• 30 April 2019, Tuesday 9:26
YılmazKaya Aylanç

Yılmaz Kaya Aylanç

Örnekolmak …​​​​​​​

Evde Anne ve Baba, Sınıfta Öğretmen, Okulda Müdür, Mahallede Muhtar, İlçede Kaymakam ve Belediye Başkanı, İlde Vali ve Büyükşehir Belediye Başkanı, Partilerde Genel Başkan ve Yardımcıları, TBMM’de Meclis Başkanları, Yardımcıları ve Vekiller, Ülke yönetiminde Cumhurbaşkanı ve Bakanlar topluma örnek olmak durumunda olan makamlar. Bir ülke bu makamları işgal eden kişilerin rol modelliği ile genel anlamda  değerlendirilir. Ülkenin geleceği bu makamları dolduran kişilerin yapıp etmeleri ve söylemleri ile geleceğe taşınır. Ülke bu kişilerin değerleri ve değer yargıları ile çocuklarını yarınlar ile buluşturur.

Peki sizce ülkemizde bu konuda durum nedir?

Eminim ki pek çok kişi çok farklı şeyler söyleyebilecektir. Bunlarda da kendine göre doğru pencereler açıp gönül rahatlığı ile görüşünü savunabilecektir. Savunurken de hangi kampta olduğuna göre düşüncelerini beyan edecektir. Aklı, kalbi ve vicdanı tersini söylese de. Çünkü vicdanının sesini dinlerse genellikle kendi kampında hain kişi ilan edilebilir ve yalnızlaştırılabilir. Ya da elde ettiklerini kaybedebilir!

Peki evrensel ahlaki ve demokratik kurallar ne olacak? Onlar ne anlama geliyor?

Çocuklarımıza neyi öğreteceğiz?

Kazanmak için her şey yapılabilir mi?

Bu yöntemle birkaç zafer kazanabilirsiniz belki, ancak gelecek kazanılabilir mi?

Adalet olmalı, hukuk olmalı, hak yerini bulmalı denildiğinde bir toplum neden buna karşı direnir? Yuhalar, taş atar, laf atar!

Bu fabrikalar hepimizin, Cumhuriyetin kurduğu, oğlunun kızının çalıştığı, senin ürününü satıp ekmek paranı kazandığın, artığını hayvanlarına yem ettiğin bu fabrikaların satılmasına karşı çıkan adam ve sen O’na karşısın! Hatta ona yumruk, yetmiyor taş atıyorsun. Nasıl bir ruh halindeysen o da yetmiyor kaya parçalarını öldüresiye arabasına atıyorsun. Burada duruyor musun?

Hayır! Buda yetmiyor sana, yakman gerek O’nu ve bağırıyorsun “yakın o evi”. Çocuklar tüm olanları seyrediyorlar. Dinliyorlar, görüyorlar. Babamız, anamız, dayımız, amcamız, teyzemiz, halamız, komşularımız yapıyorlarsa doğrudur deyip yarın ne yapacaklarını Allah bilir. Sonuçta önlerinde örnekler var.

Adalet için yürümüştü onca yolu. Küçücük bedeniyle örnek olmaya çalışmak, ülkesinde hukukun üstünlüğünü savunmak ve hak yerini bulsundu mesajı. Herkes için adalet diyordu. Adalet istediklerinden biri, uzattı yumruğunu suratına. Bir diğeri “yakın” diye bağırdı. Yakın diye bağıran, kaya parçalarını öldüresiye arabaya atanlar kadınlarımızdandı, muhtemelen ana idi onlar. Böyle olabilir miydi bir insan, bir kadın, hele ki bir anne. Demek ki önceki örnekler ne hale getirmişti O’nu ve onun gibileri.

Yetkililer konuştu sırayla. Dinledikçe, aklı selim kafalar, ne diyordu acaba demekten alamadı kendilerini. Arkadaşlar ile başlayan, mesaj alındı ile biten bir yatıştırma hamlesi dendi. Ancak bolca acabalar ile.

En yetkili ağızlardan bir bakan çıktı ekranlara, bu linç girişimini yaşayanların tam tersine şeyler söylüyordu. İnsan Allah Allah demekten kendini alamıyordu. Olayları yaşayanlar “biz gideceğimizi bildirdik, hatta Milli Savunma Bakan koruması da bizi aradı ona da söyledik. Şehit evini de aradık” demelerine karşın sayın bakan tam tersini günler boyunca tüm ekranlarda söyledi. Tüm iktidar yanlısı basın yazdı. Öyle ki “ne işin vardı orada” demeye kadar götürdüler işi. Sanırsınız kabahat linç edilecek olanlardaydı. Nasıl örnek oluyordu halka bu olaylar. Kime inanacağız diye kafalar karıştı kahvelerde. Mahalle baskısı bırakmıyor ki insanları rasyonel düşünsün.

