saati ve inat
-
09.11.2017 Geri istiyorum!
-
09.11.2017 Senin benim için değil ‘hepimiz’ için Adalet!
-
08.11.2017 Sandıkta çözmek
-
04.11.2017 Alkışlar !?..
-
31.10.2017 Atatürk ve Cumhuriyeti
-
28.10.2017 Senin benim için değil ‘hepimiz’ için Adalet!
-
21.10.2017 Geri istiyorum!
-
14.10.2017 İnsaf beyler insaf!
-
30.09.2017 Sandıkta çözmek
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.