Ya bir diğer muhalefet partisi veya iktidarın kan kardeş ortağı, hatta kendi deyimi ile kankası olan genel başkan. Söylediklerini dinlerken tv’lerin bip sesi çıkarması gerekli. Açıkça amasız, lakinsiz kınanması gereken bir linç girişimi karşısında topluma örnek olacak bir şahsiyetin söyledikleri çok ilginçti. Bunu duyan partiliyi bir daha ki sefer kim tutar diye düşünebilirsiniz.

Peşin hüküm verilmişti bir kere. Çünkü Cumhurbaşkanı “gaz sıkışması” deyivermişti. Birde ekledi “ne işi var orada” demeye getirdi. Kimlerle kol kola olduğunu bileceksin. Ben dahi gitmeden şehit ailesi ile görüşüp öyle gidiyorum” açıklamasını yaptı.

Acaba sayın Cumhurbaşkanı gerçekten tüm ülkenin cumhurbaşkanı olsaydı, aynı zamanda bir partinin Genel Başkanı olmasaydı da yine aynı açıklamayı yapar mıydı diye düşünüyorum.

Alışmadık, bu gidişle alışamayacağız da partili Cumhurbaşkanı’na!

Oysa Cumhurbaşkanı her yurttaşa örnek olacak bir duruşta olmalıdır. Sadece bir kısım yurttaşa göre değil. Bir çok kişi yaptıklarından, söylediklerinden ister istemez kendine vazife çıkarabilir. Siyaseten söylenmiş sözleri görev kabul edebilir. Ya çocuklar ve gençler örnek almak için çevrelerinde bulunanlara bakmayacaklar mı, görmeyecekler mi, duymayacaklar mı?

O nedenle Cumhurbaşkanı’ndan başlayarak her sorumlu sorumsuz mevkide bulunan kişilerin, bu ülkeyi biraz olsun seviyorlarsa siyasetlerini ortaya koyarken yurttaşları bölecek, onları birbirleriyle karşı karşıya getirecek söylem ve eylemlerden uzak durmaları gerekmektedir.

Ülkemiz on yedi yıldır hiç olmadığı kadar kutuplaşmış ve ayrışmış durumdadır. Bundan uzun vadede kimseye yarar gelmez. Kimse bu sonuçtan ben kazandım diyemez.

Olan hepimize olur.

Her yaşanan olaydan sonra görmekteyiz ki partili Cumhurbaşkanı Hükümet Sistemi bu ülkeye yaramamış, bu elbise bize uymamıştır. Yine uzun vadede sistemi getirenlere de uymayacağı, ancak bolca tahribata ve yıkıma neden olacağı aşikardır.

Linç girişimi sonrası CHP Genel Başkanı Sayın Kılıçdaroğlu’nun söylem ve eylemlerini burada belirtmeden geçmek haksızlık olur. Onca söylenenlerden ve yapılanlardan sonra konuyu yargıya taşıma dışında polemik konusu yapmamış ve mağdur edebiyatına sığınmamıştır. Halkı bu anlamda tahrik edecek hiçbir konunun içinde olmamıştır.

Bu anlamda örnek bir davranışı sergileyen ender kişilerden biri olmuştur.

Bizi yönetenlerin şunu anlamaları önemli. Her sorun ve problem karşısında örnek alacakları bir dünya liderine sahibiz. Yaptıkları ve yazdıklarına bakıldığı zaman orada hemen her şeyin çözümünü bulmaktasınız. Yeter ki doğru ve samimi bakabilin.

Başka yerlerde çözüm aramaya ihtiyacımız yok.

Yeri gelmişken, 1. Dünya savaşı ve sonrasında Atatürk Cumhuriyeti sırasında ülkemize gelen ünlü Alman tarihçi Emil Ludving, Türkiye mucizesini şu şekilde ifade etmiştir: “1. Dünya savaşı sırasında geldiğimde ülkenizde her şey o kadar yavaş değişiyordu ki, çabuk demek zorunda kalıyordum her konuda. 1929 yılında geldiğimdeyse o kadar hızlı değişiyordunuz ki bu kez, yavaş demek zorunda kaldım.” 

Bu bile bize, kimi örnek almamız gerektiğini göstermekte.

Lütfen topluma örnek olacak, ama iyi örnek olacak siyaset yapmaya özen gösterelim.

Samimiyetle! (24.04.2019)


MAKALEYE YORUM YAZIN

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.


Site en altı
yukarı çık